Kapının önünde beklediğiniz her saniye biraz daha uzuyor. Albert Einstein’ın izafiyet teorisini doğrular gibi zaman geçmek bilmiyor. O an doktor kapıdan çıktı, sağlıklı bir bebeğinizin olduğunu ve içeri girip onu görebileceğinizi söyledi. Eşinizin kucağındaki o günahsız çocuk ne kadar da güzeldi. Ellerinizin arasına aldığınızda dudaklarının kenarında kan gördünüz. Daima yukarı doğru bakıyor, yüzeysel solunum yapar bir halde son anlarını yaşıyordu. Vücudunu tamamen bırakmış ve elleri yanına düşmüştü. Şimdi gözlerinizi kapayın ve çocuğunuzun on yedi yaşına geldiğini hayal edin. Bir köşede vurulmuş, kanlar içinde kalmış ve son anlarını tıpkı böyle yaşamıştı. Babası tarafından takip edilip öldürülmüş Ahmet Yıldız onlardan biriydi. 30 saniye süren dava sonucunda suçlu bulunan zanlı ise 15 yıldır firari. Katledildikten sonra cesedi paramparça edilmiş Michael Snee de elli sekiz yaşında kimseye zararı olmayan bir kurbandı. Hiçbiri ilişki yaşamak için ziyaret ettiği Baki Yılmaz’ı evinde öldüren ve mahkemede haksız tahrik indiriminden yararlanan katil kadar acımasız değildi. Onlar LGBT’ydi ve artık yaşamıyorlar. Tıpkı bir taksi koltuğunda ağlayarak son sözlerini söyleyip ardından da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden atlayarak yaşamına son vermiş Eylül Cansın gibi.
Türkiye’nin ücra köşelerinden şehir gettolarına kadar uzanan her türlü toplumda LGBT bireyler bulunabilir. Bu insanlar hayatlarını açık ya da gizli şekilde yaşayabilirler. Önemli bir kısmının ikinci sınıfa dahil olduğu söyleyebiliriz. Algılarda oluşan eşcinsel tanımı ise daha çok pasif eşcinsel erkek üzerine kuruludur. Özellikle ülkemizde "eşcinsel" kelimesi duyulduğunda kulağında küpe bulunan, ruj sürmüş, tırnağı ojeli erkekler akla gelir ve tepkiler daha yoğun gerçekleşir. Kadın eşcinselliği ise bu denli tepki uyandırmaz. Ancak psikoseksüel bozukluk tanısı almış birçok insanın görüntüsü LGBT denildiğinde algılanan prototipten oldukça uzaktır. Toplum nezdinde LGBT bireylerin açık yaşamı son birkaç yüzyılın meselesidir. Ülkemizde eşcinselliğe dair ceza uygulamasının cumhuriyetin ilanı ile kaldırıldığı sanılsa da bu insanların yaşam hakkına dair alınan ilk karar ilginç bir şekilde padişah Sultan Abdülmecid dönemindedir (1858 yılı kararnamesi). Bu konunun halen tarihçiler tarafından tartışmalı olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Cinsel kimliğin belirlenme sürecinin anne karnından başlayıp başlamadığı konusunda farklı tezler öne sürülüyor. Hayvanlarda dahi eşcinsel davranış olduğu konusunda birtakım fikirlere sahip bilim insanları mevcuttur. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, özellikle X kromozomu üzerinde iki ya da üç gen bölgesinin etkin rol oynadığı düşünülüyordu. Ancak son değerlendirmelerin ışığında LGBT olmanın genetik kökenine dair bir iz bulunamadı. Şu anki bilim verilerini baz almamız durumunda; yönelim farklılıklarının çevre özellikleri, yetişme koşulları, toplum baskısı ve travmalar etrafında şekillendiğini söyleyebiliriz. Ergenlik dönemine kadarki zaman diliminde çocuklar keşfederler. Ancak yönelimlerinin tamamen belirlendiği aşama 11-19 yaş arası dönemdir. Bu yaşların sonrasında da insanlar yönelimlerinin farkına varabilir.
LGBT bireylere karşı toplum nezdinde öfke ve yer yer nefret duygusu oluşabiliyor. Bunun temelinde üç motivasyon var. İnançlar, toplumdaki biseksüel oranı ve yönelimini saklama dürtüsü. Kadın egemen Amazon’ları, eşlerini misafirlerine sunan Eskimoları, her türlü evliliğe cevaz veren Hollanda gibi ülkeleri ve kadınların çok eşli olduğu (poliandri) Tibetlileri saymazsak dünyanın önemli bir çoğunluğunun cinsel açıdan son derece korunaklı olduğunu söyleyebiliriz. İnançların neredeyse hepsinde heteroseksüellik dışındaki yönelimler hoş karşılanmaz. Toplumda biseksüel (her iki cinsiyete karşı eşit oranda ilgi duymak) oranı arttıkça durumun tehlikeli olduğunu düşünen yönetici kesim tarafından politik bir duruş oluşur. LGBT karşıtı söylemlerin arttığı ülkelerde biseksüelizmin yükseldiği bilinmektedir. Çoğunluğu oluşturan son grup ise yönelimlerini saklamak isteyen kesimdir. İfşa edilmesinden korkulan her davranış, insan psikolojisinde bastırma ve saldırma güdüsüyle beslenir. Bu nedenle de gizli LGBT bireyler nefret söylemlerini arttırarak saklanabileceğini düşünür. Geçtiğimiz Kasım ayında Colorado’da bir gey bara düzenlenen saldırı sonucu 5 ölü ve 18 yaralının hastaneye kaldırıldığı vak’a halen zihinlerde yer etmeye devam ediyor.
Heteroseksüel yönelim dışındaki diğer yönelimlere karşı işlenen suçlar sadece bunlarla sınırlı kalmıyor. Zorbalığa varan bazı yaklaşımlar bazen pahalıya mal olabiliyor. 2010 yılında henüz 18 yaşında ölen Tyler Clementi bu duruma dair simge isimlerden bir tanesi. Arkadaşlarının homoeseksüel olduğundan şüphelenen birkaç genç yaptıkları takip sonrası onu bir başka erkekle görmüş ve video kaydı almışlardı. Clementi’den habersiz olarak videoyu Twitter’a yüklediler. İkinci buluşma için tarih vererek canlı görüntüler için insanları davet ettiler. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Çünkü olayın duyulmasından 2 gün sonra Clementi, telefonundan üzgün olduğunu belirten bir mesaj paylaşarak George Washington Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Yedi gün sonra bir nehir yatağında cenazesi bulundu. Ölüm nedeni suda boğulmaydı.
LGBT’yi sadece kriminal vak’alarda değil birtakım yazılarda ve şiirlerde de görmek mümkündür. Bir döneme damgasını vurmuş Türk Sanat Müziği türünde çok bilinen bir sanatçının eseri LGBT’ye dair şifreler içeriyor. Bir subay olan Kürşat Bey’e âşık olan sanatçı geceleri tanınmamak için kara çarşafa girip kadın kılığında arkadaşının evine geliyordu. Fakat ilişkilerinin devam etmesi o dönemde imkânsıza yakındı. Artık yolun sonuna geldiğini düşünmüştü. Sevgilisine bu düşüncesini açarak beraber intihar etmek üzere uçuruma doğru arabayı sürmeye başlamıştı. Son anda vazgeçip arabayı durdurduğunda kalbi yerinden çıkacak gibiydi. "Hayat Bazen Tatlıdır" sözünün buradan geldiğini belirtip sanatçının özel hayatı konusunda daha fazla detaya girmeyeceğiz.
Burada olayı bir de farklı yönden değerlendirmekte fayda var. Bazen LGBT olmadığı halde cinsel saldırı sonucu psikolojisi bozulan ve aramızdan ayrılan insanlar da vardır. Onlardan biri Emre Yıldır. Uzak akrabasına güvenen ailesi çocuklarının yıllarca istismar edildiğinden habersizdi. Askerde yapılan bir el şakası sonucu patlak veren depresyon Yıldır’ın hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Son anına kadar yanında duran ve ona her desteği sunmaktan çekinmeyen ailesi ise onun kanlar içindeki bedenini gördüğünde yaşadığı hüznü halen atlatamadılar. Belki de bu intiharın en kötü yanı; failin yargılamasına ancak Yıldır’ın ölümü sonrasında başlanmış olmasıdır. Yargı organlarının şikayetleri ve ses kayıtlarını değerlendirmekte yavaş davrandığı konusunda aile hemfikir. Hayatı boyunca istismarcısının hapse gittiğini görmek isteyen lakin umutlarını kaybettiği için aramızdan ayrılan Yıldır’ın ölmesine sebep olan şahıs geçtiğimiz yılın yaz aylarında serbest bırakıldı. Ailenin ve avukatlarının itirazları ise mahkeme tarafından henüz karara bağlanmadı. Bu nedenle de olay kamuoyu vicdanında halen kanayan bir yara olarak devam ediyor.
LGBT bireyler gizli ya da açık yaşamalarından bağımsız olarak toplumun bir parçaları. Onların yönelimlerinden dolayı hedef gösterilmesi, nefret söylemine maruz bırakılması ya da öldürülmesi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesinde bulunan yaşam hakkına aykırı. Bilmeliyiz ki insana dair en kıymetli hak yaşam hakkıdır. Şahsiyeti, görüntüsü ve yöneliminden azade bir şekilde…