Normalde 2 günlük bir iş ziyareti yapacakken çocukların isteği üzerine ailecek bir hafta Londra ziyareti yapmak için bir tarih belirledik. Bu sefer hanım "Dönüşte Antalya'da tatil yaparız, Antalya havalimanından uçalım." dediğinde 'peki' demiştim gayriihtiyari.
Sanırsın ki Antalya memleketin en çok yabancı turist çeken kenti değil de, virane bitik bir kent. Bir yol var ki denize paralel. Her yol o yola çıkıyor, her şehirden gelen her yol oraya çıksın diye yapılmış. Sonrası pek düşünülmemiş ama. İnanılmaz bir kalabalık. Her kilometre başında trafik ışığı, sağa sola dönüşler, kavşaklar, hele birde ara ara şeritlerin daralması. Fiziken böyle olmasa da böyle hissettiriyor açıkçası. Kamyonlar, kamyonetler, otobüsler, ticari araçlar, binek araçlar, motorsikletler, üçtekerler Mumbai'de halk pazarından geçiyormuşsun gibi kalabalık baya. Böyle bir kargaşa var bu Antalya'nın sahil yolunda.
Neyse bu kaos karışıklık ortamında Antalya havalimanına geldik. Ohooo, o da ne? Antalya havalimanı sahil yolundan beter. Sanki şehirler arası yolda kalabalık bir ilçe otobüs terminali gibi. Karışık, otopark nerede hangi terminalin kapısı nerede hangi otoparktan hangi terminale gidiliyor sanki tam belli değil gibi. İçerisi bir garip düzenlenmiş. Sıfır nizam, tabelalar yerli yerinde değil zamanında yönlendirmiyor, hiçbir şey olması gerektiği gibi değil.
Uçağa binene kadar terminalin içerisinde de her an kaosu hissediyor ve burada bir şeylerin olması gerektiği gibi olmadığını farkediyorsunuz.
Diğer memleketlerden gelen turistler Türkiye'nin bütün havalimanlarını, Türkiye'nin bütün yollarını böyle biliyorlarsa vay halimize. Diyorum ki acaba Reis-i Cumhurumuzun yıllardır yapmış olduğu üstün hizmetler neticesinde havalimanlarında ya da yollarda rahatlığa mı alıştık. Alıştıysak Antalya'nın da buna ihtiyacı var gibi. Belki de Ulaştırma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ne bileyim konuyla ilgili olabilecek bilumum bakanlıklar beraberce bu Antalya'ya bir el atmalı.
------
Benim çocuklar Paddington Bear diye bir çizgi karakteri çok seviyorlar. Bu yaz yeni açılmış olan müzesine ailecek gidelim dedik. Adamlar acayip bir müze yapmışlar. İçerisinde devamlı mekan değiştirdiğiniz interaktif tiyatrolar, çocuklara özel hazırlanmış aktivite alanları, yeme içme büfeleri, fotoğraf çektirmek için özel olarak düzenlenmiş bölümler, çizgi karakter ile ilgili her türlü ürünün bulunduğu dükkanlar mevcut. Bütün dünyada bilinen bir çizgi film karakteri bu. Filmi var, çizgi filmi var, kitapları var, oyuncakları var, var oğlu var. Global bir marka haline gelmiş. Neticede Londra'nın ortasında açtıkları bir müzede 2 saatlik bir deneyim için kişi başı 50 sterlin para toplayabiliyorlar. Dünya çapında marka yaratmak ve bunu ülke turizminde verimli kullanmak büyük bir beceri. Bizim memlekette kaliteli işler çıkmıyor değil ama yetersiz duruyor. Bakıyorum mesela Bakanlığın bu gibi işler için olan teşviklerine. Bu tarz işlerin nasıl yapıldığını görmek anlamak için Londra'ya gelip bir hafta kalıp dönmeye yetmeyecek parayı teşvik diye veriyorlar. Onu da artık ne şekil olduğunu tam bilmediğim şartları sağlarsanız alıyorsunuz. Marka yaratma ve bunu pazarlama emek isteyen bir iş. Bunu kabul ediyorum. Ama batılıların dediği gibi 'entertainment industry' yani eğlence sektörünü marka ile beraber çalıştırabilmek bir turizm zekası, haricen birde hayal gücü gerektiriyor. Tabi karnı aç olan milletlerin hayal gücü de pek canlı olmaz, bizim vatandaşa bakınca buna da katılmak durumundayım.
------
Bir akşam hanımı çocukları otele bıraktım. Ankara'dan avukat bir dostum Londra'daymış, onunla bir yemek yiyip oturalım diye sözleştik. Hem yemek yenilebilecek hem de akabinde oturup nargile içilebilecek bir yer bulduk Mayfair tarafında. Lazeez Tapas bir Lübnan restorantı, oturduk açık havada. 2 garson vardı bizimle ilgilen. Birisi Sultan, Pakistanlı bir genç çocuk. Diğeri de Aziz, Lübnanlı orta yaşlarda bir adam. Sultan'la sipariş haricinde bir sohbetimiz olmadı ama Aziz'le biraz sohbet ettik. Aslında ben konuyu biraz Filistin ile ilgili açmak istemiş olduğumdan, Aziz'e "Filistin'in durumu nasıl Aziz, sizin ülkeyi nasıl etkiliyor savaş?" diye sormuştum. Aziz dedi ki: "Ne Filistin'i "Brother" bizim nüfus 5 milyondu, 3 milyon da Suriyeli geldi. Filistin'i düşünecek halimiz yok bizim, ülkeyi rezil etti Suriyeliler. Eskiden Türkiye gibi moderndi bizim ülke, çok severdin gelseydin önceden". Aziz acaba bizim memleketteki Suriyeli sayısını biliyor mu şüphe duydum biraz. Neyse Aziz garson tabi, başka masalardan çağrıldı gitti tekrar geldi. "Etrafına baksana "Brother". Londra merkezin yarısından çoğu Arap bu mevsimde. Dubai'den Katar'dan arabalarını bile yükleyip getiriyorlar buraya. Suriye, Filistin falan kimin umrunda. Hepsi keyfine bakıyorlar. Sen de bana Filistin soruyorsun." Gülüştük selamlaştık, Aziz'in mesaisi bitti. Bizde kalktık zaten.
-----
Londra'yı pahalı falan zannetmeyin. Burada, merkezde yaşayan insanların çoğu göçmen de olsa hemen hemen herkes şu aralar yıllık yüzde 3 civarında olan yüksek enflasyondan şikayetçi tabi. Ama mesela perakende giyim sektörü burada bizim memlekettekinin neredeyse yarısı fiyatlarında. Yani en iyi takım elbiseyi Londra'da terziler sokağında Türkiye'den uygun fiyata alabiliyorsunuz. Ya da daha basitinden kıyas yapacak olursak bir spor ayakkabı düşünün ki dünyanın her yerinde satılıyor. İşte o ayakkabı Londra'da Ankara'daki fiyatının yarısı. Millet gidip yurtdışında alışveriş yapsın diye anlatmıyorum bunu. Sebebin sorgulanması ile ilgili bir farkındalık olsa yeterli.
Timuçin Koray Güzelderen
Timuçin Ağabeyim, elinize kaleminize sağlık. Adab-ı muaşeret yazınız da çok güzeldi, burada da gözlemlerinizi paylaşmışsınız, faydalı oldu benim için. Sadece bir hususta bence biz Temiz Türkler'in durduğu yerin çok net olması, arz edeyim: Filistin konusunu orada yaşayan bir Arap'a sormuşsunuz. Ağabey, 40.000'den fazla masum sivil insan İsrail saldırılarında hayatlarını kaybetti, gerçek rakamın çok üstünde olduğu, bunların sadece tespit edilebilenler olduğu bir Fransız dergisinde yazıldı. Ölenler Filistinli müslüman olsa ne olur, Filipinli hristiyan olsa ne olur, sonuçta her insan bir dünyadır. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşanan yasadışı göçü, AKP hükümetinin Suriye'de içsavaşı ABD taşeronluğunda desteklemesini, hamasetini vd. hepsini söyleyelim. Ama İngiltere'de yaşayan bencil bir Arap'tan bize ne? Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde ülke ve başbakan vd. bireylerce soykırım ve savaş suçları ile ithamı söz konusu iken biz hak, hukuk ve insaniyetten tarafız.
Timuçin abinin nezaket, terbiye yazısına uygun yorumunuz çok hoşuma gitti. Evet, ben de bazen tek bir insana bakıp genelleştirebiliyorum, uyarınız çok güzel kaleme alınmış. Benim için farkındalık oluşturdu, teşekkürler.