Geçen Cuma mesai saati bitimine yakın bir vakitte, birkaç dostumla sakin bir mekanda sohbet ediyordum. Velhasıl sohbetimiz bitti ve dağılmak için ayaklandık. Hesap ödendi, selamlar verildi, eller sıkıldı ve sonuçta mekandan çıkmak için kapıya geldik. Nezaketen birisi kapıyı tuttu ve herkes tek tek dışarıya çıktı. Benim aracım binanın arka tarafında olduğundan sol taraftaki ara sokağa doğru yürümeye başladım. Ara sokaktaki kaldırımın üzerine aralıklarla ağaç dikilmişti. Yalnız, ağacın dikili olduğu yerler çok dar olduğundan yan yana iki kişinin geçmesine imkan vermiyordu. Kafamı az kaldırdığımda belli ki yaşça benden büyük olan bir beyefendinin kaldırımdan bana doğru geldiğini gördüm. Hemen durdum ve rahatça geçebilmesi için buyur ettim. Garip bir an yaşandı o anda. Yüzüme bakarak bir şey söylemeden yanıma geldi ve durdu. Genele göre kaba gözükebilen bıyığıma ve sakalıma baktıktan sonra gözlerime dikildi ve dedi ki;
-Güzel kardeşim çok teşekkür ederim, uzun zamandır bu şekilde bir nezaket görmedim.
-Rica ederim abi ne demek.
-Yok, yok öyle değil. Sen anlamadın beni. Bu çok hoş bir şey, acayip keyiflendim.
Abi öyle sevindi ki ben bir garip hissettim. Gözleri doldu, sağ elinde şu an ne olduğunu hatırlayamadığım bir şey vardı, onu sol eline aldı ve elini uzattı.
-Ben İsmail, memnun oldum.
-Koray, ben de çok memnun oldum.
İlginç bir tanışma oldu, memlekette kentsel dönüşümden evvel zihinsel dönüşüm ihtiyacı olduğuyla ilgili sohbet ettikten sonra ayrıldık. İlginç bir tanışma; bir o kadarda keyifli 15 dakikalık bir sohbet geçti o ara sokakta. “Anladım ki insanlar nezakete muhtaç durumdalar.” diyeceğim ama zaten toplumda aşikâr olan şeyi anladım demek de bir ahmaklık gibi olacak.
-----------
Gözlerimizi açıp dünyaya baktığımızda, geçmişte sıkça rastladığımız sıcak gülümsemelerin, kibar selamlaşmaların ve hoşgörülü davranışların giderek azaldığını fark etmek zor değil. Zamanın hızla aktığı, teknolojinin acayip bir hızla geliştiği, insan ilişkilerinin ise giderek yüzeyselleştiği bir dünyadayız artık. Bir zamanlar toplumu bir arada tutan, insan ilişkilerini sıcak ve samimi kılan bazı değerler sanki birer birer kayboluyor. Nezaket, tolerans ve adab-ı muaşeret gibi köklü değerler, modern hayatın karmaşasında unutulmaya yüz tuttu. Oysa bu değerler, insan olmanın ve insan gibi yaşamanın en temel göstergeleridir.
Geçmiş zamanların samimi aile ortamlarında, çocukların karakteri ve ahlaki değerleri şekillendirilirken, adabı muaşeret eğitimi büyük bir önem taşırdı. Anne ve babalar, çocuklarına nezaket, saygı ve ahlak kurallarını öğretir, onları hayata hazırlardı. Bir çocuğun edepli, ahlaklı ve saygılı olması, sadece ailesi için değil, toplum için de büyük bir gurur kaynağıydı. Ne yazık ki, günümüzde bu değerler hızla kayboluyor ve yerini bireyci, yüzeysel bir yaşam tarzına bırakıyor. Tanıdığım tanımadığım pek çok insanla sohbet ederim, bana hep besleyici ve ufuk açıcı gelir yeni insanlarla yeni sohbetler. Hatta laf atarak aynı masada olmayan birisiyle sohbet açmalar. Halen hayatımda olan birçok dostum vardır bu şekilde tanıştığım. Yine bir gün sohbet ortamında yan masada bir abiye laf atıldı ve masalar birleşti. Murat’tı adı, yanında da oğlu vardı. Oğlunun adını anımsayamadım. Üniversite sınavına hazırlanıyordu. Biz birkaç arkadaş ve Murat abi derin bir memleket kurtarma sohbetine girmişken, gözüm Murat abinin oğlundaydı devamlı. Aklımda deli fikirler, ulan babasının yanında oturduğu şekle bak. Bacak bacak üstüne atmış, baldırı kalçası kabak gibi ortada elinde telefonla oynuyor, ağzında sakız. Aklım almıyordu. Ben rahmetli babamın yanında bırak bacak bacak üstüne atmayı koltuktan aşağıya belimi kaydırıp rahat oturmamıştım bile. Üstelik babam benden böyle bir şey istediğinden de değil, kendince olan bir şeydi bu. Saygı, edep ne bileyim nasıl adlandırmak gerekiyorsa.
Adab-ı muaşeret, insan ilişkilerinde temel bir yapı taşıdır. Selamlaşmak, teşekkür etmek, büyüklerin elini öpmek, sofrada adabıyla oturmak, sofrada bir büyük var ise yemeye başlamak için onu beklemek gibi basit ama anlamlı kurallar, bir zamanlar aileler tarafından özenle öğretilirdi. Bu eğitim, çocukların sadece davranışlarını değil, aynı zamanda karakterlerini de şekillendirirdi. Nezaket, saygı ve empati gibi değerler, adab-ı muaşeret eğitiminin bir parçası olarak içselleştirilirdi. Etraflıca analiz edince artık ailelerin çocuklarına edep, erkan, yol, yordam göstermediğini görüyorum. Hatta sanki yeni nesil aileler bırak öğretmeyi kendileri de bilmiyor gibi.
Nezaket, insanların birbirine duyduğu saygı ve sevgiyi en güzel şekilde ifade eder. Birine güler yüzle selam vermek, samimi bir teşekkür etmek, hatasını hoş görmek, basit bir "günaydın" demek, birine kapıyı tutmak gibi küçük jestler, insan ilişkilerinde büyük farklar yaratabilir. Bu tür davranışlar, bireyler arasındaki bağı güçlendirir ve toplumun daha uyumlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Nezaket, insanların birbirine değer verdiğini ve birbirini önemsediğini de gösterir. Bir toplumu ayakta tutan, onu güçlü kılan da işte bu karşılıklı saygı ve sevgidir. Bahsettiklerim belki de en basit nezaket kuralları gibi görünebilir. Ancak bu küçük davranışlar, karşımızdaki insana değer verdiğimizi ve onu önemsediğimizi gösterir. Nezaket, insan ilişkilerinde adeta bir köprü görevi görür; bu köprü, farklı yaşamlar ve farklı hikayeler arasında güçlü bağlar kurar. Günümüzde ise, bu köprüyü inşa etmek yerine, hızla koşarken etrafımızdaki insanları görmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Hepimiz gideriz bir restorana eşimizle çocuğumuzla yemek yemeye. Kötü bir alışkanlık bende, girdiğim mekandaki herkese göz ucuyla bakarım ne yapıyor, nerede kaç kişi oturuyor analiz ederim. Görüyorum ki artık gençler ihtiyarları beklemiyor yemek için. Hatta bazen öyle kalabalık aileler görüyorum, şaşırıyorum. 3 nesil gelmişler. 2. nesil ilk nesli beklemezken 3. nesil kimi niye taksın. Birde yeni moda çıkmış, çocuklar acıkmıştır onlara önce gelsin yemek. Daha garip şeylerde görüyorsun restoranlarda. Garson geliyor sipariş alacak; adama kötü davranmalar, siparişi tekrarladığında kızmalar, nezaketsizlik ve sıfır tolerans.
Tolerans, başkalarının düşüncelerine, inançlarına ve yaşam tarzlarına saygı göstermenin en yüce erdemlerinden biridir. Ama sadece bu değildir, insanların anlayış kapasiteleri ve reaksiyon kademeleri aynı olmadığından herkesin iletişimde birbirine sağladığı kolaylığa ve anlayışa da tolerans deriz. Her birimiz farklıyız; farklı genetik yapıda doğduk, farklı kültürlerde büyüdük, farklı deneyimler yaşadık ve farklı dünya görüşlerine sahibiz. Ancak bu farklılıklar, çatışma değil, zenginlik kaynağı olmalıdır. Tolerans, bu zenginliği kabul etmeyi ve onurlandırmayı gerektirir. Birbirimizi anlamaya çalışmak, farklılıklardan öğrenmek ve empati kurmak, daha barışçıl ve uyumlu bir dünya yaratmanın anahtarıdır. Ne yazık ki, günümüzde farklılıklara tahammülümüz giderek azalıyor ve bu da toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiriyor. Hanginiz trafikte sinirlenmiyorsunuz gün içerisinde. Yemin ediyorum ben hiç küfür etmiyorum herkesi anlayışla karşılıyorum diyen var mı aranızda? Muhtemelen yok. Haberiniz olsun başka bir arabadan da size küfrediyorlar.
Nezaket ve tolerans, bireylerin kendilerini güvende ve değerli hissetmelerini sağlar. Bir toplumda her birey, farklılıkları ne olursa olsun, saygı ve nezaketle karşılandığında, kendine daha çok güven duyar ve topluma daha fazla katkıda bulunur. Nezaket ve toleransın olmadığı bir yerde ise, bireyler kendilerini dışlanmış ve değersiz hissedebilir, bu da sosyal bağların zayıflamasına ve toplumsal huzursuzluğa yol açar.
Peki, ne yapmalıyız? İlk adım, bu değerlerin önemini yeniden hatırlamak ve hayatımıza dahil etmek olmalıdır. Adab-ı muaşeret kurallarını yeniden hayatımıza sokarak, birbirimize karşı daha saygılı ve nazik olabiliriz.
Unutmayalım ki, nezaket, tolerans ve adab-ı muaşeret sadece bireysel erdemler değil, toplumsal barış ve huzurun da temelleridir. Bu değerleri yeniden canlandırmak, daha sevgi dolu, daha anlayışlı ve daha huzurlu bir dünya yaratmak için atılacak en önemli adımlardan biridir. Gelin, bu değerleri yeniden hayatımıza kazandıralım ve dünyamızı daha güzel bir yer haline getirelim.
Bir düşünün, bir gün boyunca çevrenizdeki insanlara sadece nezaketle yaklaşmanın neler değiştirebileceğini hayal edin. Toplu taşıma aracında yanınıza oturan birine gülümsemek, restoranda çalışan garsonun halini vaktini sormak, markette kasadaki görevliye içtenlikle teşekkür etmek, iş arkadaşınıza yardım eli uzatmak... Bu küçük eylemler, sadece karşıdaki kişinin gününü güzelleştirmekle kalmaz, aynı zamanda sizin de kalbinizi ısıtır ve moralinizi yükseltir. Nezaket ve tolerans, birer domino taşı gibidir; bir kişiyle başlar ve hızla yayılır.
Bugünün çocukları, dijital dünyanın içinde büyüyorlar. Tabletler, akıllı telefonlar ve bilgisayarlar, çocukların en yakın arkadaşları haline gelmiş durumda. Bu durum, çocukların sosyal becerilerini ve insan ilişkilerini olumsuz etkileyebiliyor. Bir zamanlar aile sofrasında geçirilen uzun sohbetler, yerini ekran başında geçirilen sessiz saatlere bıraktı. Aile içindeki iletişim azalırken, çocukların toplumsal değerleri öğrenme fırsatları da giderek azalıyor. Bu problemi yazarken, aynısını yaşadığımın farkında olarak yazıyorum. İki oğlumda devamlı telefon tablet çizgi film oyun bir şeyler istiyorlar. Aslında ne istiyorsa eline verip vakit geçirmesini sağlamak çok basit geliyor. Ne güzel değil mi çocuklar bir yerde ekran başında, ses seda yok. Ama sanki büyüdüklerinde karşımda bacak bacak üstüne atıp sofrada beni beklemezlerse zoruma gider gibi hissediyorum. Belki biz de değişmiş oluruz, o zaman benim de zoruma gitmez. Bilemiyorum.
Ailelerin, çocuklarına adab-ı muaşeret eğitimi vermesinin önemi bugün her zamankinden daha büyük. Bu eğitim, çocukların sadece iyi birer birey olmalarını değil, aynı zamanda topluma faydalı ve saygılı bireyler olarak yetişmelerini sağlar. Adab-ı muaşeret eğitimi alan bir çocuk, çevresindeki insanlara saygı duyar, empati kurar ve toplumsal kurallara uyar. Bu da, daha uyumlu, huzurlu ve saygılı bir toplumun temelini oluşturur.
Peki, bu değerleri yeniden nasıl canlandırabiliriz? İlk adım, ailelerin çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmesi ve onlara bu değerleri model olarak göstermesidir. Çocuklar, en çok gördükleri ve deneyimledikleri şeyleri öğrenirler. Anne ve babalar, çocuklarına nazik ve saygılı davranarak, onlara bu değerleri öğretmelidir. Sofrada hep birlikte oturmak, büyükleri ziyaret etmek, teşekkür etmek ve yardımsever olmak gibi basit ama etkili davranışlar, çocukların adab-ı muaşeret kurallarını öğrenmelerine yardımcı olur.
Eğitim sisteminde de adab-ı muaşeretin önemi vurgulanmalıdır. Okullarda, çocuklara sadece akademik bilgiler değil, aynı zamanda sosyal beceriler ve ahlaki değerler de öğretilmelidir. Bu, çocukların topluma daha iyi entegre olmalarını ve daha saygılı bireyler olarak yetişmelerini sağlar. Yani eğitim sistemine bu bağlamda değinince de kulağa manasız geldiğini anlıyorum. Sanki eğitim sistemi mükemmelmiş de içeriğinde bir tek adab-ı muaşeret eksikmiş gibi. Neyse olacak hepsi, bir zaman düzelecek.
Neticede, çocukların karakterini şekillendiren ve toplumsal değerlerin içselleştirilmesini sağlayan unsurların kaybolmasına izin vermek, toplumsal değerlerimizin zayıflamasına yol açar. Gelin, bu değerleri yeniden hatırlayalım ve çocuklarımıza öğreterek, daha saygılı ve uyumlu bir toplumun temellerini atalım. Unutmayalım ki, geleceğimizin mimarları olan çocuklarımızın iyi bireyler olarak yetişmesi, hepimizin sorumluluğudur.
Nezaket, edep, karşılıklı tolerans ve adab-ı muaşeret eğitiminin öneminin hatırlanması ve bu değerlerin yeniden canlanması dileğiyle.
Timuçin Koray GÜZELDEREN
Çok önemli bir konu, Allah razı olsun. Ülkücülüğü ilk bu hususta muhasebe etmeye başlamıştım, milliyetçi olduğunu söyleyip günlük hayatta karşılaştığı milletinin fertlerini sevmemek, saygılı olmamak, mafyacilik oynamak, zorbalik... Bu hangi milletin milliyetçiliği? Ne kadar samimi...
Herkesin mutlaka okuması ve çevresine okutması gereken harika bir yazı. Yazarımıza teşekkür ederiz.
Bu çok daha derin bir konu. Nesiller arası saygı yok oldu. Bunun da nedenleri yok değil. Sorun sadece bireyselleşme değil bence. Biz çocuklarımıza berbat bir ülke yarattık. Bilerek ya da bilmeyerek. Bize saygı duymuyorlar. Haklı oldukları yerler de var ne yazık ki.!! Ülkeyi her anlamda düzeltebilirsek, o saygı kolaylıkla geri gelir. Bilgiye çok kolay erişiyorlar ve eksikliklerimizi, vahim hatalarımızı görüyorlar. Bu kadar hatalı davranışlara sahip ebeveynlere koşulsuz saygı duyulabilecek bir çağda yaşamıyoruz artık.