Komplo teorileri internetin her köşesini ele geçirirken, siyasetin mi bunlardan etkilendiğini, yoksa siyaset kurumunun bu vaziyeti kasten mi yarattığını tespit etmek zor. Fakat komplo teorileri siber-kültlerin en önemli yakıtı ve yeni bir ortamda yeni bir örgütlenme biçimi, yepyeni bir kült türünü, siber-kültü çoktan doğurmuş durumda. Bir süredir ABD ve dünya gündemini meşgul eden Qanon, bu siber-kültlerin ilk defa kamil hale gelmiş versiyonudur diyebiliriz.
Her şey “Q Yetkili Vatansever” takmaadlı bir internet forum kullanıcısının “Fırtına Öncesi Sessizlik” yazısıyla başladı. Q Yetkisi, ABD’de “Q” olarak sınıflandırılmış gizli belgeleri görme iznini ifade eden bir terim – kullanıcı içeriğinde kendisini bu yetkiyi haiz, üst düzey bir devlet görevlisi olarak -daha çok ima yoluyla- takdim ediyor. Akabinde Rus iltisaklı twitter hesapları bu paylaşımın yayılmasını sağlıyorlar. Bununla kalmıyor, artık Q olarak tanınmaya başlayan kullanıcı, bir mesajını +++ ifadesiyle bitiriyor, yalnızca 7 dakika sonra Trump attığı bir tweeti +++ ile bitiriyor. Bu, genişlemeye başlayan Q takipçilerine bir tür “Hocanın dediği yer” etkisi yapıyor, Q, takipçilerinin gözünde şüpheye yer kalmayacak şekilde “derin devletin bir kanadının önemli bir abisi” haline geliyor. Bu hareketin ismi de, Q ve anonimin birleşmesiyle, Qanon koyuluyor.
Birçok komplo teorisinin kaynağı olan Qanon hareketi, takipçilerine sürekli olarak “Fırtına”dan bahsediyor: Dünyayı ve özellikle ABD’yi yöneten şeytani bir gizli yapılanmanın düzenli olarak çocuk kaçırdığı ve bu çocuklara tecavüz ettiği – daha sonra onları kurban ettiği anlatılıyor. Fırtınaya hazırlanmak siber-kültün en temel, en yaygın mesajı: Trump’ı, “Fırtına”yı başlatarak bir gecede binlerce “kötü adam”ı tutuklayacak kişi olarak görüyorlar. Cumhuriyetçi Parti’nin siyasileri geniş bir oy potansiyeli gördükleri Qanon’u sahiplenmeye başlayınca, iş çığırından çıkıyor. Birçok bölgede siyaseti doğrudan etkileyen, hedef gösterme, tedhiş ve linç yöntemleriyle karşıtları bastırabilen bu hareket, Trump ve çevresinin koruması altında, özellikle Michael Flynn’in öncülüğünde beslenip büyütülüyor.
Qanon’un “gizemli önderi” Q, 8chan isimli bir siteye taşınınca, site sahibi bir anda “beklenmedik ölçüde yaşlı ziyaretçi” almaya başladıklarını fark ediyor. İnternet okur-yazarlığı düşük olup, internetteki içerikleri gerçek sanmaya meyyal bu kitlenin de desteğiyle, bir tür dijital aktivistlik yapmaya başlıyorlar. Dönem dönem kampanyalar düzenleyip, takipçilerini sürekli aktif tutuyor, basit ancak yeterince gizemli ve cazip “kapalı mesajlar”la takipçilerini tatmin edip, örgüt içi şifrelere benzer paylaşımlar yapıyorlar.
Nihayet, Trump’ın seçilememesi akabinde Kongre Binası’na yürüyerek “Fırtına”yı tetiklemeye karar veriyorlar. Fakat akabinde hayal kırıklığına uğruyorlar ve kendi aralarında karışıklıklar yaşıyorlar. Uzmanlar, kült yara almış olsa da, ilerleyen dönemlerde Qanon hareketinin içerik ve amaç değiştirerek siyaseti etkilemeye, takipçileri üzerinden kamuoyu yaratmaya devam edebileceğini söylüyorlar. Üyelerin çoğu aynı “düz dünyacılar” gibi, hakikati görmeye istekli değiller, Biden’ın da planın parçası olduğundan tutun, sayısız yeni teori üreterek külte sadakatlerini devam ettiriyorlar.
***
Türkiye’nin Fuat Avni tecrübesini düşündükçe, sağda solda muhalif görünümlü tetikçilik yapan anonim hesaplara baktıkça, ta 90’lardan bu yana Oktay Sinanoğlu gibi tiplerin pompaladığı ve geniş kabul gören Avrasyacı komplo teorilerini ve nihayet Facebook’taki her paylaşımı gerçek zannedip, üstelik hararetle çevresiyle paylaşmayı görev addeden ihtiyarlarımızı andıkça… Benzer bir kült Türkiye’de ne zaman “kamil halini” alacak merak ediyorum. Öyle ya, bu kültün malzemesi evvela Avrasyacılar tarafından hazırlandı, şu sıralar Türk-İslamcılar tarafından çeşnilenip paketleniyor. İktidarın etrafında troller ve gerçek insanlardan müteşekkil böyle bir hale var. Bu hale, bir sosyal medya fenomeninin iktidara yakın bir merkez tarafından “hocanın dediği yer” olarak işaret edilmesiyle bir anda siber-külte dönüşebilir.
Dönüştüğünde, meclisi mi basarlar, muhalif mi keserler, belli olmaz. O yüzden siz siz olun, ancak bir istihbarat kurumunun bilebileceği -gerçek ya da yalan- “bilgi”leri paylaşan ve hele anonim, kimliği belirsiz hesapları takip etmeyin, onları ciddiye almayın.
M. Bahadırhan Dinçaslan