Sol isimli gazetede Nazım Emre Yücetepe imzalı bir yazı yayımlandı. Yazı seküler milliyetçilik çıkışımızı ve beni konu etmiş. Yazıyı okuduğumda, Yüzüklerin Efendisi filminin girişinde, Gandalf’ı görünce gülümseyen ama karısının zoruyla tekrar surat buruşturan Hobbit aklıma geldi. Sanki övecekmiş de aklına sonradan solcu olduğu gelmiş ve mecburen eleştirmiş gibi. Bu yüzden eleştiriler mesnetsiz, anlamsız ve zoraki olmuş: Solcuyum ve aptalca davranmak zorundayım, kusura bakmayın der gibi.
Yazıda, “NATO’nun gençlik örgütü diyebileceğimiz YATA” diye bir ifade var. NATO nasıl bir gençlik örgütü kurmuş? Kamplarda silahlı eğitim görüyoruz da ihtiyaç anında Rus sürülerini bataklık tanrılarının kucağına göndermek için baskın mı vereceğiz? Olan şu: NATO, her uluslararası örgüt gibi, mensupların birbirleriyle de çekiştiği bir ortamdır. Bu çekişme doğru usullerle yapılsın da Rus ayısına fırsat verilmesin diye kamu diplomasisi yapıları kurulmuş. Bu yapılarda her ülkenin delegasyonu vardır; ben de Türkiye’yi gururla, şerefle temsil ettim. Laf aramızda, NATO ortamlarında hala bendenizin “atarlı” tavrı konuşulur ve Türklerle ilgili en ufak olumsuz laf edeni Luger’imle tanıştıracağımı beyan ettiğim için aynı bizim eşşek solcuların yaptığı gibi bana Nazi yakıştırması yapılırdı.
Evet, gelelim “Nazileri aklama” meselesine. Cevap yazısının başlığını Solcular Salaktır seçmemin nedeni bu. Yücetepe, Nazileri eleştirdiğimi, onlara ayaktakımı dediğimi kendisi söylüyor. Alıntıladığı yazıda gençler arasında Nazizme sempati uyanmasından rahatsız olduğumu söylüyor ve bu manyaklığın Almanya’nın yarattığı bütün değerleri çöpe götürdüğünü anlatıyorum – milliyetçiliği saçma hallere getirirsek neler olabileceğini gösteriyorum. (Bunun daha detaylı hali için Seküler Milliyetçilik eserimin ikinci cildini bekleyiniz.) Yazar bunları yazdığımı ifade edip ekliyor: “Dinçaslan el altından Nazizm’i masumlaştırıyor ve hatta aklıyor.” Nazizmi eleştirerek, uzak durulması gereken bir anlayış göstererek aklamak mümkünse, solcuların istisnasız hepsinin geri zekalı olduğunu iddia etmek de mümkündür. Nasılsa delile, mesnede gerek yoktur. (Gerçi, gerek olsa da Bayesian istatistik uyarınca solcuların hepsinin salak olduğunu iddia etmek bilimsel olarak mümkün. Zira bütün solcuları tek tek tanımasak da, temsil makamına yükselen hepsinde salaklık gördüğümüzden, eldeki verileri elde olmayan verilerin olasılık dağılımında bir parametre olarak kullanmayı öngören Bayes istatistiği çok rahat bir şekilde solcular salaktır ifadesini istatistiki olarak kuvvetli bulur.)
Yazar her şeyi didiklemiş, 8 yıllık yazılara kadar gitmiş de neden benim Şalom Gazetesi'nde anti-semitizmden duyduğum rahatsızlığa dair yazdığım yazıları alıntılamamış acaba?
Yücetepe devam ediyor, “Dinçaslan ideolojisinin ayaklarını maddenin tarihselliğine bastırayım derken kayıp düşüyor.” diyerek tek cümlede bütün iddialarımı çürütüveriyor. Sebep? Özetle diyor ki, “ben solcuyum, Dinçaslan Marksizmin zırva olduğu yazmış ve Marksist usule uygun yazmamış, o yüzden kayıp düştü.” Cübbeli Ahmet’e de kitabımı okutsanız aşağı yukarı benzer cevap verirdi: Dinçaslan Efendi Hazretleri’nin içtihatlarına uygun düşmemiş, bidattedir, hatta kafirdir. “Israrla burjuva devrimleri öncesinde de milliyetin varlığından söz etmek istiyor” ifadesi ayrıca komik; söz etmek istemiyorum, gösteriyorum. Bununla ilgili dev bölümler var, epey referans var, Yücetepe hepsini es geçip “yok işte milliyet yok” demekten ileri gidemiyor. Konusu açılmışken, meraklısının seveceğini düşündüğümden kitaba koymadığım ve henüz yayımlanmamış akademik bir makalemde atıf yaptığım bir kesit koyayım buraya, 13. Yüzyıldan kalma, Kezalı Simon’un “Macarların İşleri” eserinden, Laszlo Veszpremy ve Frank Schaer’in İngilizce çevirisiyle. Fırsat bulduğumda fasih bir Türkçeyle çevireceğim:
…Meanwhile Queen Gisela and her council of traitors installed her sister's son Peter the Venetian, whose father had been Duke of the Venetians, as king over the Hungarians, in order to be free to pursue her desires at will and to reduce the country to bondage under the Germans.
As soon as he began to rule, Peter threw aside every trace of the forbearance befitting a monarch's majesty, and in consort with Germans and Latins raged with Teutonic fury, treating the nobles of the kingdom with contempt and devouring the wealth of the land "with a proud eye and an insatiable heart." Fortifications, castles, and every office in the kingdom was taken away from the Hungarians and given to Germans or Latins. ln addition, Peter was extremely debauched, and his hangers-on behaved with shameful and unbridled lust, violently assaulting the wives and daughters of the Hungarians wherever the king travelled. No one at the time could feel sure of the chastity of his wife or daughter in the face of the importunity of Peter's courtiers. On seeing the wrongs suffered by their people in contravention of the law of the realm, the princes and nobles of the kingdom took counsel and went to the king, begging him to order his followers to cease at once from their vile behaviour. But the king, swollen with pride and rage, poured forth publicly all the malice and venom which he had been hiding in his heart, with the words: "As long as I have the strength to do so, I shall replace every judge of the realm, every centurion, every magnate and officer with a German or a Latin; I shall fill the country with foreigners, and I shall deliver it in thrall to the Germans!" This, then, was the breeding ground of discord between King Peter and the Hungarians.
Yani aidiyet ve sadakatin kişiye özgü, etnisiteden bağımsız olduğu iddia edilen feodal devirde dahi, yabancı bir Kral gelince böyle laflar edilebiliyormuş demek. Makalem tam olarak bununla ilgili, çıkınca okursunuz.
Devamında “Anlayacağınız seküler milliyetçilik kavram setinin kuruluşundan itibaren liberalizm kokuyor.” ifadesi daha da komik zira kitabımda doğrudan liberalizm savunusu ve önerisi var. Yani “ordoliberalizm bize uygun sistemdir, serbest piyasa olmadan bir bok olmaz” diyen bir yazarın liberal koktuğunu keşfetmek ancak solcu yetenekleriyle mümkün olurdu.
Sınıf meselesine ise hiç girmeyeceğim. Babam bir çiftçinin çocuğuydu, öğretmen oldu. Ben öğretmen çocuğuydum, çok çalıştım, maaşımdan artırdıklarımla şirket kurdum kendi işimin sahibi oldum. Oğlum da benden devraldıklarını iyi değerlendirir ve çok çalışırsa ümit ederim ki dev bir teknoloji şirketinin kurucusu ve yöneticisi olur. Eğer beceriksiz çıkarsa, umarım aç kalmaz ama elindekileri kaybettiğinde ders çıkarır ve torunumu rekabet koşullarına, serbest piyasa kurallarına uygun yetiştirir. Sovyetlerde doğsaydık komşu ile seyahatimiz bile izne tabi olacaktı; bin nesil geçse dedemize komünistlerin uygun gördüğü Kolhoz’da çalışmaya devam edecektik. Yalnız çok yetenekli ve yalakaysak, birkaç yılda bir ortaya çıkan temizliklerden kurtulabilecek kadar önemsiz yahut omurgasızsak devletin işine yarayacak bir işte istihdam edilirdik ki, hürriyetimi tahdit eden Türk devletine bile başkaldıran bendeniz Sovyet lafı geçince soluma üç kere tükürürüm. Sağlıklı toplumlar sınıflı toplumlardır; yeter ki sınıflar kanunla, dinle katı ve katî hale getirilmesin; çok çalışanın yukarı çıkabildiği, az çalışanın aşağı inebildiği, insanların emekleri ve zekalarıyla elde ettiklerini çocuklarına bırakıp genlerini aktardıkları soylarına maddi avantajlarla örülü sosyal uzantılar bırakabildiği bir sistem olsun. Detayını kitabımda okuyabilirsiniz tabii.
Böyleyken böyle; dediğim gibi şayet Yücetepe’nin argüman stratejisi makul ve muteber ise, bütün solcular bilaistisna salaktır. Sevdiğim birkaç solcu dostum var, alınacaklarını sanmıyorum ama olur da alınırlarsa rakı içtiğimiz bir gün yüzüme “sen de salaksın” deme hakkını onlara veriyorum. Yücetepe ise kolhozda domuz çobanlığı yapmalı ki akıllansın ve bir daha böyle sosyalizm gibi tuhaf dinlere kapılıp dinini paylaşmıyor diye diğer insanlara saldırmasın.
Bahadırhan Dinçaslan
Bilmiyorum yayınlayacak cesaretiniz ve demokrasi kültürünüz var mı, ama yazacağım: Seçimden önce birçok kere nobran bir tavırla Türkçülerin belirleyici olduğunu söylediniz. Seçimde oy vermeyeceğinizi söylediniz. Defalarca kere solu ve Aydınlanma değerlerini aşağıladınız. Üçüncü yol, üçüncü yol diye tutturdunuz. Herhalde siz de kendinizi fazla önemsediğinizi, size rağmen İmamoğlu'nun ve hatta Yavaş'ın kazandığını, bu galibiyette DEM ve Kürt aydın seçmenin kendinizi dev aynasında gören siz seküler Türkçülerden çok daha etkili olduğunu farketmişsinizdir. Evet seçim akşamı hem Özgür başkanın hem de Ekrem başkanın konuşmalarında Kürt aydınlara özel teşekkürler edildi. Yani onlar belirleyici, siz ise etkisiz kaldınız. Artık bundan sonra sayın Ekrem başkanımızın DEM ve Kürt aydınlarla yaptığı büyük demokratik ittifaka dahil olmak için kendinizi yenilemeli, ırkçı düşüncelerinizi terk etmelisiniz. Yoksa Tayyip bugün var, yarın yok. Ama Ekrem başkanla Kürt aydınlar geleceğe yürüyor, size rağmen
Solculuğun bilimum türleri, özellikle pozitif ayrımcılık adı altında sadece Kürt, kadın vd. olduğu için ayrımcılık ile kayırma düşüncesi ***lıktır. Bu ister Karadeniz’deki çiftçiye vermediği finansal desteği Doğu ve Güneydoğu’daki çiftçiye ekstradan vermek olsun, ister herkesin imkanlarından başka bölgede sağlanmayan finansal desteğin o bölgede sağlanması olsun… bunların hepsi ahlaksızlıktır ve ***lıktır. Bir insan Kürt diye ayrımcılığa uğraması ne kadar ırkçı ve yanlışsa, Kürt diye kayırılması, diğer insanlara yapılmayanların ona yapılması da o kadar yanlıştır. Solculuk ***lıktır.
kızgın basan 1 kişi: yücetepe
Üstadım yazıda katılmadığım yer, Liberal bilim tarihçisi Karl Popper'ın tümevarımcılığı tenkit etmesi gibi, bu s*lakları görüp bütün s*lcuların s*lak olduğu kanaatine varmandır. Evet mezkur kişi s*aktır ve evet, benim de bugüne dek gördüğüm birçok s*lcu s*lak idi. Ama dünyadaki bütün s*lcuları tanımadığımız ve gelecekte bir yerlerde s*lak olmayan s*lcu çıkıp çıkmayacağını bilmediğimiz için sana katılmıyorum, büyük liberal üstad Popper'a ittibaen...
Yazı çok iyi fakat bu yazıyı, bahadırhan ağabeyin değil başka birinin yazması gerekirdi. Nihayetinde “ Aquila non capit muscas!” ( kartallar sinek avlamazlar.)