Türk milliyetçiliği ortadan kalkar mı? Türk milliyetçileri belediye seçimlerinde milliyetçi olmayan partilere ve adaylara oy verdiler; milliyetçiliğin belirleyiciliği bitti mi? Bitecek mi? HDP normalleşti mi, Türk milliyetçiliği HDP alerjisinden doğan bir reaksiyondu, CHP içinde normalleşmiş bir HDP onun eşiti ve antisinden ibaret (!) olan milliyetçiliğin de harının sönmesini sağlar mı? Bunlar bugün siyasetin gündemindeki sorular. Cevap vermek için güncel siyasetin ötesinden bakıp analiz yapmak gerekiyor.
Önce Liah Greenfeld’e kulak verelim. Nationalism and Modernity (1996) makalesinde Greenfeld evvela Alman milleti ve milliyetçiliğini irdeliyor ve diyor ki, özellikle Prusya’da Bildungsbürger adlı bir sınıf ortaya çıkmıştı. Bu insanlar Prusya’nın eğitim atılımının ürünleriydi; iyi eğitimli, entelektüel ve ait oldukları orta-üst sınıftan ayrışan, evvela kozmopolit tarz ve fikirleri olan bir sınıf. Esasen tabakalaşmış ve sosyal mobiliteye izin vermeyen bir toplum yapısında, Prusya eğitimin sınıf değiştirmeye izin veren bir alternatif yol olmasını sağlayan belki de ilk ülkeydi. Bu yeni grup, başlı başına bir sınıfa dönüştü; hem soylulardan hem eğitimsiz, yalnız zengin burjuvalardan ayrışıyorlardı.
Ne zaman ki Fransız tehdidi (ve alınan yenilgiler) bir birliktelik ihtiyacı tetikledi, Almanlar için yeni bir söylem ihtiyacı doğdu, bu sınıf yönetici elitle rezonansa girdi ve bir gecede hem milliyetçi oldular hem de tabiri caizse Alman milletini yarattılar diyor Greenfeld ve ekliyor; millet bireylerden oluşan dönüşmüş bir cemiyettir. İhtiyaçlar böyle gerektirdiğinden Alman entelektüel üst-orta sınıfı modern Alman milletini yarattı ve bu yeni milletin temel ünitesi artık sosyal sınıf değil, birey oldu.
Analizin devamı daha önemli. Greenfeld altını çiziyor: Farklı milliyetçilikler farklı moderniteler doğurur. Milliyetçilik doğarken nüfusun geniş kesimlerinin çıkarlarına hizmet ediyor ve hepsine hitap ediyorsa, İngiltere örneğinde olduğu gibi, daha bireyci bir tip ortaya çıkıyor. Fakat milliyetçilik doğarken yönetici elitin çıkarlarına hizmet ediyorsa, kitlelere ancak endoktrinizasyon yoluyla yayılıyor ve bu yüzden kolektivistik mahiyette gerçekleşiyor. Bu bakımdan Almanya’daki milliyetçiliğin doğduktan bir süre sonra tarihin gördüğü en kolektivist ve iğrenç milliyetçi formu alması tesadüf müdür?
Türkiye’de de milliyetçilik yeni yükselen bir sınıfın, batı tipi eğitim almış subay-doktor sınıfının bağrından çıktı. (Atsız’ın askeri tıbbiyelilerle ilgili tespitleri çok ilginçtir mesela.) Memleketi idare eden ve aynı dönemin Prusya’sı gibi yenilgi yaşamış eliti evvela etkiledi, akabinde (Greenfeld’in de olacağını söylediği gibi) o elitin yerini aldı ve toplumu endoktrine etti. Bu süreçte bir art niyet yoktu; hatta niyetlerin en halisi ve güzeli vardı diyebiliriz: Ortadoğu’da Batı tipi bir cemiyet ve devlet yaratmak. Uçurumun kenarından kurtarılan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet… Fakat Bildungsburger sınıfının merkezden çevreye endoktrinizasyon yoluyla yaydığı milliyetçilik nihayetinde kolektivist bir hal almaya mahkum gibi: Milliyetçiliğimiz de sonunda böyle oldu. Maalesef müthiş zihinlerin yarattığı Türk milliyetçiliği, kendisine saygısı olan sıradan bir vatandaşa pek az şey vaat eder hale geldi; kitleleri etkilerken onların kendisine saygısı olan sıradan bir vatandaş olmasını engelledi hükmüne varmak da çok yanlış olmayacaktır.
Fakat bugün farklı bir fenomen yaşanıyor. Seküler milliyetçilik bir grassroots hareketi olarak doğdu. Küçük bir grubun yönetici elitle “kadro” olarak rezonansa girmesiyle değil, şehirlileşen ve arayışa giren 85 sonrası doğumluların sosyolojisiyle ortaya çıktı. Memleketin geleceğini belirlemeye namzet olmaya da başladı – bunu yaparken toplumun daha evvel hitap edilmeyen kesimlerine hitap etmeye, kahir ekseriyetin konsensusu olmaya namzet. Bu bakımdan, İngiliz versiyonuna benzer şekilde bireyci.
Bugünlerde verilen Türk milliyetçiliğinin sahipliği kavgasında, bu yeni sosyolojinin yeni aktörü başarılı olmazsa, bizi bir öze dönüş bekliyor. Bu da endoktrinizasyondur. Post-modern dünyanın çalkantısı ve Türkiye’ye mahsus krizler düşünüldüğünde, bu sürecin çok daha faşist, çok daha kolektif, çok daha gaddar bir milliyetçilik yaratacağını kestirmek yanlış olmaz. Bugün Türk milliyetçiliğinin “seküler-milliyetçi” taze damarını milliyetçilikten izale ederek yalnız seküler kimliğe doğru aşındırmak isteyenler, asla yok olmayacağını asırlardır ispatlayan milliyetçiliğin bir sonraki formunun başlarına bela olmasını sağlayacaklar, haberleri yok gibi duruyor.
Bahadırhan Dinçaslan
Sayın Dinçarslan, Yazılarınızın içeriğine katılmamak bir yana üslubunuzu çok kavgacı ve sert buluyorum. Galiba tabloyu doğru okuyamıyorsunuz, gerçekten iyi niyetle size yardımcı olmak isterim müsade ederseniz: Kent Uzlaşısı, Demokratik Güçler ve Aydınlık kazandı, Irkçılık, Karanlık ve Siz kaybettiniz. Artık egoyu bırakın ve siz de Kent Uzlaşısına katılın, böylelikle Ekrem İmamoğlu başkanın bahsettiği Kürt, Ermeni, Süryani, Alevi... geniş uzlaşının için Türk kanadı temsil edin. Böylelikle güçleniriz ve gerçek manada demokrasiye geçebiliriz. Haydi el ele, her şey çok güzel olacak.
Yazıyı okuduktan gözlerimi ovaladım, tekrar baktım, gerçekten bu satırlar yazılmış. Sanki senelerdir Türkiye'de aydın, laik, çağdaş bir milliyetçi anlayış yokmuş da Bahadırhan Bey yeni bir şey icat etmiş gibi bir yazı yazmış. Siz galiba eskiden bir milliyetçi-muhafazakardınız, sonradan laik değerlerle tanıştınız, aydınlık ile buluştunuz. Peki neden ulusalcı, laik, Atatürkçü/Kemalist çağdaşlaşmanın hakkını teslim etmiyorsunuz? Niye size muhtaç olalım, sizin kafanızda kurduğunuz şey olmazsa niye faşizm olsun? Bunun CHP'yi eleştirdiğiniz argümanla, yani CHP'ye muhtaç değiliz, sözü ile ne farkı var, çelişmiyor musunuz? Yazacak şey çok, eğer aydın bir düşünce tartışması ve uslamlama dolu bir ortam istiyorsanız yorumumu yayınlarsınız. Son sözüm, Atatürk kazanacak, ulusalcı, laik, aydınlık çağdaşlaşma kazanacak.
Ulusalcılık konusundaki fikirlerinize katılmam mümkün değil Ulusalcılık bizatihi seküler milliyetçiliktir Aynı zamanda milli laik devlet ve üniter yapıyı tavizsiz savunmaktır Bu ilkeler bağlamında sola sağa islamcı ve kürtçülere bakarsak daha açık ve net bir pozısyonda kalabiliriz Şimdi chpnin pkknın partisi demle yaptığı kent uzlaşısı toplumda alıcı bulmadı diye (yerel seçimler bunu gösterdi)ulusalcılar ve milliyetçilerin chpye yedeklenmesi doğru bir tavır olamaz Dolayısıyla iyi partide kongreden çıkacak aday iyi partiyi hür müstakil bir üçüncü yola daha sağlam bir şekilde sevk ederse iyi parti ulusalcıların da desteğini alacaktır Yoksa büyük savrulmalar yaşayacaktır
Ağabey, gözünü seveyim hep yazıyorum ve yine yazacağım, bizi bu AKP&MHP ve CHP&DEM sarmalından kurtar, önümüze düş ve bize Gökbörü ol!
Dünyaya dönün, 21. asırdayız, ne Gökbörüsü. Atatürk milliyetçiliği, çağdaş, aydın ve laik Atatürk ulusalcılığı nenize yetmedi de Türkçülük gibi şeylerle ırkçılığa varmaya çalışıyorsunuz?
Bahadırhan Hocam ellerinize sağlık, bizim için çok yararlı bir yazı oldu. Bilmem hak verir misiniz, CHP cumhuriyetin kurucu partisi olmasına rağmen yazıda bahsettiğiniz tipte milliyetçiliği ya DEM ile ittifak sebebiyle görmezden geliyor ya da Erdoğan'ı yenme yolunda Babacan, Davutoğlu kadar değer vermediği çerez kabilinden bir kesim. Fatih Altaylı gibi isimlere de güven olmaz, senelerce güçlünün yanında yer aldı. Bir programında seküler Milliyetçiler için CHP'de dedi, ama çantada keklik gibi bahsetti. Yani bizim anladığımız manada ilkesel bir duruşu yok, bizi kendi amacında bir çerez gibi görüyor. Bence en önemli şey saygı görmektir, Yeniden Refah bunu Cumhur İttifakı havuzu seçmeni içinde başardı, biz de geniş bir havuz olan Muhalefet havuzu içinde bunu başarabilmeliyiz. CHP'nin çantada kekliği olursak Kürtçüler kadar bile etkimiz olmaz. Bence AKP böyle her biri kendi cephesinde güçlü muhalefet ile mağlup olur, DEM gölgesinde siyaset yapan CHP çatısında değil.