Yazının başlığı aslında "Sıradan İnsanın Mantığı versus Entelektüel Düşünce" olacaktı ama daha sevimli bir ifadeyi başlığa taşımayı uygun gördüm.
Bilimsel düşünceyi, rasyonaliteyi benimsemiş ve bunun düşmanlarını düşman bellemiş insanlarız. Kuşkucuyuz haliyle, bir de metodcuyuz. Bu ne demek? Bilimsel düşüncenin belirlediği hipotez kurma ve sınama metodları var, hemen her meselede bunları arıyoruz. Böyle yapmakla da iyi ediyoruz.
Fakat hayat öyle "ideal şartlar altında" şekillenmiş değil. Siz ne kadar "rasyonel" davranmaya çalışırsanız çalışın, birisi "mantıklı" argümanlarla size saldıracaktır. Yani siz bilimsel düşüncenin metodlarıyla, mevcut doğrulanmış bilgi havuzuna kendi gözlem ve analizlerinizi katarak bir argüman oluşturursunuz, karşınızdaki bunların hiçbirine aldırış etmez, kendi mantığına yatan bir argümanla size saldırıverir. Ne yapacaksınız peki?
Ben bu soruna "Ajdar problemi" diyorum. Ajdar'ın sanatçı olmadığını söylemek. Epey çetrefilli bir iş: Tutarlı ve bilimsel bir tespit için evvela sanatın ve sanatçının tariflerini yapmalı, sonra tek tek Ajdar'ın bütün eserlerini tahlil ederek bu tariflere uymadığını göstermeli, uyan sanatçı örnekleri bulunmalı, onların sapmalarıyla Ajdar'ın sapması karşılaştırılmalı, üstelik bir de sanatın doğası bunu gerektirdiğinden "kardeşim bu tariflere uymak zorunlu tutulursa sanat hiç gelişmez" argümanı dikkate alınarak sanat dairesinde kalmaya devam ederken yenilik getirebilecek uymama sınırları tespit edilmeli. Peki buna değer mi?
Bence değmez, ancak değmez derken dahi bilimsel düşünce lazım. Neye dayanarak değmez diyeceğiz? Neye dayanarak bu tür saçmalıklarla baş edeceğiz? Çok uzun süredir bunun cevabını arar dururum. Bulduğumu düşündüğüm zamandan beri de çok rahat bir şekilde, hiç vicdan azabı duymadan Türkçenin en güzel, etkili ifadelerinden olan "siktir git" kalıbını kullanabiliyorum.
Olasılık alanında iki temel akım vardır diyebiliriz, biri bildiğimiz olasılık teorilerini inşa eden frequentist akım, diğeri de Thomas Bayes'in yaklaşımları üzerine kurulmuş ve belli vakalarda daha isabetli olduğu için tercih edilen Bayesian metod. Temel ayrışmalarını şöyle ifade edebiliriz: Klasik olasılık, gözlemciden bağımsız bir objektif mantığın oluşları kontrol ettiği kabulüne dayanır. Bir zar attığınızda altı seçenekten biri gelecektir, kusursuz bir zarda her bir seçeneğin gelme ihtimali 6'da 1'dir. Bayesian olasılık ise şu soruyu sorar: Zar attığınız adam meşhur bir kumarbazsa ve siz daha evvelden onun hileli zarıyla dolandırıldıysanız, yine de 4 gelme ihtimaline 6'da 1'dir diyebilir misiniz? Bayesian olasılık bu vesileyle hem "ön bilgiyi", hem "sonraki gözlem"i olasılığa dahil eder. İlk defa tanışdığınız biri yazı tura atıyorsa, ön bilginize göre tura gelme olasılığına dair kanaatiniz 1/2'dir. Fakat beş kere attıktan sonra, on kere attıktan sonra çıkan sonuçları da mutlaka hesaba katarsınız, burada Bayesian "kanaat" parametresi bir matematik bileşen olarak devreye girer ve gözleminiz sebebiyle olasılıklara farklı ağırlıklar vermeye başlarsınız.
Peki hocam bu bilgi gerçek hayatta ne işimize yarayacak? 2. Dünya Savaşı'nda müttefik istihbaratının matematik birimleri bu sayede hem çok karmaşık şifreleri çözmüş, hem de ele geçirilen malzemelerin seri numaralarından hareketle Alman üretim kapasitesini epey isabetli bir şekilde tespit edebilmişti: Klasik istihbaratçıların gözlemleri bir ayda bin tank üretildiğini öngörürken, matematikçiler ayda 250 kadar tank üretildiğini çok küçük bir yanılma payıyla yerlerinden kalkmadan tespit etmişlerdi.
Yaradığı bir diğer iş de, evet, Ajdar'a hemen "sen sanatçı değilsin" diyebilme konforu kazanmamızdır. Tek tek çürütmek, uzun uzun uğraşmak zorunda değiliz. Zira Ajdar'a ve sanata dair ön bilgilerimiz, kanaatlerimiz var, bunları hesaba katınca Ajdar'ın sanatçı olma ihtimali sıfıra yakınsıyor. Bu kanaatlerimiz ve dağarcığımız ne kadar genişse, o kadar yüksek sesle sen sanatçı değilsin deme hakkımız var üstelik, zira bu genişleme (matematik formülü buraya yazarak okuyucuyu yormak istemiyorum) olasılık hesabımızın çok daha isabetli olması anlamına geliyor.
Pekala bu yöntemi kullanır da yanılırsak? Sonraki gözlemleri sürekli gündeme almamızın sebebi de bu, Ajdar yeni bir iş sunarsa, hesabımızın neticesi değişir elbet. Ancak bu yöntemin güzelliği, gözlemcinin ağırlığını artırmasıdır: Gözlemcinin bir "neticeye olan inanç"ı ne kadar yüksekse, olasılığın ağırlığı o yana kayar. Bu inanç, eğer, rasyonel ve birikimli bir insanın kanaatiyse, haliyle isabetli olacaktır. Anatomi biliminde meşhur olan örnek gibi, bazı hocalar tek bir kemikten tümevararak hangi hayvana ait olduğunu söyleyiverirler. Zira hocanın Bayesian denklemde bir "kanaat"i vardır, -bu kanaat her Bayesian denklemde rasyonel, bilimsel olmak zorunda değildir- ve bu kanaati geniş bir birikimle oluşturmuştur. İsabetli tahmin yapma olasılığı bir bölü yaşayan ve yaşamış tüm hayvan türlerinin sayısı değildir. Bayesian epistemoloji, bu bağlamda bize ciddi bir zemin sağlıyor.
Şu halde, kıymetli hocam İskender Öksüz'ün dediği gibi, mantık bilimin çoğu zaman düşmanıdır. Sıradan insan, vasat insan mantığıyla düşünür. Fakat birikimle desteklenmemiş mantık her zaman kolayı, basiti seçer: Yağmurun su döngüsünden kaynaklandığı açıklamasındansa gökyüzünde bir dayının karısını ağlatması yüzünden yağıyor olması daha mantıklı bir açıklamadır.
Bu yazıyı okuyanlar, bundan böyle saçmasapan argümanlarla karşılaştıklarında gönül rahatlığıyla aşağılayabilirler ve bu onların bilimsel tutumuna halel getirmeyecektir. TamgaTürk'ün bu fisebilillah hizmetine karşılık Patreon'da bize destek vermeyi unutmayın.
M. Bahadırhan Dinçaslan
İlgi duyan okur için ilginç Bayes okumaları:
Çok güzel bir yazı olmuş... elinize emeğinize sağlık