Devlet Enes Kara'yı kurtaramadı. Kurtaramaz da... Evet, bu kabiliyetsizlik artık Türkiye devletinin tabiatıdır.
Vakıayı konuşalım, bir cemaatin illegal yurdunda maruz kaldığı dayatmalar ve psikolojik baskılar sonucunda hayatına son vermiş bir delikanlı var karşımızda. Bu mesele siyasidir ya da değildir, mühim değil. Ama her meselede çözümü siyasette arayan bir millet olarak önce siyasete bakalım, başat partiler ne tavır aldı?
Meral Hanım, "gelin el ele verelim bu işi çözelim" gibi, kimsenin cevap bile vermeyeceğinden emin olduğum bir teklif attı ortaya, ki bunun grup toplantısındaki partililer tarafından bile unutulması birkaç dakika sürmemiştir, eminim. Kemal Bey ise önce "paylaşım yapmayacağım" deyu tuhaf bir paylaşım yaptı, sonra da Fikret Bila'ya yaptığı açıklamada yurt sorununu çözeceklerini ve yoksul ailelerin çocuklarına yapacakları burs yardımıyla bu meselenin hallolacağını söyledi. Bila'nın tarikat ve cemaatlerle ilgili sorusuna ise gençlerin düşünce ve vicdan hürriyetine saygılı olduklarını ve iktidara geldiklerinde bunu da sağlayacaklarını belirterek cevap verdi.
Ne yalan söyleyeyim, "dalga geçiyor herhalde bunlar bizimle" diye düşündüm. Neden derseniz, bir kere bu delikanlının intiharına neden olan şey, ailesinin parasının olmaması nedeniyle oğlunu cemaat yurduna emanet etmek zorunda kalması değil. Ailenin parası var. Baba Mehmet Kara aynen böyle söyledi: "Devlet yurduna başvuru yapmadık. Durumumuz iyi."
Yani Türkiye'de elbette ki bir yurt sorunu var. Ama Enes Kara'nın ölümüne neden olan, o sorun değil. Burada başka bir sorun var. O da evladının hayatına o rüşde erse dahi tamamıyla tahakküm edebileceğini düşünen, din ve vicdan hürriyetinin varlığından bihaber olan ve bu bihaberliğini de evladına yüksek bir radyasyonla hissettiren ailelerdir.
Ve gördüğünüz gibi milletin umudunu bağladığı siyasiler de bu sorunu tespit edebilme kabiliyetinden bihaberdir. En iyi ihtimalle de cemaatlere laf etmeye nazik tarafları yemeyen korkaklardır.
Anketlerin ortalamasına göre müstakbel iktidarın paydaşlarının durumu bu. Mevcut iktidara bakalım: AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan Bey "Ailesinin de vermiş olduğu bilgiye göre Enes Kara hiçbir zaman KYK yurtlarında kalmak için başvurmadığını ailesi teyit etmiş ve devletin resmi makamları nezdinde de böyle bir başvurunun olmadığı alınan bilgiler çerçevesinde görülmüştür" dedi ve söz konusu yurdun "yurt" olmadığını belirterek "Ev statüsünde öğrencilerin bir araya gelerek oluşturduğu yere müdahil olmuştur. Gençlik Spor Bakanlığına bağlı bir yurt dediğimiz zaman bakanlık yurt standartı taşıyıp taşımadığını inceliyor. Burada olayın gerçekleştiği yer yurt değil. Bakanlığın izinliğiyle açılmış bir yer değil, gençlerin hür iradeyle bir araya gelip açmış olduklarını görüyoruz" diye ekledi.
Doğru söze ne hacet? Burası yurt değil ki... Hem ailesi KYK yurtları için bile başvurmadığını söylemedi mi? Evet, aynen öyle. Bu "yurt" diye zikredilen yer bir "illegal yurt"tur. Üstelik örgütlü biçimde bir cemaat tarafından koca bir sitede faaliyet gösteren, gençlere vicdani dayatmaların, psikolojik baskıların uygulandığı bir yurttur. Yani gençlerin bir araya gelip açmış oldukları bir yer de değildir.
BBP'li Ahmet Namık Akdoğan ise "Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?" diye can sıkıcı bir söz söyledi. Tabii sonra tevil etmeye çalıştı, "latife etmiş" de beyefendi...
İktidarıyla muhalefetiyle işte durum bu. Yani bu siyasi figürlerden bir çözüm çıkmaz. Zira sorunu tespit etmekten bile acizler. Cahit Özkan Bey'i tenzih edeyim. Sorunu tespit etmeye en yakın Türk politikacı belli ki o.
Hasılı... Devlet, mevcut haliyle Enes Kara'yı kurtaramadığı gibi, yarın da hiçbir Enes Kara'yı kurtaramaz.
E peki kim kurtarır? Bilmem! Şöyle bir bakın etrafınıza, hiç böyle mütedeyyin ailelerin deist, ateist çocuklarını bu gibi intiharlardan korumaya, onlara hürriyetin ışığını göstermeye odaklanmış bir sivil toplum kuruluşu görüyor musunuz? Ben görmüyorum ama sizin cevabınız evetse, evet işte o hürriyetçiler kurtarır geride kalan binlerce Enes Kara'yı.
Binlerce Enes Kara'yı da, Türk Cumhuriyeti'nin yarınını da kurtarabilecek olan yegane yol, güçlü bir Türk sivil toplumu inşa etmekten geçiyor.
Vakıayı konuşalım, bir cemaatin illegal yurdunda maruz kaldığı dayatmalar ve psikolojik baskılar sonucunda hayatına son vermiş bir delikanlı var karşımızda. Bu mesele siyasidir ya da değildir, mühim değil. Ama her meselede çözümü siyasette arayan bir millet olarak önce siyasete bakalım, başat partiler ne tavır aldı?
Meral Hanım, "gelin el ele verelim bu işi çözelim" gibi, kimsenin cevap bile vermeyeceğinden emin olduğum bir teklif attı ortaya, ki bunun grup toplantısındaki partililer tarafından bile unutulması birkaç dakika sürmemiştir, eminim. Kemal Bey ise önce "paylaşım yapmayacağım" deyu tuhaf bir paylaşım yaptı, sonra da Fikret Bila'ya yaptığı açıklamada yurt sorununu çözeceklerini ve yoksul ailelerin çocuklarına yapacakları burs yardımıyla bu meselenin hallolacağını söyledi. Bila'nın tarikat ve cemaatlerle ilgili sorusuna ise gençlerin düşünce ve vicdan hürriyetine saygılı olduklarını ve iktidara geldiklerinde bunu da sağlayacaklarını belirterek cevap verdi.
Ne yalan söyleyeyim, "dalga geçiyor herhalde bunlar bizimle" diye düşündüm. Neden derseniz, bir kere bu delikanlının intiharına neden olan şey, ailesinin parasının olmaması nedeniyle oğlunu cemaat yurduna emanet etmek zorunda kalması değil. Ailenin parası var. Baba Mehmet Kara aynen böyle söyledi: "Devlet yurduna başvuru yapmadık. Durumumuz iyi."
Yani Türkiye'de elbette ki bir yurt sorunu var. Ama Enes Kara'nın ölümüne neden olan, o sorun değil. Burada başka bir sorun var. O da evladının hayatına o rüşde erse dahi tamamıyla tahakküm edebileceğini düşünen, din ve vicdan hürriyetinin varlığından bihaber olan ve bu bihaberliğini de evladına yüksek bir radyasyonla hissettiren ailelerdir.
Ve gördüğünüz gibi milletin umudunu bağladığı siyasiler de bu sorunu tespit edebilme kabiliyetinden bihaberdir. En iyi ihtimalle de cemaatlere laf etmeye nazik tarafları yemeyen korkaklardır.
Anketlerin ortalamasına göre müstakbel iktidarın paydaşlarının durumu bu. Mevcut iktidara bakalım: AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan Bey "Ailesinin de vermiş olduğu bilgiye göre Enes Kara hiçbir zaman KYK yurtlarında kalmak için başvurmadığını ailesi teyit etmiş ve devletin resmi makamları nezdinde de böyle bir başvurunun olmadığı alınan bilgiler çerçevesinde görülmüştür" dedi ve söz konusu yurdun "yurt" olmadığını belirterek "Ev statüsünde öğrencilerin bir araya gelerek oluşturduğu yere müdahil olmuştur. Gençlik Spor Bakanlığına bağlı bir yurt dediğimiz zaman bakanlık yurt standartı taşıyıp taşımadığını inceliyor. Burada olayın gerçekleştiği yer yurt değil. Bakanlığın izinliğiyle açılmış bir yer değil, gençlerin hür iradeyle bir araya gelip açmış olduklarını görüyoruz" diye ekledi.
Doğru söze ne hacet? Burası yurt değil ki... Hem ailesi KYK yurtları için bile başvurmadığını söylemedi mi? Evet, aynen öyle. Bu "yurt" diye zikredilen yer bir "illegal yurt"tur. Üstelik örgütlü biçimde bir cemaat tarafından koca bir sitede faaliyet gösteren, gençlere vicdani dayatmaların, psikolojik baskıların uygulandığı bir yurttur. Yani gençlerin bir araya gelip açmış oldukları bir yer de değildir.
BBP'li Ahmet Namık Akdoğan ise "Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?" diye can sıkıcı bir söz söyledi. Tabii sonra tevil etmeye çalıştı, "latife etmiş" de beyefendi...
İktidarıyla muhalefetiyle işte durum bu. Yani bu siyasi figürlerden bir çözüm çıkmaz. Zira sorunu tespit etmekten bile acizler. Cahit Özkan Bey'i tenzih edeyim. Sorunu tespit etmeye en yakın Türk politikacı belli ki o.
Hasılı... Devlet, mevcut haliyle Enes Kara'yı kurtaramadığı gibi, yarın da hiçbir Enes Kara'yı kurtaramaz.
E peki kim kurtarır? Bilmem! Şöyle bir bakın etrafınıza, hiç böyle mütedeyyin ailelerin deist, ateist çocuklarını bu gibi intiharlardan korumaya, onlara hürriyetin ışığını göstermeye odaklanmış bir sivil toplum kuruluşu görüyor musunuz? Ben görmüyorum ama sizin cevabınız evetse, evet işte o hürriyetçiler kurtarır geride kalan binlerce Enes Kara'yı.
Binlerce Enes Kara'yı da, Türk Cumhuriyeti'nin yarınını da kurtarabilecek olan yegane yol, güçlü bir Türk sivil toplumu inşa etmekten geçiyor.
Bizim parti liderlerimizden ve üyelerinden kaliteli siyaset yapmalarını beklemek artık komedi haline geliyor, şu durumda en çarpıcı, korkunç lafları söylemen lazım, hâlâ lafı dolandırıp, geçiştiriyorlar. Birisi de çıkıp demiyor ki "zorla kıldırılan namazın sevabı mı olur, siz Kuran-ı Kerim'in yazdığını inkar mı ediyorsunuz, dinden çıktığınızdan haberiniz var mı?". Türk'ün siyaset anlayışını, vatandaşlık ve insanlık bilincini kuvvetle ihya etmemiz gerekiyor, eski kafadan bize fayda yok, benim sabrım kalmadı.