Soğuk bir Kasım öğlesi Alsancak’ta yaşayan insanlar tuhaf bir haberle sarsıldılar. İzmir’in Konak ilçesine bağlı katlı otoparkta erkek cesedi bulunmuştu. Meraklı bakışların ortasından usulca süzülen polisler içeri girerken gazeteciler de görgü tanıkları ile röportaj yapıyorlardı. Olay hiç umulmadık bir şekilde duyulmuştu.
Katlı otoparkın duvarları uzunca zamandır kullanıldığı için gittikçe eskimiş ve boyaya ihtiyaç duyulmuştu. Yönetim birkaç boyacı tutmuş ve alt katın duvara bakan kısımlarını boşaltmışlardı. Uzunca zamandır orada duran arabanın yanından geçen adam dikkatlice etrafına baktı rulo fırçayı boyaya daldırdı ve usulca duvarları boyamaya başladı. Fakat bir koku onu öylesine rahatsız etti ki dayanamayıp kokunun kaynağına, asansör kapısının önüne kadar geldi. Hafifçe zorladığında koku giderek artıyordu. Aklına orada bir ceset olduğu gelmiş midir bilinmez ama hiç düşünmeden polisi aradı ve arkadaşlarıyla beklemeye başladı. Ekipler gelip asansör kapısını kırdığında karşılaştıkları manzara ve adeta burunlara çakılan koku karşısında şaşkınlık içindeydiler. Çünkü neredeyse 10 yıldır kapalı kalan yerde yan yatmış, ayağı çıplak ve neredeyse tamamen çürümüş bir cesede rastladılar. Cenaze erkekti, üzerinde takım elbise vardı. Yer yer örümcek ağı bağlamış cesedin etrafı bir parmak tozla kaplanmıştı. Koku dayanılmaz bir hâl almıştı. Ancak birkaç sene içinde tamamen iskelete dönüşmesi gereken cesette halen et parçalarının olması ve kokuşmaya devam etmesi şaşkınlık vericiydi. Çünkü bütünüyle iskeletleşen cesetler kokmazlar. Bu nedenle ev içerisine gömülmüş ve çürüme süreci tamamlanmış maktullerin bulunması daima zordur. Bu duruma serimizin 5. yazısı olan Konca Kuriş ve Diğerleri isimli yazımızda değineceğiz.
Birçok olay yeri ne yazık ki duyulan kokunun bildirilmemesi sebebiyle yok oluyor. John Wayne Gacy gibi seri katiller evlerinden gelen kokular için ya "Et almıştım, buzdolabı bozulduğu için koktu" ya da "Bina boşluğuna rakun girmiş ve ölmüş" gibi yalanlar söylemişlerdi. İşin tuhaf tarafı bazen bu durum halk arasında dedikodu halinde yayılmasına karşın tedbir alınmadığı da olur. Yaşlı kadınları avlayıp parçalayan ve bedenlerinden kap kacak, elbise yapan seri katil Ed Gein (Edward Gein) bunlardan biri. Bazı insanlar evinin önünden geçerken ceset parçaları görmüşler ve arkadaşlarına anlatmışlardı. Ancak herkes Gein’in sessiz sakin hâli sebebiyle bunu ona asla yakıştıramamışlardı. Söylenen sözlere ise Gein sadece gülümseyerek cevap veriyordu. Kasabanın şerifi bu dedikodulara kayıtsız kalmamış ve gizlice evi kolaçan etmişti. Bahçe duvarından baktığında durumu anlamış, yardımcısını katledilen son kadının eşine gönderip sorgulamasını söylemiş, geceye kadar bekleyip emniyeti harekete geçirmişti. Polis ekipleri eve girip arka taraftaki barakada bacaklarından tavana asılmış, ortadan ikiye ayrılmış kadın cesedi gördüklerinde her şeyi anladılar. Ölü hayvan kokusuna benzeyen şey aslında cenaze kokusuydu. İnsan (Homo sapiens) bir hayvan türü olduğundan çürüme esnasında ortaya çıkan materyaller sebebiyle kokusu bazı hayvan ölülerinin kokusuna çok benzer.
Konuyla alakasız ama kısaca bilgi vermekte fayda var. Birçok insan bilime aykırı bir şekilde hayvan türüne ait olmadığını ve farklı bir klasifikasyona tabi tutulmayı savunur. Buna karşın Biyoloji ile uğraşan birçok bilim insanı, türümüzün hayvan olduğu konusunda hemfikir. Ülkemizde de bu konu uzun yıllar tartışılmış hatta Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmaya aday olan İnsanız Biz şarkısı sözleri sebebiyle TRT yayınına alınmamıştı. Danıştay kararı ile insanın hayvan türü olduğu konusunda fikir birliğine varılınca dönemin TRT Genel Müdürü Kars radyosunda şarkıyı bir kez yayınlayarak emri yerine getirdi. Bu hadise uzun yıllar boyunca müzik piyasasında tartışıldı.
Olaya dönersek; polis ekiplerinin ilk belirlemelerine göre adam en az on yıl önce ölmüş olmalıydı. Cenazenin bir ayağı yoktu ve mevcut ayağı da çıplaktı. Orada bulunan görgü tanıklarının "O ayağını fare yemiştir" gibi tuhaf beyanları gazetelere yansımıştı. Cenazenin üzerinden kimlik ya da ehliyet çıkmadı. O kadar çok çürümüştü ki yüzünün tanınması da imkânsızdı. Uzunca zamandır orada duran aracın da ona ait olmadığı ortaya çıkınca her şey sarpa sarmıştı. Asansörün kapısında zorlama ya da etrafta kan izleri yoktu. Katil ve kurban arasında bir boğuşma olduğuna dair emare de bulunamadı. Ceset alındı ve morga kaldırıldı. Cenaze otopsi yapılamayacak kadar kötü durumdaydı. İyi giyimli olduğu düşünülen adamın üzerinde altı adet yüz bin liralık eski banknot çıktı. Bu banknotlar doksanlı yıllarda piyasaya sürülmüş, 2001 yılında ise tedavülden kaldırılmıştı. Yani adam olasılıkla 2001’den önce ölmüştü. Bu da cenazenin en az 15 yıllık olduğunu gösteriyordu. Bu nedenle adamın ölüm tarihine ilişkin kafa karışıklığı da giderek artmıştı.
Burada bir diğer husus ise ölüm zamanı bilinen kişilere ait kamera kayıtlarının incelenmesi. Birçok cinayet Mobese’ye takılan görüntüler sayesinde aydınlatılmıştır. Ancak otopark ya da hastane gibi yerlerde, özellikle de 2000’li yılların başında kamera neredeyse yok gibiydi. Olanlarda ise kayıtlar uzun dönem saklanmadığından delil elde edilemiyordu. Ayrıca adamın ölüm zamanına ilişkin net bir zaman aralığı verilemediği için incelenme imkânı neredeyse yok gibiydi. Yani kamera kayıtları meselesi de boşa çıkmıştı. Polis elini nereye atsa adeta kuruyordu. Olay çözülemedikçe insanların ilgisi de giderek artmaya başlamıştı.
O dönemde herhangi bir vatandaş bilgi edinmek için mevcut karakollara uğrayarak dilekçe yazabilmekteydi. Olay meydana geldikten sonra öyle büyük sansasyon yarattı ki birçok şahıs Alsancak’ta bulunan polis karakoluna dilekçeler yazdı. Alsancak Polis Karakolu’ndaki memurlar dilekçelere tek tek döndüler. Cinayet mi, intihar mı yoksa normal ölüm mü olduğu tartışmalı olan konu giderek daha da karmaşıklaşmıştı. Yapılan kayıp ihbarlarına bakılarak tüm kayıp yakınlarından DNA örneği alındı. Ancak hiçbirinin DNA’sı ölen adamla birbirini tutmadı. Bunlar haricinde herhangi bir kayıp ihbarı bulunmaması, parmak izinin tespit edilememesi, Konak ilçesi genelinde birkaç evsiz insanın zamanla ortadan kaybolması nedeniyle polislerin aklında tek senaryo kalmıştı. Adam muhtemelen evsiz biriydi ve kullanılmayan asansöre sığınmıştı. Ardından orada soğuk havaya maruz kaldığı ya da kalp krizi geçirdiği için ölmüş ve yakını olmadığı için uzun yıllar fark edilmemişti. Bu senaryo aslında epey akıllıcaydı. Ancak banknotların değerine ilişkin tartışmalar meseleyi dönüp dolaştırıp aynı yere getiriyordu. Bu banknotlar ilk basıldığında oldukça değerliydi fakat 2000’li yılların başına gelindiğinde ise epey değer kaybetmişti. Bu nedenle kişinin fakir ya da zengin olduğuna dair net bir çıkarımda bulunulamıyordu. Yani adam evsiz ve sahipsiz olmayabilirdi. Ayrıca kayıp ihbarları için yalnızca o bölgeye dair bilgi edinilebiliyordu. Başka bir bölgeden geldiğine yönelik herhangi bir kanıt yoktu.
Cesedin bir diğer şaşırtıcı yanı ise tamamen çürümemiş olmasıydı. Fakat cesedin üzerinde hâlen etler vardı ve kokuyordu. En az 15 yıl beklemiş bir cenazenin bu denli kokması mümkün değildi. Olay yeri su içermiyordu bu nedenle saponifikasyon olmamıştı. Ayrıca havasız bir yer de değildi. Yani çürüme için gayet elverişli bir ortam vardı. İlaveten otoparka giren birçok insan herhangi bir koku duymadıklarını söylüyorlardı. Asansörün bulunduğu konum nedeniyle çoğu insan o bölgeye yaklaşmamıştır. Bununla birlikte cesedin ilk çürüdüğü zamanlarda koku daha kuvvetlidir ve aslında yayılması gerekir. Katlı otoparkta çalışan işçiler de yakın dönemlerde işe girmişlerdi. Bu nedenle onların da bilgileri sınırlıydı. Olay böylelikle tamamen askıda kalmış, faili belli olmayan bir ölüm olarak kayıtlara geçmişti.
Şahsi fikrimi sorarsanız; deliller tamamen netleşmeden elbette bir şey diyemeyiz. Ancak çok elverişli bir ortam olmasına karşın cenazenin bu denli korunması, cebindeki paraların çürümemesi gibi detaylar göz önüne alındığında bu durumun bir cinayete benzediğini söyleyebilirim. Evsiz bir adamın otoparka girmesi, asansörün içinde yatması ardından asansörün kapanması ve on yıl boyunca hiç açılmaması hatta kokuyu kimsenin fark etmemesi gibi detaylar da düşündürücü. Kanaatimce adam başka bir yerde öldürülmüş, sekonder olay yerine getirilmiş ve paralar da üzerine sonradan bırakılmış olmalı. Evsiz görüntüsü verilerek bir aldatmaca bile yapılmış olabilir. Kusursuz cinayet midir yoksa gerçekten evsiz bir adamın ölümü müdür bilinmez ama olayın suç bilimi için kusursuza yakın olduğu kesin.
Çok güzel bir içerik olmuş. Devamını merakla bekliyorum.