Takvimler Haziran’ın beşinci gününü gösteriyordu. Yaz sıcağı bastırmaya başlamış, herkes kendisini sokaklara atmıştı. Milenyuma girilmiş, insanlar koca bir yüzyılı aşmanın verdiği mutluluk ile derinleşmekte olan ekonomik krizle boğuşmak arasında adeta pösteki sayıyordu. Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla patlayan sürecin adımları adeta ilmek ilmek işleniyor, sermaye artmasına karşın enflasyon insanların belini büküyordu. Hayat zordu ama neyse ki insanların neşesi bitmek bilmiyordu. Buruk mutluluğu korkunç bir olay bozacaktı.
Okuldan eve gelmekte olan Çağla Tuğaltay apartmana girdiğinde sıcaktan kurtulmanın verdiği rehavetle dairesine doğru yöneldi. Son dönemlerde kaygılı olduğu gözlemlenen kız oldukça durgundu. Ne birisinin onu takip edeceği ne de evinin önünde bir katilin onu bekleyeceği aklının ucundan geçmezdi. Dairenin önüne geldi, kapıyı açtı, çantasını bıraktı ve tam kapatmak için elini dokunduğu esnada katille göz göze geldi. Kızı tutan şahıs eve soktu ve kapıyı kapattı. Katille kız evin erkek çocuğunun odasına kadar geldiler. Katil uzun bir boğuşmanın ardından eline geçirdiği bıçakla Çağla’nın boğazını keserek oracıkta öldürdü. Lavaboya gitti, ellerini yıkadı. Muhtemelen karnı da acıkmıştı, buzdolabını açıp yiyeceklere baktı. Tüm bunların ardından dışarı çıktı. Kanlı ayak izleriyle bezediği ev artık bir olay yeriydi. Katili gördüğü bilinen tek kişi Çağla’ydı ve o da artık yaşamıyordu.
Evi arayanlar kimseye ulaşamayınca telaşlanmışlardı. Babasını aradılar o da komşuyu aramalarını söyledi. Kızın cenazesini ilk gören ve polise bildiren kişiler komşusu Nilgün Ç. ve Nilgün Hanım’ın oğlu Yasin Ç. idi. Uzun yıllar boyunca bu iki şahıs halk nezdinde cinayetten sorumlu tutulmuş defalarca ifade vermeye götürülmüşlerdi. Çağla’nın yukarı çıkarken ayak seslerini duyduklarını hatta sonrasında birisiyle konuşur gibi ses geldiğini söylemişlerdi. Bir kadının yakınları tarafından istismara ve şiddete uğrama olasılığı yabancı biri tarafından cinsel saldırıya maruz kalma ihtimalinden dört kat daha fazladır. Bu nedenle polis teşkilatı Tuğaltay’ın yakın çevresiyle ilgilendi. Neredeyse tüm komşulardan, yakın çevredeki insanlardan ve akrabalarından DNA örnekleri alındı. Fakat o dönemde kapıcılık yapan adamı sorgu sual etmelerine rağmen ne resmi sorgu yapılmış ne de DNA’sı alınmıştı. Bu gerçek yıllar sonra fark edildi. O dönemin teknolojisi ile delillerden elde edilen DNA hiç kimse ile uyuşmadı. Ayrıca eve o kadar çok giren çıkan olmuştu ki olay yerindeki deliller birçok insana ait izlerle karışmıştı. Örneğin babası kızının boğazını kontrol ederken eline kan bulaşmış, komşunun takma dişleri yere düşmüş ya da kimse görmesin diye kızın genital bölgesinin üstü örtülmüştü. Evde bulunan sigaradaki DNA’nın ise Çağla’nın annesine ait olduğu ortaya çıktı. Ancak Gülnur Tuğaltay o gün diş hekimine gittiği için hemen şüpheli listesinden çıkarıldı. Ağabeyi ise şehir dışındaydı.
Polis ekipleri olay yerinde kızın cenazesi bulmuş ve etraftaki tüm detaylara dikkat kesilmişlerdi. Otopsi için cenaze alındı ve olay yeri incelemeye devam edildi. Her iki işlem de devam ederken birçok detay göze çarpıyordu. Kızın üzerinde sperm izi buldular. Buna karşın vajinasında ya da anal bölgesinde hasar yoktu. Yani ya tecavüze uğramamış ya da katil tecavüz edememişti. Bacaklarında bulunan kanlı el izleri ise muhtemelen katilin elini temizlemek için sürtmesiyle oluşmuştu. Evin diğer bölümlerinde boğuşmaya dair bir emare yoktu. Her ne olduysa Çağla ile katil Çağla’nın abisinin odasına girdikten sonra olmuştu. Yani katil tanıdık biri olabilirdi. Bu da komşuların ifadesinin doğru olduğuna dalaletti.
Polis teşkilatı evi adeta ablukaya almış ve iki yıl boyunca olabilecek en küçük delili dahi kaçırmamak için çok titiz bir çalışma yürütmüşlerdi. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, eldeki teknoloji her şeyin belli noktalarda tıkanmasına sebep oluyordu. Uzun yıllar yapılan çalışmalar sonuç vermediği gibi dava dosyası da zaman aşımına uğramak üzereydi. Dönemin emniyet müdürü Hüseyin Çapkın’ın talimatı ile dosyanın kapsamı genişletildi ve özel ekip kuruldu. Adli bilimlerde yaşanan gelişmeler baz alınarak yeniden inceleme başladı. 2013 yılında Çağla’nın tırnak altından alınan örnekten bir erkeğe ait DNA tespit edildi. O dönemde kızla temas eden herkesin DNA’sı yeniden alındı, örnekler yine birbirini tutmamıştı. Bu noktada olay zamanında yaşayıp daha sonra ölenlerden DNA alınmadığını belirtmeden geçmeyelim. Maktullerin tırnak altından alınan örnekler çok önemlidir. Boğuşma esnasında kız katilin vücudundan bazı noktaları tutarken tırnaklarını geçirir ve belli bir miktar deri döküntüsünü alır ya da deriyi kazır. Bu da katile ait DNA’nın tespiti için kullanılabilecek örneklerdendir.
2020 yılına gelindiğinde hala Çağla Tuğaltay’ın katiline ilişkin hiçbir yeni bulgu yoktu. Son zaman aşımı kararının üzerinden bir 10 yıl daha geçtiği için dosyanın yeniden kapanması gündeme gelmişti. Fakat bir ifade her şeyi baştan aşağı değiştirdi. Volkan Ö. isminde bir vatandaş kızın öldürüldüğü gün katili gördüğünü ve bıçağı eline tutuşturmaya çalıştığını iddia etti. Kız gün içinde öldürülmüştü fakat ifadeyi veren kişi olayın akşam saatlerinde olduğunu söylüyordu. Ayrıca katilin elini yıkayıp öyle dışarı çıktığı bilinmesine karşın polis bu ifadeyi kabul etti ve süreç yeniden başlatıldı. Bu dönemde ise teknoloji giderek gelmişmiş ve DNA analiz yöntemleri artmıştı. Son yıllarda yaygınlaşan yeni nesil sekanslama (NGS) ve buna bağlı SNP analizi ile katilin fiziksel özelliklerine ilişkin bulgu elde edilmesine karar verildi. Bu karar doğrultusunda yeniden DNA analizlerine başlandı.
Bu arada SNP ile ilgili bilgi vermekte fayda var. İnsan DNA’sı yaklaşık 3 milyon baz çiftinden oluşur. Hatta DNA’yı uzun bir iplik halinde elinizde tutarsanız 1 metreyi aşacak kadar uzundur. Ancak histon adı verilen proteinlere adeta makara gibi sarılarak hücre içine sığacak hale gelir. Bu kadar küçük bir hücreye sığabilen bu denli karmaşık bir molekülün muhakkak analiz edilmesi gerekir. Çünkü DNA’mız protein üreten aktif bölgeler kadar birebir görev almayan bölgelerden de oluşur. Yıllarca bu bölgelerin işlevleri merak edilmiş, intron olarak adlandırılan kısımların üzerinde ciddi araştırmalar yapılmıştır. İşte bu sebeple bilim insanları genomumuzun tamamını analiz etmek üzere harekete geçtiler. ABD Enerji Bakanlığı’nın başlattığı proje zamanla dünyaya yayıldı ve en önemli çalışma konularından biri oldu. Hastalıklarımızın kaynaklarını tespit etmek, gerektiğinde terapi uygulamak ve ömrü uzatmak için hayati önemdeki verilere ulaşıldı.
Tüm insanların DNA’ları önemli ölçüde birbirine benzer. Ancak çok küçük farklılıklar bizi biz yapan unsurlardır. İnsanların DNA’ları birbirinden ayırt edilirken, tekrarlanan bazı bölgelere bakılır. Bunlara kısaca STR (Short Tandem Repeats) deniyor. Fakat bu metotta yalnızca kişiyi tespit edebilirsiniz, eşleştirebilirsiniz. Saçının türüne, rengine, gözlerine ya da görüntüsüne dair bilgi edinemezsiniz. Fakat uzunca zamandır yapılan çalışmalar bunun da üstesinden geldi. Çalışmalar sonucunda fiziksel özelliklerle ilgili birtakım bilgiler elde edildi. Örneğin bir katilin parmak izinden kızıl saçlı olup olmadığını anlayabilirsiniz. Hatta yakın bir gelecekte DNA’nız analiz edilerek robot resminiz bile çıkarılabilecek. İşte DNA’nız haritalanırken, daha anlaşılır bir ifadeyle deşifre edilirken özel bazı noktalarda farklılıklar görülür. Bu nedenle aydınlatılamayan cinayet vak’alarında katil profilini elde etmeniz mümkün. Bunun da yolu DNA’nızdaki çok küçük değişiklikleri, tek nükleotitteki farklılıkları yani SNP’leri tespit etmektir. Böylece şüpheli sayısını önemli ölçüde azaltır, failin görüntüsü ile ilgili çokça veri elde edersiniz. Sadece bu da değil. SNP tespiti ile Alzheimer hastalığına olan yatkınlığın belirlenmesi konusunda dahi çalışmalar devam ediyor. Ancak ulaştığınız fenotipik veriler zamanla değişebilir. Fail daha önce suç işlemediği için kaydı bulunamayabilir, kaza geçirebilir, ameliyatlar sonucu yüzünde değişiklikler olabilir, saçını boyatabilir ya da estetik yaptırabilir. İşte bunlar analizinizi kimi zaman boşa çıkarabilir. Tuğaltay’ı öldüren failin tespit edilmesinde SNP’ye başvurmayı düşünmelerinin sebebi de bu.
Ölümünün üzerinden 23 yıl geçmesine karşın hâlen üzerinden alınan kanlı elbiseler Adli Tıp Kurumu’nda muhafaza edilmeye devam ediliyor. Diğer tüm örnekler de çok ciddi çalışmalar sonucu titizlikle saklanmış durumda. Adli Tıp Kurumu ve polis teşkilatının bir bölümünün işini gerçekten iyi yaptığına dair şüphe yok ama dosyanın raftan indirilmesi ve her şeye baştan başlanması konusunda herkes hemfikir. On yıllar sonra Karındeşen Jack’in kimliğine dair bulgular bile varsa elbette yakın dönemde öldürülen Çağla Tuğaltay’ın katili de haydi haydi bulunacaktır. Hatta Karındeşen Jack’e ait delillerin önemli bir bölümü polisler tarafından ırkçı olduğu gerekçesiyle silinmesine rağmen bu kadar ilerlenebilmişti. Eğer dosya kapanmazsa bir gün insanlar bu olayın gerçek yüzünü haberlerde seyrederler. Kusursuz cinayet yoktur diye hep söylenir ama kusursuza yakın olanlar da sinir bozmaya devam eder.
bak mesela 6 şubat depreminden önce yapılanları insanlar nasıl görmediyse bu kızcağızın katlinden önce yapılanları da görmemişler. beyazıt öztürk çağla şikel çelik erişçi okan bayülgen erol mütercimler esra ceyhan ertuğrul özkök alınıp sorgulanırsa bu cinayet belki çözülür. ama kim alacak? küresellerin ampul partisi mi?
Müge Anlı'da izlemiştim anlayamıyorum bu teknolojiye rağmen bulunamamasını. Bence eli kolu uzun insanlar yaptı.