Sofraya koyduğunuz etli bir yemeğe ekmeğinizi bandırırken masada duran şeyin ceset olduğu pek aklınıza gelmez. Çünkü farklı türler birbirlerini yiyebilirler. Bir aslan savanada ceylan avladığında hayatını teminat altına alır. Fakat türlerin birbirini yediğine sıklıkla şahit olmayız. Çiftleştikten sonra eşini yiyen karadul isimli örümcekler, akrepler ya da peygamber develeri ile sırf karnını doyurmak için birbirini yiyen kurbağalar haricinde yamyamlık yaygın olarak görülmez. Aslanların ya da kedilerin birbirinin bölgesine girdiği için düşmanları ile yavrularını öldürmesi ve yemesi bu sınıf içinde değerlendirilebilir. İşte insanların da tıpkı bunlar gibi çeşitli motivasyonlarla birbirini yemesine Kanibalizm (Cannibalism: Yamyamlık) deniyor.
Kanibalizm isimlendirilirken birden fazla yönelim oluştu. Eski çağlardan beri insan (andropo) ve yemek (faji) kelimeleri bir araya getirilerek Antropofaji ismiyle bilinirdi. İskitlere bu ismin benzerinin verildiği pek de güvenilir olmayan kaynaklarda geçer. Bazı kurganlarda (mezarlarda) kırık kemiklerden yola çıkılarak İskitlerin yamyam olduğu söylenir. Sekiz yüzlü yıllarda yaşamış insanlara ait kemiklerin zamanla ufalanması doğaldır, üzerindeki izler başka bir hayvan tarafından tüketildiğine işaret olabilir ve yamyamlığı göstermez. Karayip Adaları’na İspanyollar tarafından verilen Caníbal ismi zamanla kabul görmüş ve insan yeme alışkanlığının yaygın adı olmuştur. Kanibalizm insanlarda çoğunlukla tek başına bulunmaz. Çok sayıda parafili ya da tuhaf davranış kanibalizmle seyredebilir. Ceset yiyenler dışkı tüketebilir (koprofaji), idrar içebilir (ürofaji), ölülerden hoşlanabilir (nekrofili), fetişizme tutulabilir, çeşitli bağlama ya da işkence yöntemlerine ilgi duyabilirler (BDSM, mazoşizm ve sadizm).
Savaş dönemlerinde insan eti yemek ne yazık ki yaygınlaşır. Her iki dünya savaşında da Rusya bu konuda başı çekmiştir. Birinci Dünya Savaşı esnasında kazanan tarafta olmasına ramak kala Bolşevik Devrimi (Ekim Devrimi, 1917) ile yönetim sistemi değişen ve büyük bir kıtlığa sürüklenen ülkede insan cesetleri satışa çıkarılmıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise Rusya’da daha yaygın olan bu durum savaşa girmiş diğer devletlerde de görüldü. Zorunluluk sadece savaşlarda değil hayatta kalınması gereken yerlerde de insanın yakasına yapışabilir. Uruguaylı 45 kişilik grubun şen bir şekilde gittiği uçak And Dağları’na düştü. Çığ, hastalık, yaralanma gibi nedenlerle ölenleri de sayarsanız yalnızca 16 kişi sağ kurtulabilmişti. Mahsur kalan ekip hem açlıkla hem de soğukla mücadele etmeye çalıştı. Lakin durum dayanılamaz bir hal alınca yavaş yavaş ölen arkadaşlarını yemeye başladılar. 2 ay sonra yola çıkan birkaç kişi dağı aştı ve bir köye ulaşabildi. Kurtarılan insanlar "Tiksindirici ve korkunçtu. Ağzımıza eti alana kadar zorlandık ama alıştık" demişlerdi. Olay kamuoyunda yamyamlık olarak nitelendirildi.
Kanibalizm’in gelenek olarak uygulandığı toplumlar da var. Bunlardan biri, altın bulmak için Papua Yeni Gine’ye gelen Avustralyalı definecilerin gördüğünü söylediği Fore Kabilesi. Yaklaşık 11.000 kişiden oluşan kabilede her yıl 200 kişi sıtma benzeri bir nöbet sonucu beklenmedik tepkiler vererek ölüyordu. Önce yürüme bozuklukları başlıyor ardından sinirsel belirtiler gösteriyorlar ve sonunda da gülerek ölüyorlardı. Bu nedenle o bölgede konuşulan dildeki karşılığı ile hastalığa Kuru (Titreme, sarsılma anlamında) ismini verdiler. Hasta olanlar genellikle yetişkin kadınlar ve sekiz yaşın altındaki çocuklardı. Bölgeye gelen araştırmacılar DNA profili elde ederek hastalığın genetik olup olmadığını ortaya çıkarmak istediler. Ancak bölgeye yakın olan diğer kabilelerde böyle bir hastalık yoktu. Bölge halkı biraz araştırılınca gerçek ortaya çıktı.
Fore Kabilesi’nin kadınları ölen yakınlarını yiyorlardı. Beyinleri çıkarıp eğrelti otlarıyla, safra keseleri hariç diğer organları da sade bir şekilde pişirip yiyorlardı. Eğrelti otunun yabani olanları zaten zehirliydi. İlk başta bunun bir virüsten kaynaklandığı sanıldı. Yapılan çalışmada beyinde yer eden Slow virüslere ulaşıldı. Slow virüsler ya da bilinen adıyla yavaş virüsler oldukça tehlikelidir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse; AIDS hastalığına neden olan HIV, kuduz etkeni Rhabdoviriae ailesi ve Dawson hastalığını ortaya çıkaran tipik kızamık virüsü. Bu çalışmayı yapanlar Nobel ödülü de aldılar. Yani yanlışlıkla araştırılan bir virüs bilime önemli bir kazanım olarak geri dönmüştü. Ancak gerçek yıllar sonra anlaşıldı. Hastalığın sebebi sinir hücresi yüzeyine bağlanarak beyni süngerimsi bir dokuya dönüştüren Prionlardı. Prionlar protein katlanmasını etkileyerek daha kötü tablolara da yol açabilir. İnsanda deli dana hastalığından tutun demansa, konuşma ve uyku bozukluğuna kadar çok sayıda hastalığa sebep olur. Sakatlığa ya da ölüme yol açabilir. Kuru hastalığı bilinçlenme sebebiyle artık neredeyse hiç görülmüyor.
Modern dünyada kanibalizm daha tuhaf şekilde seyrediyor. Aklı başında gibi görünen insanların bile bunu yaptığına şahit olabilirsiniz. 20. yüzyılda Mısır mumyalarının epey revaçta olduğu dönemlerde sargı açma törenleri yapılıyordu. Toplanan insanlar önce mumyaları sargılardan kurtarıyorlar ardından da birer parça alıp içkileriyle birlikte tüketiyorlardı. Bu hastalıklı durum Mısırbiliminin (Egyptology) zamanla gelişimi ve tarihi eserlere olan saygının artmasıyla sona erdi. Geçtiğimiz yazılarda konu edindiğimiz ve 12 Ekim 2023 tarihinden başlayarak İngiltere’nin tüm bölgelerinde düzenlenecek olan The Post-Mortem Live isimli etkinliğe ise yoğun bir ilgi var. Katılanlar domuz organlarından yapılan insan maketlerini istedikleri gibi kesip biçecekler, pişirip yiyebilecekler. Morg ziyaretleri yapacaklar ve organ, uzuv kesilmesine birebir şahit olacaklar. Bunların tamamını 30 sterlin gibi gayet makul bir ücret karşılığında yapacaklar. Elbette bunun hastalıklı bir düşünce olduğunu da belirtmeden geçmemek lazım.
2021 yılı 2019’dan başlayarak yamyam haberlerinin peşi sıra gelmesi sebebiyle suç bilimine meraklı olanlar tarafından Kaniballer Yılı (The Year of The Cannibal: Yamyam Yılı) ilan edildi. Bu ismi almasında birkaç olay etkili oldu. Bunlardan ilki tahmin edeceğiniz üzere Rusya’dan. Yırtıcı Nine ya da Karındeşen Nine adıyla bilinen Sofia Zhukova domuz kasaplığı yapan bir kadındı. Pek yaygın olmamakla birlikte jelatinle yapılan tatlıları çocuklara ikram etmesiyle tanınırdı. 2005 yılında yedi yaşında bir kıza ait olduğu düşünülen cesedin kafası bulununca soruşturmaların ucu Zhukova’ya çıkıverdi. Daha sonra diğer iki cinayet de aydınlatıldı. Biri 52 öbürü 77 yaşında iki kişiyi öldürmüştü. Sonradan tatlıların hangi jelatinle yapıldığı da ortaya çıktı. Yabancı mutfaklarda çoğunlukla jöleli tariflerde domuz jelatini, Uzakdoğu’da ise agar-agar kullanılır. Rus nine ise insan jelatini kullanmayı tercih etmişti. Etleri de ya yakınlarına dağıtmış ya da köpeklere vermişti. Zaten yakalanması da o kemikleri ve etleri ağzında taşıyan köpekler sayesinde olmuştu. Başka çocukları da bazen yanına çağırıp jöleli et yapıp yedirirdi. Hatta birisi ifade verdiğinde "Asık yüzlü bir kadın olmasına karşın çocuklara yemek pişirmesi hep tuhafımıza giderdi" demişti. Tutuklanarak cezaevine gönderilen 81 yaşındaki kadın yargılamaların tamamlanmasına yakın Covid-19 sebebiyle yaşamını yitirdi. Fail-i meçhul olarak kalan dört cinayet de cabasıydı. Diğer bir başka kanibalik katil ise 2019 yılında annesinin kafasını uçuran 25 yaşındaki Jessica Camilleri’ydi. Annesi tarafından şiddete uğradığı için "Kendi ilacından ona da tattırmayı" tercih etmişti. 90 kez bıçakladığı kadın ölmeyince boğazını kesti. 21 yılla yargılanırken kadına zihinsel engel ve DEHB teşhisi konuldu. Ancak zamanla hapishanedeki kadınlara saldırıp saçlarını yolunca bunun intikam değil hastalık olduğuna karar verildi. 16 yıl hapis cezasına (12 yıl sonra şartlı tahliye olmak üzere) 22 ay daha eklenen kadın Sidney’de cezasını çekmeye devam ediyor. 2031 yılında serbest kalması bekleniyor.
Bir diğer ilginç olay ise 2022 yılında Hindistan’ın Assam eyaletinde yaşandı. 30.000 tanrıya inanan Hint halkı yakınları vefat ettikten sonra cenazelerini yakıp küllerini kutsal nehirlere dökerler. Bu ritüeli yerine getirmek isteyen birkaç vatandaş cenazelerini getirip görevliye teslim etti ve gidip beklemeye başladı. Fakat onları bir kenarda izleyen Satish Chandra Rai isminde çelimsiz bir adam fırsat kollamaktaydı. Her zaman yaptığı gibi usulca cenazeden birkaç parçayı kesip kendisine ayırdı. Sonrasında da gitti yanına açtığı alkolle birlikte bu eti tüketti. Fakat bir seferinde alkolü biraz fazla kaçırınca sendeleyerek gittiği yerde et çalarken yakalandı. Cenazeler tamamen yansa bile bazı kısımlara alev yeterince temas etmediği için yanmıyordu. Rai de gidip bunları yiyordu. En iyi krematoryumlarda bile 1200 derece sıcaklıkta 1,5-2 kilogram kadar kül kaldığını varsayarsanız bu normal. Pek bilinmez ama Hindistan bu konularda şerbetlidir. Maharaştra eyaletine bağlı Kolhapur kentinde değişik bir olay meydana geldi. Sunil Rama Kuchkoravi isimli 35 yaşındaki adam kendisine alkol parası vermeyen 63 yaşındaki annesini öldürdü. Belirli aralıklarla etlerini doğradı ve kızartıp yedi. Yakalanıp hapse atılan adama önce 25.000 rupi ceza verildi. Tepkiler dinmeyince asılarak idam edilmesi kararı alındı. Fakat kararın uygulanması için onay işlemi bekleniyor. Bu arada adamın bu yılın Şubat ayında kızının düğünü için üç günlüğüne hapisten çıktığını da belirtmeden geçmeyelim.
Çoğu katil ya da nekrofili aile üyelerini yemekten kaçınır. 800 kadar cinayet vak’asının incelendiği bir çalışmada kurbanların yalnızda yüzde 2,5’u akrabalarını yemeyi tercih etti. Bu insanlar diğer kanibalik katillere nazaran ruh sağlığı konusunda daha kötü durumdaydılar. Bununla ilgili enteresan bir olay ise 2019 yılında İspanya’nın Madrid kentinde yaşandı. Çöp kenarında plastik kapların içerisinde et parçaları görenler polise haber verdi. Çevredeki evler incelendi ve 26 yaşındaki Alberto Sánchez Gómez’in bulunduğu apartman dairesine baskın düzenlendi. Dairenin neredeyse her yeri kan içindeydi. Aynı evde yaşadığı bilinen ancak bir aydır ortalarda görünmeyen 68 yaşındaki Maria Gómez’e ait olduğu düşünülen ceset parçaları da bulununca genç tutuklandı. Sorgulamada tartıştığı annesini boğarak öldürdüğünü, cinayeti işlediği anı hatırlamadığını sonrasında yatak odasına götürdüğü cesedi testere ve mutfak bıçaklarıyla parçaladığını ve köpeğiyle birlikte yediğini itiraf etti. Madde bağımlısı ve garsonluktan yeni atıldığı için işsiz olan Gómez’e cinayet ve cenazeye saygısızlık suçlarından 15 yıl 5 ay hapis cezası verildi. Ayrıca mağdur olan kardeşine de 60.000 euro ödemesi kararlaştırıldı. Cezanın bu kadar az olmasının birkaç sebebi var. Fail küçük yaşlarda yetim kalmış, 13 yaşında esrar almaya başlamış, 16 yaşında sanrılar ve halüsinasyonlar da görünce ailesi tarafından birkaç kez psikiyatri bölümüne götürülüp tedavi altına alınmıştı. Daha yakın zamanda uzaklaştırma kararı aldıran annesi ona acıyıp evine almasaydı bugün yaşıyor olabilirdi.
Bir sonraki yazımızda kanibalik bir hayvanın isminin verildiği suç profilinden bahis açacağız. Önce biriyle evlenen sonra onu öldüren ve mirasına ya da sigortadan gelecek paraya konan insanlar. Para bittiğinde yeni birini bulup döngüyü devam ettirenler. Kadınlar için karadul, erkekler için mavi sakal ismiyle adlandırılan bu durum suç profillerinin belki de en ilginçlerinden. "Kocam göle düştü ve timsahlar yedi, ah evimin direği" diyen kadın ya da kendisinden neredeyse 42 yaş büyük olan karısını önce dövüp sonra da boğarak öldüren erkek. Epey tuhaf dosyaların pembe kapağını açmaya hazırsanız bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.