Bugüne değin hepimiz kurban görmüş, başında beklemiş, bacağından tutmuş belki biraz marifetliysek yüzmeye yardım etmiş hatta kurban kesmiş bile olabiliriz. Tüm organların nazikçe çıkarılıp pay edildiği bu dini törenin bir benzeri adli olaylarda da uygulanır. Ortada bir ölü bulunmaktadır ve nasıl öldüğüne ilişkin en ufak bir fikir yoktur. Akla hayale sığmayacak kadar çok ölüm ve çeşitli pozisyonlar vardır. İşte bu tür ölümler sonucu beden incelemesi yani Otopsi kararı alınabilir. Bu karar alınırken farklı yollar takip edilebilir. Bir insan hastane koşullarında öldüyse ve nasıl öldüğüne dair net bir tanı yoksa aile otopsi isteyebilir. Kaza, intihar ya da cinayet şüphesiyle Cumhuriyet Savcısı beden incelemesi talep edebilir. Bağışlanmış ya da sahipsiz olan bedenler, eğitim maksadıyla tıp fakültesi derslerinde inceleme için otopsiye tabi tutulabilir. Bu sebeple söylenebilir ki otopsinin birkaç çeşidi vardır.
Cumhuriyet Savcısının istediği otopsiye Adli Otopsi, anatomi dersleri için yapılan uygulamaya Akademik (Bilimsel) Otopsi, aile arzusuyla olan ölüm sebebi araştırmalarına Klinik Otopsi denilebilir. Son zamanlarda özellikle mumyalara uygulanan CT teknolojilerinin de yer aldığı, cenazeyi parçalamadan yapılan otopsi türü ise çeşitli isimlendirmelere tabi tutulur. Gözlemsel Otopsi, Bilgisayarlı Otopsi ya da Sanal Otopsi olarak adlandırılır. Bunun dezavantajı ise elle tutulup gözle görülememesi sebebiyle bilgisayarlı teknolojilerde uzman personele ihtiyaç duyulmasıdır. İnsan faktörü arttığı için hata riski de artar. Ancak teknoloji de devreye girdiğinden bu risk ekarte edilebilir.
Ölüm, birçok faktöre bağlı olarak gerçekleşebilir. Ancak otopsi uzmanlarını en çok uğraştıran üç vak’a vardır. Birincisi yanarak ölmek, ikincisi suda boğularak ölmek diğeri ise cenazenin açık arazide beklemesidir. Çünkü otopside önemli olan birçok teknik bu cenazelerde uygulanamaz. Yanarak ölenlerde deliller neredeyse tamamen yok olduğu için inceleme zordur. Arabasında kundaklanarak öldürülen Jessica Chambers bunlardan biridir. Otopsisinde çekilen fotoğraflar sansürsüz olarak medyada uzun zaman yer aldı. Teknolojinin böylesine geliştiği bir ortamda ne yazık ki fail hâlen bulunamadı. Olay yerindeki parmak izlerinin neredeyse yok olması, kızın "Sana bunu kim yaptı" sorusuna verdiği cevabın anlaşılamaması sebebiyle şüphelilere suç isnat edilemedi. "Derek" yahut "Eric" gibi anlaşılan isme itiraz eden uzmanlar da var. Zira kız ateş içindeyken ağzına kurum girmiş ve dili, damağı yanmıştı. Bu nedenle söylediklerinin anlaşılamaması doğaldı. Bugün itibarıyla mahkeme kayıtları çeşitli platformlarda hala duruyor. Suda beklemiş cesetler ise belki de en zor incelenen numunelerdir. Çünkü suda birkaç günden fazla kalmış cesetler dokunsanız elinizde parça kalacak kadar gevşer. Bu nedenle bazen cenazeyi etrafındaki suyla bile almak gerekebilir. Ayrıca ceset suyun üzerine çıktığında hayvanlar tarafından yenilebilir. Cenazenin suyun dibine kalması, yüzmesi ya da yüzeyde kalması tamamen suyun içeriğine, durumuna ve akış hızına bağlıdır. Bekleyen cesetler ise dış koşullardan tümüyle etkilenir ve adeta hayvanların çürümesi misali doğanın tüm etkenlerine maruz kalır.
Otopsi uygulamaları topluma, kültüre ve bilimsel bakış açısına göre değişkenlik gösterir. Örneğin birçok ülkede otopsi, çene alt çizgisinden kasığa kadar açılan hat üzerinde gerçekleştirilir. Bazı ülkelerde ise iki omuz arasından da kesi atılmak suretiyle T şeklinde otopsi yapılır. İslam’da uzuv kesmek uygun görülmediği için otopsi yapmak aslında caiz değildir. Hatta Hanefi Mezhebi’ne göre organ bağışı bile onaylanmaz. Fakat diğer mezheplerin müsaadesiyle bu sorun çözülür. Buna İslam dininde Taklid denir. Fakat mezheplerin boşluklarından yararlanıp her konuda kolaycılığa gitmek hoş karşılanmaz. Buna da Telfik denir. Son zamanlarda İslam’a daha modern bakan din insanları ve Diyanet İşleri Başkanlığı; organ ve kadavra bağışı ile otopsiye izin veriyor ve teşvik ediyorlar. Kesin ölüm sebebinin anlaşılabilmesi için şu an otopsiden başka bir çıkış yolu da yok.
Otopside temel olan şey, üç bölgenin açılmasıdır. Baş, göğüs kafesi ve karın yani batın. Kafatası gayet sert olduğu için bir testere vasıtasıyla kesilerek açılır. Burada yapılan incelemenin maksadı kafanın darbe alıp almadığı, beyin sağlığı ve kütlesidir. Uzun yıllar beynin çalışma prensibi insanların aklını meşgul etmiş bu nedenle de epey incelenmiştir. Hatta bazı insanların beyni otopsi sırasında çalınmıştır. Yüksek IQ değeri ve Fizik alanında yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren Albert Einstein’ın beyni otopsiyi yapan doktor tarafından gizlenmişti. Beyni dilimlere ayırıp tüm parçaları incelemiş ardından da formaldehitle koruma altına almıştı. "Sonuç nedir" diye sorarsanız; normalin alt sınırlarına yakın bir beyin kütlesi ve diğer beyinlere nazaran kıvrımın fazla olduğunu söyleyebiliriz. Diğer kaçırılan beyin ise ABD’li seri katil Jeffrey Dahmer’a aitti. Cezasının infaz edildiği hapishanede başka bir mahkûmun saldırısı sonucu ölen Dahmer’ın beyni saklanmıştı. Bedeni yakıldıktan sonra ortaya çıkan bu gerçek sebebiyle aile tepki göstermiş, Dahmer’ın vasiyeti ve ailenin talebiyle beyin teslim alınarak yakılmıştı. Normal prosedür uygulanan beden incelemelerinde otopsi sonrası beyin tekrar kafatasına konulmaz. Diğer organlar gibi karın boşluğuna konularak dikilir. Bu nedenle otopsi yapılmış insanlar kafatasında beyinleri olmadan cenaze törenine hazırlanır. Beynin sırlarına ilişkin gerçekler ise bir sonraki yazımızın konusu.
Göğüs kafesi kostatom adı verilen bir nevi büyük makasla kırılır. Bu işlem kalp ameliyatlarında da uygulanır. Otopsilerde yapılmaz ama ameliyatlarda bildiğiniz vidalarla kemikler birleştirilir. Otopside kalp, akciğer gibi organlar ve soluk ile yemek boruları inceleme altına alınır. Buradaki incelemenin yoğunluğu daha çok vak’anın durumuna göre değişir. Örneğin solunum yolu hastalığı ya da kalp krizi sebebiyle ölmüş olanlarda durum daha da hassastır. Hele hele yanarak ölümde soluk borusu özellikle incelenir. Eğer duman solunmuşsa soluk borusunda izleri bulunur. Ancak yanarak ölmüş birinin soluk borusu temizse şüpheler artar. Çünkü yangın çıkmadan önce öldürülmüş ardından da olay yeri kundaklanmış olabilir. Hatta daha da ilginci kişinin önce yangını çıkarıp ardından da kendisini silahla vurduğu olaylar vardır. Burada amaç, cinayet süsü vererek intihar etmek ve yakınlarını hapse attırarak onlardan intikam almaktır.
Diğer bölüm ise batındır. Belki de otopsi uzmanlarını, biyologları, adli bilimcileri, biyokimyacıları ve kimyagerleri en çok uğraştıran bölümdür. Çünkü mide ve bağırsak içeriğinden tutun karaciğere tüm organların incelenmesi gerekir. Örneğin midede beyaz ve birtakım renkli kalıntılar kişinin yüksek doz barbitüratla zehirlendiğini gösterebilir. Karaciğerde yapılan patolojik incelemede uzun zaman boyunca küçük dozlarda zehir verilerek birinin öldürüldüğü anlaşılabilir. Şeker komasından öldüğünü sandığınız biri aslında pankreas kanserinden hayatını kaybetmiş olabilir. Burada intihar edenlerin belki de en meşhuru olan Marilyn Monroe’ya değinmek gerekiyor. Yanında bulunan bir sürü ilaçla peri kızı gibi uzanan 36 yaşındaki kadının zehirlendiği neredeyse kesindi. Ancak midesinde ilaç bulunamadı. Hatta damar yollarında iğne izi de yoktu. Yapılan otopside ilaçları lavmanla aldığı ortaya çıktı. Başka birçok ünlü sahnede vuruldu, bulunduğu yere bombalı saldırı düzenlendi ya da intihar süsü verilmeye çalışıldı. Ünlü rock müzik yıldızı Jimi Hendrix’in çokça uyku ilacı aldığı ve içki içerken boğulduğu için hayatını kaybettiği sanılmıştı. Yapılan otopside katillerin zorla boğazından aşağı içki döktüğü ve solunum yolu tıkandığı için öldüğüne dair ciddi şüpheler bulunmakta.
Otopsi işlemi yalnızca bedenin kesilip biçilmesi değildir. Adeta her zerresi tek tek incelenir. Cenazenin bir yerinde yara var mı, künt cisimle vurulmuş mu, iç kanamadan mı ölmüş. Tüm detaylar incelenir. Elbette yapılan otopsilerin hepsi bu denli iyi olmayabilir. Ücra yerlerde açılması zorunlu üç boşluk kesilip otopsi bitirilebilir. Yıllar önce yapılan otopsiler bu nedenle çok da güvenilir değildir. Hatta Bir Zamanlar Anadolu’da filminde buna gerçekçi bir şekilde değinilir. Önceleri otopsi uzman sayısı yetersiz olduğundan hademelere dahi otopsi yaptırıldığı olmuştur. Prof. Dr. Şemsi Gök’ün (Sevil Atasoy’un da babası) üstün çabaları ile adeta usta-çırak şeklinde ilerleyen sistem değişmiş ve çalışmalar sistematik hale getirilmiştir. Adli Tıp Enstitüsü zamanla büyümüş ve Adli Tıp Kurumu’nun en önemli birimlerinden biri haline gelmiştir. Ölüm sebebinin çok bariz olduğu vak’alarda otopsi uzatılmayabilir. Ancak eğitimli otopsi uzmanları, hekimler ve adli bilimciler mutlaka detaylı otopsi ile olay yeri inceleme talep ederler, etmelidirler. Örneğin yüksekten atlayarak intihar vak’alarında ölüm sebebi çok açıktır. Çoklu iç kanama, beyin kanaması, omur kırıkları ve kırılan kemiklerin iç organlara saplanması ile ölüm çok hızlı gerçekleşir. Düşme sebebiyle bazı eklemler kırıldığı için kol ve bacaklar sabit durmayabilir. İntihar sonucu ölenlerin psikolojik durumları kadar geride kalan yakınları için de bu durum çok yıpratıcıdır. Çünkü sevdiğiniz birinin cenazesinin paramparça olması, kulak ve burnundan kan gelmesi ve kafatasının kırılması gibi detaylar hiç hoş olmayan anılar bırakır. Hele hele motosiklet ya da diğer trafik kazalarında yaşanan ölümde birçok organ paramparça olabilir. Hatta bazı vak’alarda cesedin tamamen kıyma haline geldiği durumlar da görülür.
Otopsi şu anki teknolojik sistem içerisinde uygulanabilecek en iyi yoldur. Elbette zamanla teknoloji gelişecek, belki de cenazeyi henüz olay yerinde inceleyebilecek imkânlara kavuşulacaktır. Bizler görür müyüz bilinmez ama dokunulan ve yedi defa yıkanan bir yüzeyden DNA izole eden teknoloji elbette o günleri görecektir. İşte o zaman adli olaylar da hızla çözülecek ve adalet daha kolay tesis edilecektir…
Hanefi mezhebinin organ bağışı hakkındaki olumsuz görüşü nakil için uzuvların kesilmesinden kaynaklı değildir. Zira o dönemde kadavradan nakil imkanı yoktu ve hayatta olan kişilerin diş, kemik vb. beden parçalarının nakledilmesi tartışılmıştı. "İnsan bedeni mal olmadığından üzerinde bağışlama gibi hukuki bir işlem de yapılamaz, kişi kendi bedeninin sahibi de değildir" diyen Hanefi hukukçular kendi dönemlerinde transplantasyona mesafeli bir duruş sergilediler. Otopsi ise farklı bir bağlamda tartışılıyor: ölü bedenin dokunulmaz oluşu ve onurunun korunması. Modern İslam hukukçularının büyük çoğunluğu alternatifi ortaya çıkana dek otopsiye izin vermektedir. Bunu caiz görmeyenler oldukça az olup kendilerine literatürde pek atıf yapılmaz. Metindeki İslam hukukunun bakışına dair kısma katkı sunmak istedim bir İslam hukukçusu olarak. Meselenin bir de etik-ahlaki boyutu var ki ne yazık ki ülkemizde hiç konuşulmuyor.
Detaylı araştırma yazılarınız için teşekkürler kardeşim, devam ediniz, destekliyoruz. Önceki yazınıza yorum yapmıştım, henüz onaylanmadı ama olsun, buraya daha detaylıca yazayım. Bu konularla ilgilenen kişilerin ruhlarına derman olacak müzik başta death metal olmak üzere ekstrem metaldir. Yazılarınızda geçen-geçmeyen pek çok tıbbi terim ve vaka death metal gruplarının, albümlerinin, şarkılarının isimlerini ve konularını oluştururur. Carcass (Karkas), Enema (Lavman), Catheter (Sonda), Suture (Dikiş), Saponification (Saponifikasyon) şu an aklıma gelen grup isimleri. Daha yüzlerce vardır. Ya ilgi alanlarımızı müzik dahil olma üzere sanatın her alanında yaşatacağız, ki bu ilgi alanımızı hakiki anlamda sevdiğimizin göstergesidir, ya da avam sanatın sıradanlık bataklığında boğulup gideceğiz. Seçim sizin.
Çok teşekkür ederim. Her iki içeriğe de yazmış olduğunuz mesajı okudum ve ilginize minnettar kaldım. Dediğiniz müzik türünde bu konulara ilgi olduğu doğrudur. Birçok seri katilin ya ismine ya da uygulamalarına bu müzik türünde çokça yer verilir. Örneğin, Edward Gein gibi. İlgi alanlarımızın tehlikeleri ekarte edebilecek kadar kuvvetli olmasından tarafım. Ölüme dair düşüncelerin ve temaların şarkılara sığdırılarak hayata geçirilmemesi ve o dünyanın şarkılarda yaşaması elbette tercihimdir. Ölüm çok tatsız bir hadise. Ama bunu da yaşamın bir gerçeği olarak kabul edip şiire, şarkıya ve söze dökmek şahane şey. İlginiz için çok teşekkür ederim...