Tarih: 22 Kasım 1963 Cuma günü saat 12:30
"John Fitzgerald Kennedy vuruldu!" haberleri son dakika olarak radyoları çınlatıyor ve henüz yeni yayılmaya başlayan renkli televizyonlarda ölüm haberleri ardı sıra geliyordu. Abraham Lincoln’ün öldürülmesinden sonra yaşanan bu ikinci travma sebebiyle halk diken üstündeydi. Daha birkaç sene önce Massachusetts sokaklarında basamaklı taburede konuşan, Katolik, nispeten kısa boylu ve solgun yüzlü adam, birkaç yıl içinde tüm ABD’yi yöneten barış yanlısı bir politikacı olup çıkmıştı. O gün yanına aldığı eşi ve ön tarafta oturan valisiyle beraber Teksas’ta korteje katılma kararı aldı. Çünkü başkanlık seçimlerine aylar kalmış ve rakibi Goldwater karşısında en zayıf olduğu yerden seçim çalışmalarına başlamıştı. Aracına bindi, basını selamladı ve yola çıktı. Kortej yürürken şüpheleri tamamen sona ermişti. Dallas halkının coşkusu karşısında epey duygulanmıştı. O an herkes silah sesiyle irkildi. Kennedy kendisini iyi hissetmiyordu, başı öne eğildi ve adeta büküldü. Kimse ne olduğunu anlamazken iki el silah sesi daha geldi. Kennedy’nin başı adeta tokat yemişçesine arka koltuğa savruldu. O esnada görevliler arabaya tırmanmaya başlamış, başkanın eşi koltuktan kalkıp arkaya doğru emeklemiş, kortej de durmuştu. Ortalık karıştığı için kimin nerede olduğu belirsizdi. Kurşunun tepelikten geldiğini söyleyenler oraya koştular fakat kimseyi bulamadılar. Başkan hemen araçtan indirildi ve Parkland Hastanesi’ne doğru yola çıkarıldı. Ancak yolun yarısında hayatını kaybetti. Kimileri can derdiyle, kimileri katili yakalamakla, kimileri ise olayı örtbas etmekle meşgulken Lyndon Baines Johnson ise aynı gün başkanlığı büyük bir keyifle almaya hazırlanıyordu.
Kennedy, seveni olduğu kadar sevmeyeni de çok bir başkandı. Aslında bunun altında pek çok sebep var. Kennedy diğer başkanların aksine sürpriz bir şekilde başkan seçildi. Herkes deneyimli politikacı Richard Nixon’ın sorun yaşamadan iktidara geleceğini düşünürken, kısa boylu, yakışıklı ve iyimser görünen Massachusetts Senatörü olan adam halkın kalbini kazanmıştı. ABD tarihinin en genç başkanı olmuştu. Ama hiçbir zaman en genç ölen başkanı olacağını düşünmemişti. Kazandığı şey öyle büyük bir zafer değildi. Yüz bin civarı bir farkla seçimi önde götürmüştü. 1961 yılında başkan seçilen Kennedy kongrede yeterince güçlü olmadığı için kararları geçirmekte çok zorlanıyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkılalı çok zaman geçmemişti. Her ne kadar kazanan tarafta olunsa da Vietnam’da gerilim giderek yükseliyordu. İkiye ayrılmış Vietnam üzerinde SSCB ve Çin ile ilişkiler neredeyse tıkanma noktasına gelmişti. Tam bu esnada Kennedy devletin bütçesini hiç umulmayan bir biçimde şekillendirdi. 300 milyar dolar gibi büyük bir meblağ uzay araştırmalarına ayrılmıştı. Kennedy barıştan yana olduğunu söyledi ve savaş harcamalarını kısarak soğuk savaşı sonlandırma kararı aldı. Bu dönemde Küba’daki Domuzlar Körfezi’ne yapılan çıkarmaya destek birliği göndermeyince CIA ile karşı karşıya geldi. Nükleer deneme yasağını da kongreden zorlukla geçirdi. Bu durum Kennedy’yi sevmeyen nispeten nasyonalist kanadı epey kızdırdı.
İşin biraz da magazin boyutuna değinirsek Kennedy’yi eyaletlerdeki yerel halkın gözünde düşüren bir diğer olay Marilyn Monroe ile olan ilişkisiydi. Kız kardeşi aracılığı ile tanıştığı sinema yıldızının güzelliği karşısında etkilenmişti. Bir dönem aralarından su sızmayan bu ikili Başkan Kennedy’nin kendisinden uzaklaşması ile son buldu. Ancak Monroe kendisini bu aşktan alıkoyamıyordu. Eşinin çapkınlıklarına alışan Bayan Kennedy ise hiç olmadığı kadar rahatsızdı. Bu nedenle başkan da bugüne değin kendisinden şikâyet etmeyen eşini daha fazla kırmak istememişti. Düzenlenen doğum günü töreni hariç Marilyn Monroe ile hiçbir zaman bir araya gelmedi. Hatta Monroe’nun kardeşi ile yakınlaşmasını sağlayarak kendisini takıntı haline getiren kadından uzaklaşmayı başardı. Aylar sonra odasında ölü bulunan Marilyn Monroe’nun zehirlendiği açıklandı. Bir buçuk yıl sonra da Kennedy öldü. Marilyn Monroe’nun ölümüne ilişkin ilginç detayları Ekim ayında kaleme alacağımız Tuhaf Suç Dosyaları serisinde inceleyeceğiz.
Kennedy ile ilgili bir diğer bilgiye ise geçtiğimiz haftalarda Manipülasyon Teknikleri isimli yazımızda değinmiştik. Kennedy’nin kardeşi Rosemary Kennedy annesinin doğum esnasında yaşadığı zorluk nedeniyle zaten sorunlu bir çocukluk geçirmişti. John F. Kennedy’nin kendisi de çölyak hastası olmakla birlikte hem hipotiroidi hem de Addison hastalığı olarak da bilinen Tip 2 APS’den (Otoimmün Poliglandüler Sendromu) mustaripti. Yani Başkan Kennedy hormonal bir bozukluğa sahipti. Bu nedenle sıklıkla kortizon aldığı için yüzü gittikçe yuvarlaklaşmıştı. Buna benzeyen ve Aydede yüzüyle karakterize olan bir başka hastalığa Cushing Sendromu denir. Kennedy’nin durumu bu kadar ağır değildi ancak gidişatı pek de parlak görünmüyordu. Yani suikast gerçekleşmese bile Kennedy’nin ömrünün pek de uzun olmayacağı açıktı. İşte başkanın kendi hastalığı bir yana kardeşinin gittikçe tuhaflaşan hâli sebebiyle lobotomi yapılmasına karar verildi. Beynin bir bölümünü dış müdahale ile kullanılmaz hâle getiren bu teknikle hiç istenmeyen bir sonuç doğdu. Genç Rosomary artık kısmi felçli ve akıl sağlığını önemli ölçüde kaybetmiş bir biçimde ameliyattan çıktı. İsterseniz olaya dönelim.
Başkan vurulduktan sonra kurşunun geldiği yerin Texas Kütüphane deposunun altıncı katı olduğu anlaşıldı. Ancak kurşunun yeri tespit edilene kadar katil oradan kaçmayı çoktan başarmıştı. Suikasttan 45 dakika sonra ara sokaklardan geçerek uzaklaşırken Dallas polis memuru JD Tippit ile karşılaştı. Kendisiyle konuşan polis memuru, adamın tuhaf halinden şüphelendi ve katil olduğunu düşünerek arabanın kapısını açtı. Katil o an yaşadığı korkuyla polis memurunu vurdu ve kaçmaya devam etti. Tabii bu esnada görgü tanıklarına yakalanmıştı. Kaçarak sinema filmlerinin de gösterildiği bir tiyatro salonuna sığındı. Bir kez köşeye sıkışmıştı artık, polis anında olay yerinden Teksas Tiyatrosu’na gelerek katili kıskıvrak yakaladı. Kimliğine baktılar, adı Lee Harwey Oswald’tı. Nispeten temiz yüzlü, 24 yaşında, Louisianalı deniz kuvvetleri gazisiydi. O sırada Kennedy ölmüş ve yaralanan polis memuru da hayatını kaybetmişti. Yaka paça Dallas Karakolu’na götürülen Oswald, henüz sorguya girmesinin üstünden 12 saat geçmeden Kennedy ve polis memuru Tippit’i öldürme suçuyla tutuklandı. Ancak ilk başta tüm suçları kabul eden Oswald birden her şeyi inkâr etti. Kendisinin birilerinin kurbanı olduğunu söyledi. Tüm bu cümleler kayda geçirilmişti. Suikasttan iki gün sonra binadan çıktığı esnada Jack Ruby isimli bir gece kulübü sahibi tarafından silahla vuruldu. Bu durum iyi bir asker olan Oswald’ın özellikle yetiştirildiğini, Kennedy’yi öldürmek için ayarlandığını, işi bitince de öldürüldüğünü söyleyenler için yeterli bir delildi. Çünkü zamanla ortaya çıkan detaylardan biri Oswald’ın keskin nişancılık konusunda epey mahir olacak şekilde yetiştirilmesiydi.
Kennedy’nin ölümüne dair soru işaretlerini arttıran en önemli unsurlar elbette adli tıbbın kalbi olan otopsiyle ortaya çıktı. Vurulduğu günün akşamı Kennedy’nin bedeni Bathesda Deniz Hastanesi’ne getirildi ve otopsi işlemine başlandı. Çekilen fotoğraflar basınla paylaşıldığında herkes şok geçirmişti. Gözleri açık şekilde duran cenazenin ön, yan ve arka taraftan tüm pozları paylaşılmıştı. O dönemde sansür uygulaması olmadığı için parçalanan kafa fotoğrafları hâlen medyada bulunmaktadır. Başkanın tüm vücudu en ince ayrıntılarına kadar incelendi. Kurşun giriş ve çıkış yerleri ölçümlendi. Başkanın boynundan giren bir kurşun gırtlağından, âdem elmasının alt kısmından dışarı çıkmıştı. Bu darbe her ne kadar ağır bir yaralanma olsa da ölümcül değildi. Ancak öldürücü darbe bambaşka bir noktadan geldi. Başının arka tarafından giren kurşun kafatasını parçalayarak vücudunu terk etmişti. Kurşun öylesine büyük bir kuvvetle gelmişti ki kafatası ve beyin parçaları motosikletli görevlilere kadar sıçramıştı. Elinden giren ve meme ucuna da isabet eden diğer kurşun akciğerinin sönmesine sebep olmuştu. Yani bir mermi vücudunu yararak geçmişti.
Balistik çalışmalarında mermi çekirdeğinin hızı ve vücuda giriş çıkışı çok önemlidir. 9 kalibrelik bir kurşun kafatasına girdiği zaman kuvvetinin önemli bir bölümünü harcadığı için çıkamaz ve kafatasının içinde dolaşarak beyni adeta su kıvamına getirir. Ancak hem görgü tanıklarının ifadeleri hem de balistik çalışmaları sonucu Kennedy’ye tüfekle ateş edildiği anlaşıldı. Birden fazla merminin farklı yönlerden isabet etmesi sebebiyle cinayeti bir kişinin işlemediği ise çok açıktı. Yani otopsi bir kişinin suçlanmaması gerektiğini görevlilere fısıldıyordu. Ancak işlem o kadar hızlı gerçekleştirilmişti ki bugün hâlen adli tıp uzmanları ve hukukçular ciddi hatalardan söz ediyorlar. Sonradan Kennedy’nin beyninin kaybolması, röntgen ve fotoğrafların da sırra kadem basması nedeniyle şüpheler artmaya devam etti. Çünkü en yoğun tartışma kurşunun geldiği yönün tayin edilmesi konusunda çıkmıştı.
Otopsi ölüm nedeninin anlaşılmasında kullanılan en önemli teknik. Cenazenin olay yerindeyken dijital otopsiyle incelenmesi için yapılan çalışmalar devam ediyor. Çünkü olay yerine giriş çıkışlarda bazı deliller yok oluyor ya da cenaze hareket ettirilirken birtakım olumsuzluklar başa geliyor. Kimi otopsi uzmanları dikkatsiz davranıyorlar ve sonuçlar etkileniyor. Bunun en önemli örneği birkaç yazı sonra kaleme alacağımız Münevver Karabulut cinayetidir. Taşıdığı cenazeyi koyduktan sonra eldivenlerini değiştirmeyen görevlinin dikkatsizliği alakasız birinin suçlanmasına sebep olmuştu. Karabulut’un cesedinde bulunan DNA örneği sebebiyle gündem uzun süre meşgul edilmiş hem doktorun hem de mezkûr görevlinin cezalandırılmasına karar verilmişti. Otopsinin hafifçe ürkütücü hikayesine Otopsi: Gördüklerime İnanamadım adlı yazımızda değinmiştik.
Kennedy saat 12.30’da vurulmuş, 13.00’te öldüğü haberi ilan edilmişti. ABD Gizli Servisi (USSS) Johnson’dan Beyaz Saray’a dönmesini istedi. O ise cinayetin hemen ardından dönmeyi reddetti ve bir müddet daha bekledi. Saat neredeyse 14.38’i bulmuştu. Johnson uçakta iken yemin ederek ABD başkanlığı görevini devraldı. Henüz yeni ölmüş başkanın eşi Jacqueline Kennedy üstünde kanlı elbiselerle Johnson’ın yanında duruyordu. Kennedy’nin yerine geçen Johnson önderliğinde gerçekleşen seçimde Demokrat Parti ezici çoğunlukla üstünlük kazandı. Normalde herkes Kennedy’den boşalan koltuğa geçen Johnson’ın bu işin peşine düşeceğini sanmıştı. Fakat dava süreci uzadıkça uzadı, neredeyse yıllar boyunca devam etti. Hatta başkanın ölümünden beş yıl sonra Johnson’a bayrak açarak aday olan kardeşi Robert Kennedy de suikasta kurban gitti. Öldüren kişi bir Filistinli göçmendi ve çok sayıda komplo teorisine konu oldu. Katil, 2026 yılında şartlı tahliyeye hak kazanacak.
Ezcümle, Şener Şen’in bir filmdeki karakterinin tanımıyla "Rahmetli Başkan Kennedy" resmen kim vurduya gitmiş, faili hâlen belirlenememiştir. Fakat geçtiğimiz günlerde ABD eski başkanlarından Donald Trump bir açıklama yaptı. 2024 Başkanlık Seçimlerinde aday olması beklenen ve son zamanlarda polislerle arası pek iyi olmayan eski başkanın Kennedy iddiası ABD gündemine adeta bomba gibi düştü. Trump, normalde 2017 yılında belgelerin tasnif edildiği esnada yayımlanma kararını durdurmuştu. Joe Biden döneminde 12 bin 875 belge paylaşıldı. Bunlar tüm belgelerin yaklaşık yüzde 97 kadarıydı. 515 dokümanın tamamen gizli tutulacağı, 2545 dokümanın da kısmen gizli kalacağı açıklaması şüpheleri arttırdı. Bu dönemde kolluk kuvvetleri ve yargıyla olan sürtüşme sebebiyle epey canı sıkılan Trump yeni bir iddiayla gündeme geldi. Başkan seçilmesi halinde suikasta ilişkin devlet arşivinde bulunan ve bütünlüğü bozulmayan 2800 evrakın tamamını açıklayacağını vaat etti. Bu da uzun yıllar boyunca Kennedy’nin devlet içindeki bazı üst kademeden insanların planıyla öldürüldüğü yönündeki komplo teorilerini doğrular nitelikteydi. Çünkü Kennedy öldüğü zaman çoğu insan Dışişleri Bakanlığı, FBI ve CIA’in koordineli çalıştığı ve cinayetin detaylarının gizlediğine inanıyordu. Trump başkan seçilir mi bilinmez ama Kennedy’nin ölümünün önümüzdeki yıllarda da yine sır olarak kalacağı muhakkak.
Tarihe geçmiş ölümler serisi dünyanın önemli müzik yıldızlarından olan Michael Jackson ile devam edecek.