21 Ağustos 1968 Çarşamba günü gecesi bir çift ay ışığının altında aşk sözleriyle birbirlerine usulca yaklaşıyorlardı. Öpücükler sarılmalara, sarılmalar yek vücut olana kadar devam etmişti. Arabanın içinde sevişen çift hiç olmadık bir anda gözlerine tutulan fenerle neye uğradıklarını şaşırdılar. Sonra bir silah sesi geldi ve adam kadının üzerine yığıldı. Kadın kaçmaya çalışıyor ancak ne geleni görebiliyor ne de üstündeki adamı itebiliyordu. Bir el silah sesi daha geldi. Bu defa adam ölmüştü. Kadın sıranın kendisine geldiğini anladığında başındaki adam silahı çoktan doğrultmuştu. Ardı ardına gelen iki silah sesi ile her iki kurban da ölü vaziyette yatıyordu. Arka koltukta uyuduğu sanılan çocuk ise korku dolu gözlerle olan biteni seyretmişti. Peki katil şimdi ne yapacaktı?
Floransa Canavarı (Mostro di Firenze), 1968’den 1985’e kadar en az 16 kişiyi öldürmüş bir seri katildi. Yakalanması için 100.000’den fazla erkek sorgudan geçti. Karıştığı olaylar, cinayetleri, kurbanlarının ölümü sonrası bedenlerine yaptıkları ve geride bıraktığı izler. Hepsi 17 yıl boyunca hem emniyet çevreleri hem de adli bilimciler tarafından uzun uzun tartışıldı. Farklı katillerle bağlantı kurulmaya çalışıldı. Ama hiçbir sonuca ulaşılamadı. Gördüğünü söyleyen insanların tarifiyle eşkali çizildi. Kel, hafifçe çirkin, sakallı ve güçsüz kuvvetsiz bir adam gibi resmedildi. Ama hiç kimse bu kadar zayıf bir adamın eline aldığı 22 kalibrelik silahla gece vakti avcılığa çıktığına inanmadı. Bununla birlikte dünyaya yayılan ünü ülkemize ulaşmadı. İnsanlar gece vakti sevişen bir çiftin öldürülmesinden pek de rahatsız olmadı. Tıpkı olayların gerçekleştiği yerde, İtalya halkı gibi. Onlar da her ne kadar cinayeti kınasalar bile içten içe Floransa Canavarı’nı takdir etmekten geri durmuyorlardı.
1968 yılında Fransa’da başlayan öğrenci olayları yakın ülkelerin tamamına yayılmıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrası nispeten düzelen ekonomiler ve baskıcı hükumetlerin iş başına gelmesi ile gençlik hareketleri başladı. Bu gençler daha özgür olmak, sokaklarda rahat gezmek, sevgilileriyle kimsenin sözlü saldırısına uğramadan yaşamak istiyorlardı. İşsizliğin bir an önce bitmesi, düzelen ekonominin tabana yayılmasını talep ediyorlardı. Bu harekete sonradan işçiler de katıldı ve Fransa’nın önemli liderlerinden De Gaulle koltuğunu terk etmek zorunda kaldı. İşte gençlerin bu gücü diğer muhafazakâr ülkeleri de etkiledi. Faşizmden yeni sıyrılmış olan İtalya da böyleydi. Yaz geldiğinde düzenlenen şenlikler işte bu havada geçmişti. Alkol alan ve sevişen çiftler muhafazakâr halkın tüylerini diken diken ediyordu. Ancak bir şey söylediklerinde de tepki görmekten korkuyorlardı.
İşte bu durum 1968 ağustosu ile görünürlük kazandı. Bir gece yengesi Barbara Locci ve yeğenini yanına alan Antonio Lo Bianco gecenin ilerleyen saatlerinde aklından geçeni hayata geçirmeyi planlıyordu. Ne zamandan beri birbirlerinden hoşlanıyorlardı. Çocuğu uyuttular ve ilişkiye girdiler. Ancak o esnada gözüne fener tutulmuş tavşan gibi gafil avlandılar. Dört el silah sesi sonrası çift hayatını kaybetmişti. Katil feneri bir kenara bıraktı. Kadını arabadan çıkardı. Önce cesediyle ilişkiye girdi ardından karnını ve vajinasını bıçakla kesti, bir kenara attı. Adamı ve çocuğu da arabada bırakıp gitti. Bu olaylar yaşanırken çocuğun uyanık olup olmadığını yahut katilin onu görüp görmediğini bilmiyoruz. Verilen ifadeye göre çocuk belli bir aşamadan sonra uyanmış annesinin ve amcasının cesedini gördüğünde korkuya kapılıp iki kilometre ileride bir çiftliğe sığınmıştı. O esnada oradan geçen bir polis memuru yerde yatan ve bacak arasından vücuduna ağaç dalları sokulmuş kadını, arabanın içinde oturan erkek cesedini görünce olayın vahametini anlamıştı.
Tespit edilen ilk şey diğer tüm cinayetlerde ortak olan 22 kalibrelik silahtan çıktığı belirlenen mermilerdi. Elbette ilk şüpheli kadının kocasıydı. O dönemde yaşayan halk için de gayet mantıklı bir sebebi vardı. Eşi kendisini aldatmıştı bir de buna göz mü yumacaktı. Bu yüzden de hırsını alamamış gidip kadının üreme organını kesmişti. Kardeşini öldürüp kaçmış, çocuğuna dokunmamış, namusunu da korumuştu. İşte halkın kafasında tam olarak böyle bir düşünce vardı. Fısıltılar yayılarak polisin kulağına kadar geldi. O günlerde olay yeri inceleme ve adli delillerin değerlendirilmesi epey zayıf olduğu için polisler kadının eşini suçlu buldu ve kurulan mahkemenin sonucunda adam içeri atıldı. Kimse onun ne söylediğini ya da nasıl ifade alındığını umursamadı bile. Bu durum yaklaşık altı yıl kadar sürdü.
Eylül 1974’te barmen bir erkek ve muhasebeci bir kadının cesetleri bulundu. İçinde pek çok illegal işin döndüğü bir diskoteğin biraz uzağında sığ bir mevkidelerdi. Tıpkı önceki vak’a gibi ay ışıklı bir gece seçilmiş ve 22 kalibrelik mermi çekirdekleri kurbanların vücudunda bulunmuştu. Kadının bacaklarının arası açıktı, 97 adet bıçak yarası almıştı ve vücuduna saplanmış dallar vardı. Katilin profili de bir önceki cinayette suçlanan adamın suçsuz olduğu da ortaya çıkmıştı. Yalnız katilin ay ışıklı geceyi seçmesi çok sayıda kurt adam iddiasının öne sürülmesine neden oldu. Ancak hiç kimse Floransa’nın ışıklandırmalarının yetersiz olduğunu ve ay ışığı altında hedeflerin daha kolay görüldüğünü düşünmemişti. Bunun anlaşılması neredeyse seneler sonra aklı başında insanların olay üzerine düşünmesiyle gerçekleşebildi. Bu sırada ise cinayetler sürüyordu. Hatta katil polisle alay etmeyi de ihmal etmiyordu. Hem kurbanların ailelerini arıyor hem de polise mektuplar gönderiyordu. 1981’e kadar sessiz kalan katil yeniden harekete geçti. 1981’de iki çifti, 1982’de de bir çifti daha öldürdü. 1982 yılında işlenen cinayette erkek sağ kurtulmuştu. Bu durum polisleri heyecanlandırdı. Ancak ne yazık ki adam birkaç saat içinde hayatını kaybetti. Öldürülen çiftlerden bazılarının daha birkaç gün önce birileri tarafından takip edildiğini söylemesi ama buna rağmen tedbir alınmaması günlerce tartışıldı. Gazeteci Mario Spezi tarafından bu katile Floransa Canavarı adı verildi.
Belki de en ilginç olay 1983 yılında meydana geldi. O güne kadar alışılagelmiş cinayet profili hep bir kadın ve bir erkeğin öldürülmesiydi. Ancak 9 Eylül gecesi her ikisi de 24 yaşında iki Alman genç erkek öğrenci minibüs tipi bir arabada ölü bulundu. Aracın içine bakan polis arka koltukların yatırıldığını ve yatak getirildiğini gördü. İki erkekten biri koltuğun üzerinde diğeri ise yarı çıplak uyku tulumu ile yatıyordu. Ateşleme aracın dışından yapılmıştı. Bu nedenle içerisi cam parçalarıyla doluydu. Araçta Golden Gay isimli, eşcinsellere özel olarak çıkarılan dergi bulundu. Bu derginin daha önceden orada bulunup bulunmadığı, katil tarafından getirilip bırakılmadığı konusunda henüz bir netlik yok. Ancak olay yerini inceleyenler; öldürülenlerden Jens Uwe Rüsch isimli gencin sarı ve uzun saçları sebebiyle katil tarafından kadın sanıldığı ve bu yüzden öldürüldüğü konusunda birleştiler. Çiftin gay olduğu ve yanlış kurşunlara kurban gittiğini düşünenlerin sayısı az değil. Bu nedenle katilin motivasyonuna uymadığı gerekçesiyle öldürdüğü kişi sayısı bazı kaynaklarda 14 olarak geçiyor.
1984 yılında ise hukuk öğrencisi bir erkek ve barmen bir kızın cesedi bulundu. Öldürülen kızın göğsü ve kasığı tamamen kesilerek alınmıştı. Gece buluşmadan önce son girdikleri dondurma dükkanında bulunanlar gençleri takip eden garip görünümlü bir adamın olduğunu söylemişti. 1985 yılında ise son cinayet gerçekleşti. Kendisinden 11 yaş büyük bir kadınla ilişkiye giren henüz 25 yaşındaki Gürcü müzisyen genç ormanlık alandaki çadırda uyurken saldırıya uğradı. Adam güç bela yarı çıplak kaçmaya çalışsa da kısa bir mesafe aldıktan sonra öldürüldü. Cesetlerini mantar toplamaya gelen bir adam buldu. 1968’den 1985’e kadar birkaç kişinin Floransa Canavarı olduğu sanıldı. Bunlardan birisi Pietro Pacciani’ydi. Eşkali bir yana, kendisinin yazı tipiyle seri cinayetler sürerken polise gönderilen mektuplardaki yazının benzeşmesi önemli bir veriydi. Birkaç kez hapse girdi, defalarca yargılandı. Hâlen çoğu kişi için gerçek katil o. Ancak yeniden yargılaması devam eden yaşlıca adam 1998 kışı biterken evinde ölü bulundu. Yapılan otopside doğal nedenlerle (muhtemelen kalp krizi) öldüğü belirlendi. Suç ortağı olduğu düşünülen ve itiraflarda da bulunan Vanni ve Lotti’yi de suçlayacak deliller bulunamadı. Suç dosyası zamanla giderek kabardı, bir doktor suçlandı. Lotti’nin arkadaşlarından birinin olaya karıştığı iddia edildi ama 2018’de davadan beraat etti. Yani anlayacağınız Floransa Canavarı’nın kimliği konusunda bilgi yok. Zodyak Katili ile aynı kişi olduğu gibi asılsız bir iddia bile ortaya atıldı. Lakin biri ABD’de diğeri İtalya’da cinayet işleyen seri katillerin hem suç profilleri hem de çizilen robot resimleri çok farklı. Elbette robot resimlere yüzde yüz güvenemeyiz. Lakin modus operandileri (operasyon tekniği; cinayet teknikleri) epey değişik.
Floransa Canavarı dosyasına ne oldu derseniz; hâlen bir sonuç alınmış değil. 2022 yılında dosyanın yeniden açılması gerektiğini söyleyenlerin sayısı arttı. Bu insanlar, delillerin düzgün değerlendirilemediğini, zamanla adli bilimlerin gelişmesine bağlı olarak yeniden incelenmesinin lüzum ettiğini savunuyor. Hatta delil toplama, olay yeri inceleme ve sorgulamaların da düzgün yapılamadığını düşünüyorlar. Bununla birlikte emniyet güçleri dosyanın tekrar açılmasının anlamsız olduğu konusunda temayüllü. Çünkü en iyi ihtimalle katil yaşıyorsa bile şu an 75 yaşında. İtalya’da yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. Yani ülke genelinde 75 yaş üstü insanlardan DNA örneği toplasanız bile sonuçlara erişmeniz çok zor.
Katilin akrabalarından yola çıkarak birilerine ulaşmanız durumunda dosya uluslararası bir statü kazanacak. Bunun için ayrılacak mali kaynağı da düşündüğünüzde 1985’ten beri herhangi bir cinayeti görülmeyen bir adam için bu denli bir çalışmaya lüzum görülmüyor. Bu elbette sert bir bakış açısı. Zira kurbanların ailelerinden hâlen yaşayanlar var ve fail-i meçhul kalmış bu cinayet onların her gün canını acıtmaya devam ediyor. Devletlerin ve devlete bağlı güçlerin ise bireysel acılardan çok toplumsal faydayı en üst seviyeye çıkarmaya çalıştığı muhakkak. Ancak süreç içerisinde mermilerin aynı silahtan çıkmayabileceği de ortaya atıldı. Hatta mermiler de incelendi ve Pacciani’nin mahkeme sırasında "Suçu benim üzerime atmak için delillerle oynanıyor" dediği iddiayı doğrular şekilde mermilerin tahrip edildiği belirlendi. Bu nedenle dosyanın yeniden incelemeye alınması konusunda görüşler neredeyse eşit diyebiliriz.
Size beş yazıda epey ilginç dosyaların ayrıntılarını sunduk. Elinde çubuklarla yemek tarifi veren katilden tutun bir gece evinde ölü bulunmuş ünlü film yıldızına kadar çok çeşitli olaylara değindik. Elbette bu seri bunlarla sınırlı kalmayacak. Kasım ayında Tuhaf Dosyalar serisinde bu denli kanlı değil ama yine de sizi şaşırtacak detaylarla süslü başka olaylara da dedektif büyüteci tutacağız. Aralık ayında ise 10+ serimizde kurban sayısı 10’u geçmiş seri katilleri anlatacağız. Malum bu dünyada ne yazık ki ne katil ne de kurban bitmiyor. Bir sonraki yazımızın konusu olan insan yeme alışkanlığı yani Kanibalizm ile devam edeceğiz. Daha önceki yazılarımızda çokça referans gösterdiğimiz bu hastalıkla ilgili ilk yazımızda Armin Meiwes’e değindik. Üçüncü yazımızda Katherine Knight’ın girişimini anlattık. Dördüncü yazımızda sevdiği kızın cenazesini paramparça etmiş Issei Sagawa’nın neler yaptığını inceledik. Albert Fish, Ted Bundy, Jeffrey Dahmer gibi kişileri de konuştuk. Bu yazıda ise daha önce adını pek duymadığınız ancak bunlardan geri kalmayan hatta daha ileri boyutlara geçmeye çalışan kişileri de göreceksiniz. Görüşmek umuduyla.