Seri katil dendiğinde aklınıza ilk gelen şey nedir?
Muhtemelen nefis İngilizce konuşan, zeki, kumral, uzun boylu, güzel yemek yapan ve delici bakışları olan Amerikan erkek. Hatta bu adam sabahları ofiste çalıştıktan sonra birini avlayıp akşamları evde klasik müzik falan da dinliyordur. Algılara yerleşmiş bu tanım aslında gerçek değil. Hayatınız boyunca farkında olarak ya da olmayarak en az 16 katille göz göze geliyorsunuz. Bunların kimisi yaşlı ve yürümeye dermanı olmayan bir adam, sekiz yaşında bir çocuk yahut yeni manikür yaptırmış bir genç kız olabilir. Bu nedenle diyebiliriz ki; katillere dair hiçbir şekilde net tanımlama yapamayız. Cinayet dosyalarını ekranlara yansıtmaları sebebiyle ABD’den çok seri katil çıktığı yönünde bir kabul oluşmuş durumda. Fakat nüfusa oranladığınızda en çok katil çıkan ülke şu an El Salvador. Yüksek nüfuslu ülkelerde ise Brezilya yıllardır zirveyi kimselere bırakmıyor.
Şimdi gözlerinizi kapayın ve hayal edin. Evinizin yanı başında bulunan mobilyacı dükkanından siyah bir poşetin içinde ceset çıkıyor. Göz ucuyla baktığınızda bodrum kattan kanlar içinde kalmış tahta parçalarını görüyorsunuz. Polisler ise bir oraya bir buraya fır dönüyor, kimi de sigarasını tellendirirken "Bu iş bitmez" diyor. O zaman anlıyorsunuz bu işin seri cinayet olduğunu. Hem de üçüncü kurbanın gidişini seyrederken. İşte bu cinayeti işleyen fail, 11 kişiyi öldürmeye ahdetmiş bir seri katil olan Mobilyacı Katili. Bizdeki seri katiller ne yazık ki tuhaf isimlendirmeler nedeniyle algılarda yer etmiyor. Bu nedenle bizden seri katil çıkmayacağı kanısıyla birçok dava dosyası ya fail-i meçhul ya da sonuçsuz kalıyor. Bu nedenle Türkiye genelinde ismi bilinen seri katil sayısı iki elin parmağını geçmez. Ancak neredeyse ABD’den çıkan seri katillerle boy ölçüşebilecek birtakım ruh hastalıklarına sahip suç insanlar sokakta ellerini kollarını sallayarak geziyorlar. Hele hele belli zamanlarda af çıkması nedeniyle aramızda katiller bir ruh gibi dolaşıyorlar.
Birden fazla adam öldürenler iki sınıfta toplanırlar. Birincisi seri katiller diğerleri ise spree katiller. En az iki insanı, bir sonrakini de öldürme umuduyla ve arada soğuma evreleri ile öldürenlere seri katil deniyor. Fakat bir anda karar alıp ardı ardına insan öldürenler ise spree katil olarak adlandırılır. İşte Türkiye ne yazık ki "cinnet" bahanesinin ardında saklanan birçok katilin adeta yuvasıdır. Bunun çok örneği var. Geçtiğimiz yıl iftiraya uğradığını söyleyerek eline silahı alan Enver Türkmen adeta dehşet saçmıştı. Aslında hedefi kendisine şizofren diyen ancak kendisi şizofren olan Gürsu Ulaşan’dı. Fakat odaya girip tetiği çektiğinde içeride olup olmadığından haberi bile yoktu. Polis ekipleri müdahale için geldiklerinde üç ölü bir de ağır yaralı ile karşılaştılar. Yapılan otopside dört eczacının bedeninde tam 25 kurşun tespit edilmişti. Eğer bir katil kurbanına öldükten sonra halen ateş ediyorsa ya da kurbanını bıçaklıyorsa buna aşırı öldürme (overkilling) denir. Birkaç yıl önce eşini başka biriyle ilişki halindeyken yakalayan bir adamın görüntüleri Twitter’da yayılmıştı. Çıldıran adam eşini otuzdan fazla yerinden bıçaklamış sonra diğer adamı da merdiven boşluğunda yakalayıp öldürmüş ve tüm bunlar evin içine saklanan kameralarla kayda alınmıştı.
Az önceki seri katile dönersek; Mobilyacı katili ya da gerçek ismiyle Seyit Ahmet Demirci rastgele seçtiği üç mobilyacıyı bodrum katına götürerek başlarından bir mermiyle öldürmüştü. Kendisi yakalandığında hiç pişmanlığı yoktu. Sorguya alındı ve her katile sorulduğu gibi ona da soruldu, bunca cinayeti neden işlemişti. Henüz 11 yaşında iken Habil isimli arkadaşıyla birlikte kendisine oyuncaklar veren bir mobilyacıya gidiyorlardı. Fakat bir gün o adam iki çocuğu da kilitleyerek içeride onları istismar etmişti. Aradan yıllar geçmiş, Habil üniversitede okurken intihar haberi Seyit Ahmet’e ulaşmıştı. Genç adamın neden canına kıydığını yalnızca o biliyordu. Bunu takıntı haline getiren Demirci, İstanbul’a gittiği o gün rastgele bir mobilyacı dükkanına girdi. Karşısındaki adam "Aşağı katta farklı modellerimiz de var" dediği anda nevri döndü ve bodrum katına beraber indiği mobilyacıyı alnından bir kurşunla öldürdü. O gün kararını vermişti. İstismara uğradığı yaşın sayısı kadar adam öldürecekti. Dördüncü kurbanı aradığı esnada kıskıvrak yakalandı. Çünkü öldürdüğü ilk kurbanın telefonunu olay yerinden almış, memleketi Fatsa’ya döndükten sonra birine satmıştı. Telefon sinyallerini takip eden polis onu yakaladığında suçunu itiraf etti. Çocukken istismara uğradığı iddiası ise hâlen tartışılan bir konudur. Gerçekte böyle bir şey olup olmadığını bilmiyoruz. Hele hele arkadaşının isminin Hz. Adem’in oğullarından maktul Habil’in adıyla aynı olması şüpheleri arttırmıştı. Seyit Ahmet Demirci’ye ne oldu derseniz, cezası bitti ve tahliye oldu. Şu an aramızda gezmeye devam ediyor.
Bir diğer seri katil ise yakın dönemde herkesin tanıdığı Atalay Filiz. Kurmay albay olan babasının disiplinli tutumu çocuğuna da yansımış üniversiteyi kazanana kadar gerçekten çok başarılı bir eğitim hayatı olmuştu. Ancak Türkiye’de okumak istemediği için girdiği üniversite sınavında bilinçli olarak yanlış işaretleme yaptı ve üniversiteye giremedi. Babası onun bu isteğini kırmadı ve Fransa’da biyoloji bölümüne kaydını yaptırdı. Fakat Filiz bölümü bitirmeden Türkiye’ye döndü ve ailesini ODTÜ’de yüksek lisans yapacağına dair yalan söyleyerek kandırdı. O dönemde Fransa’da tanıştığı Olga isimli kız bir anda ortadan kayboldu. Ne yazık ki kendisinin ölü ya da diri olduğuna dair en ufak bir haber yoktu. Bu nedenle kendisini sorumlu tutan iki arkadaşını öldürdü. Aslında öldürdüklerinden Elena’ya aşıktı ve onu sevgilisinden ayırmayı planlıyordu. Ancak başaramayınca öfkeye kapılmıştı. Bu olaydan sonra farklı isimle kendisini tanıtıp işe girdiği çay bahçesinin sahibi ona sahip çıktı. Fakat dükkân sahibinin eşi bir gün Atalay’ın eşyalarını gördüğünde kimliğine rastladı ve kendisini Furkan olarak tanıtan adamın bambaşka biri olduğunu öğrendi. Katile esas ismiyle seslenince Filiz çok sinirlendi ve sayısız bıçak darbesiyle kadını öldürdü. Cesedini bir bavula koydu ve çöpe attı. Belli bir zaman farklı isimler ve adreslerle gezdi ancak kiralamaya çalıştığı bir evin sahibi onu tanıdı ve polise ihbar etti. Yakalandığında üzerinden cinayet temalı kitaplar, porno star isimlerinin yazılı olduğu kâğıt ve silahlar çıktı. Gizlediği deposuna giren polisler Dexter isimli dizinin CD’lerini buldular.
Bir diğer seri katil ise bugünkü yazının belki de en kan donduran örneği. Neredeyse iki aileyi öldüren bu adamın adı Behman Tarhan. Bu adam yaklaşık otuz yıl kadar önce akşam vakti televizyonun karşısına kurulduğunda çok güzel bir filme denk gelmişti. The Silence of The Lambs (Kuzuların Sessizliği)’i izlediğinde katile o kadar çok özenmişti ki aynısını yapmaya karar verdi. Aslında Tarhan bundan yaklaşık 15 yıl önce "Namus davası" diyerek kayınpederini ve kayınbiraderini öldürmüş, eşini ise ağır yaralı olarak bırakmıştı. Olay sonrasında eşi kendisinden boşanmış "Bir daha yapmayacaksın" uyarısıyla salıverilmiş ve hapishaneden çıkan Tarhan ikinci evliliğini yapmıştı. O günlerde eşinin kendisini aldattığından şüpheleniyordu ya da öldürmek için bahanesi buydu. Doktora gidip eşinin ne zaman hamile kaldığını sorduğunda aldığı cevapla çılgına döndü. Çünkü hamile kalınan zamanla ilişki yaşadıkları günler birbirini tutmuyordu.
Bu arada şunu da belirtelim; döllenme her zaman ilişkinin gerçekleştiği gün olmaz. Belli bir zaman sonra gerçekleşebilir. Bu nedenle ana rahmine düştüğünüz günü tespit etmeniz çok zordur. Ancak birtakım bilimsel metotlarla yakın tarihler tespit edilebilir. Astrologlar da bunu yaptığını iddia eder ama geçtiğimiz yazılarda astrolojinin ne denli güvenilmez olduğuna değinmiştik. Konuya dönersek; eşinin başına silah dayayan katil şüphelendiği adamı aradı ve kadına "Kocam gitti, bize gel" dedirtti. Gelen adamı bağladı, ağzını koli bandıyla kapattı, kulaklarını, burnunu ve penisini kesti. Ardından boğazını keserek adamı öldürdü. Cesedini parçaladı, kemiklerini sobada yaktı ve etlerini lime lime edip belli yerlere gizledi. Çocuk doğduktan sonra eşi birdenbire kaybolmuştu. Polise gidip eşinin evden kaçtığını ve nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Aslında çocuğu bir kenarda uyurken eşini öldürmüş ve cesedini parçalamıştı. Sonra cesedi birkaç poşete koyup tümünü yakın civardaki bir kuyuya attı. İşin tuhaf tarafı etrafta et parçaları gören insanların bunun bir cenazeye ait olabileceğini hiç düşünmemesidir.
Şimdi aklınıza gelmiştir "Tarhan’a ne oldu, şimdi nerede" diye. Seri katil 2000-2001 yılları arasında uygulanan, Rahşan Affı da denilen genel aftan yararlandı. Serbest kaldı, daha önce yaşadığı Gebze’ye dönemedi ve Tuzla’da bir tersanede işe girdi. Yaşamının bundan sonraki safhası hakkında bir bilgi mevcut değil. Yani katil hâlen yaşıyor olabilir ve aramızda bulunabilir.
Türk seri katiller bir sonraki yazımızla devam edecek…