Hiç insan eti yediniz mi?
Belki de bugüne kadar böyle bir soruyla hiç karşılaşmamışsınızdır. Ancak Manisa’nın Kırkağaç ilçesindeki insanlar ne yazık ki buna muhatab oldular. Bölge Lokantası Kırkağaç’ın ilçe merkezine yakın, et yemekleri satılan bir dükkândı. Ancak lokantayı işleten adam kardeşini öldürdükten sonra uzun yıllar hapishanede yatıp çıktığı için ilçe halkı lokantaya uğramaz olmuştu. Oktay Tayfun Bölge geçimini yoldan geçerken dükkânını gören yabancılar sayesinde sağlıyordu. Çocuklara olan ilgisi sebebiyle zamanla kendisine karşı oluşan öfke azalmıştı. Onlara lokantasında bedava yemekler veriyor, birkaçını toplayıp çarşıda gezdiriyor ve özel olarak alaka gösteriyordu. Bir gün yanına aldığı iki küçük çocuğu ormana götürdü, onlara ilişki teklif etti. Çocuklardan birisi kaçmayı başardı fakat diğer çocuğa yapılan her şeyi seyretmişti. Yaşadığı korku onu tamamen susturmuştu. Polisler her yerde çocuğu arıyor ancak bulamıyorlardı. Bir gün çocuğun akrabalarından birisi civardan geçerken kıyafetlerini gördü. Yapılan araştırmada maktulün sıyrılmış kemikleri bulununca ortalık karıştı. Tayfun Bölge çocuğun boğazını kestikten sonra gizlice cenazeyi dükkânına götürmüş etlerini sıyırmıştı. Ardından bu etleri yemeklere ilave edip gelen müşteriye yedirmişti. Kemikleri ise kaynatıp çorba yapmıştı. Hapse atılan Bölge’den yıllar boyunca kimsenin haberi olmadı. Ta ki kendisinin "kader mahkûmu" olduğunu söyleyip fotoğrafını paylaşan akrabası ortaya çıkıncaya kadar. Muhtemelen o da Rahşan Affı (2000-2001) ile serbest kalmıştı…
Türk seri katil denilince en çok akla gelen kişi tahmin edeceğiniz üzere Çivici Katil. Kurbanlarının kafalarına çivi çaktığı için bu lakabı almıştı. Çivici katil ya da bilinen adıyla Süleyman Aktaş aslında normal yaşayan bir insandı. Ancak elektrik dağıtım hattına dokunduğu anda hayatı değişecekti. Tüm vücudunu dolaşan 31500 voltluk akım sonrası bambaşka bir insan olmuştu. Daha doğrusu iddiası buydu. Geçtiğimiz haftalarda "Caniler Niye Öldürürler: İntikam için mi Zevk için mi?" isimli yazıda da buna değinmiştik. Kimi zaman katiller başlarına gelen kötü hadiseleri cezalarını hafifletmek için kullanırlar. Aktaş bu olaydan sonra ilk olarak Antalya emniyet müdürünü öldürdü. Mahkemece akli dengesinin yerinde olmadığına karar verilerek akıl hastanesine yatırıldı. O günün koşullarında içeride fazla tutulamadığından dört yıl sonra salıverildi. Daha sonra Aktaş belirli zaman aralıklarında altmış yaşını aşmış dört kişiyi daha boğarak öldürdü, gözlerine ve alınlarına çiviler çaktı. Tutuklanan zanlı mahkemeye çıkarıldı ve paranoid şizofreni (paranoya taşıyan, sanrılar yaşayan hasta) tanısıyla hastaneye gönderildi. Çok korktuğu koğuş arkadaşıyla 2000 yılına kadar beraber yaşadı. Bu olaydan sonra bir başka katille yaşamaya başladı. Yanına yerleştirdikleri çocuk katili Ömer Yılmaz’ın başını taşla ezmeye çalışınca bu defa yalnız başına bir koğuşa yerleştirildi. Bu arada bunca yıl içinde Aktaş’ın defalarca televizyona çıkıp röportaj verdiğini hatta bunlardan birinin Kadir İnanır olduğunu söylemeden geçmeyelim. Süleyman Aktaş şimdi ne mi yapıyor? En azından o diğerleri gibi dışarıda değil akıl hastanesinde yaşamaya devam ediyor. Kendisine soranlara ise hâlâ "İçimden birilerine çivi çakmak geliyor" diyor.
Bu yazımızdaki son katil ise bir diğer yamyam seri katil Özgür Dengiz. Babası kahraman bir askerdi ve disiplinli aile hayatına karşın o sıklıkla evden kaçan bir çocuktu. 17 yaşında tartıştığı arkadaşını öldürdü. Fakat yaşı küçük olduğu için 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. O da diğer suçlular gibi 2000 yılında genel af ile salıverilen 25.000 şanslı insandan biriydi. Dışarı çıktı ve babasının önerisiyle askere gitti. Askerden döndükten sonra kendisi için açılan terzi dükkanına uğramıyor ve aklındaki o bilgisayarı almak için gün sayıyordu. Beğendiği bir laptop için söylediği paraya inmeyen adamı öldürdü. Dükkândan çaldığı iki bilgisayardan birini satmaya çalıştı ancak dolandırıldı. Birkaç ay sonra bu defa da bir çöpçüyü vurdu. Fakat belediye çalışanı Cafer Er onu görmüştü. Adamın peşine düştü ve onunla konuşmaya başladı. Er arkasını döndüğünde başına iki kez ateş etti. Yere yığılan adamı eve götürdü. Cesedini parçaladı, satırla böldüğü çiğ etten birazını yedi. Kalan cenazenin bir kısmını buzdolabına koydu, birazını köpeklere verdi. Kalanını ise beze sarıp çöpe attı. O sıralarda çöpçüler gelip cenaze parçalarını görünce durumu polise bildirdiler. Bilgisayar dükkanında düşürdüğü telefonu bulan emniyet Dengiz’i takip edip yakaladı ve tutukladı. Yargıtay’ın kararıyla akli dengesinin yerinde olmadığına karar verildi, akıl hastanesine yatırıldı. Bunun en önemli sebebi Dengiz’in öldürdüğü ve yediği adamı anlatırken kahkahalara boğulmasıydı. Bir diğer acı gerçeği de paylaşalım; Cafer Er ile Özgür Dengiz’in tartıştığı an oradan birileri geçmişti. Eğer görgü tanıkları onları ayırmak için gelseydi belki de bir cinayete mâni olacaklardı. Fakat ne yazık ki Cafer Er’den geriye poşete sarılmış kol ve uyluk etleri dışında bir şey kalmamıştı.
Şu ana kadar geldiğimiz noktada birkaç bilgi vermekte fayda var…
Çoğumuz yamyamlığın yalnızca Orta Afrika’ya mahsus olduğunu düşünsek de aslında gerçek bambaşka. Dünyanın çeşitli ülkelerinde insan eti ya yendi ya da yenmeye devam ediyor. Yamyamlık, antropofaji ya da bilinen adıyla kanibalizm canlı türlerinin bir kısmında bulunan özelliklerdendir. İnsanlar bunlardan yola çıkarak çeşitli benzetmeler de yapmıştır. Mesela eşini öldürüp servetini elde eden kadınlara suç biliminde karadul denir. Çünkü bir örümcek türü olan dişi karadullar çiftleşme sonrası erkek olan örümceği yer. İnsanlarda da kanibalizm görülebilir. Bazı topluluklarda kurban olarak seçilen kimi insanlar öldürüldü ve etleri yenildi. İkinci Dünya Savaşı’nda (1939-1945) Rusya ve Almanya’da yiyecek bir şey bulunamadığı için insan etleri yenildi. Hatta bir seri katil olan Albert Fish bu etin bağımlısı oldu ve kaçırdığı çocukları pişirip yedi. Uzakdoğu toplumlarında düşük yapılan bebekler yenmeye devam ediliyor. Hindistan’da yakılmak üzere getirilen cesetlerin parçalarını koparıp kaçan yamyamlar mevcut. Hatta 2006 yılında Kuzey Kore’de üç insanın etini yemek ve satmaktan tutuklanan bir adam idam edildi.
Türklerde ise yamyamlık çok sınırlıdır. Hatta bilinen tek topluluk İskitlerin bir kolu olan ve Heredot tarafından Androfaji olarak adlandırılan bir kabiledir. Türkiye’de ise Van’ın bazı köylerinde yamyamlığa dair anlatılar var. Fakat bunların ne denli gerçek olduğu tartışmalıdır. Çünkü 1950’li yıllarda İzmit’te (Karasu) Fransız asıllı bir gencin sırf dövmesi olduğu için yakalanıp öldürüldüğü haberi ile ülke adeta çalkalanmıştı. Rıfat Gürkan isminde bir genç okula kayıt yaptırmış evine geliyordu. Fakat onu yolda görenler dövmeli gencin kendileri için tehlikeli olacağını düşündüler. Yakaladılar, öldürdüler, cesedini parçalayıp kalbini ve ciğerini kızartıp yediler. Sonra da cenazeyi Eskişehir’e götürüp gömdüler. Bunu gören 11 yaşındaki bir çocuk durumu etrafa anlatmaya başlayınca olay polisin kulağına kadar geldi. Kalaycılar Kabilesi Cinayeti olarak da adlandırılan olay her gün gazete manşetlerine yansıyordu. Vali ve savcı da olan bitene mana veremiyor sürekli mahkeme ile görev yerleri arasında mekik dokuyorlardı. Hiç kimse bu olayın uydurma olabileceğini sorgulamadı bile. Hele hele çocuğun tarif ettiği yerde bir de ceset çıkınca işler iyice sarpa sardı. Tutuklanan mahkûmlar böyle bir şey yapmadıklarını söylediler. Ancak kimseleri söylediklerine inandıramadılar. Haber ise hiç beklenmedik bir yerden gelmişti. Rıfat Gürkan babasına bir mektup göndermiş İstanbul’da bir lokantada bulaşıkçı olarak işe girdiğini yazmıştı. Polisler gittiklerinde gerçekten de orada olduğunu gördüler. Fakat bu asparagas haber yayıldı ve insanlar hiçbir zaman gerçeklere inanmadılar. Binaenaleyh bu yalan haber popüler kültürde yer etmeye ve anlatılmaya devam ediliyor.
Bir önceki yazımıza gelen tepkilerin önemli çoğunluğu bu suçluların nasıl dışarıda dolaşabildiği üzerineydi. Yalnızca bizde değil, dünya genelindeki kanunlar her zaman belirli olaylar üzerine değişmiştir. Örneğin belli yaşın üstündeki çocuklara yönelik aile içi istismarda rıza olup olmamasına göre kararlar değişiyordu. 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi kapsamında rıza şartı kaldırıldı (2014). Böylece istismar davalarında, istismar edenin aleyhine olan yasalar işletilmeye başlandı. Cinayet davalarında ise suçluların dışarı çıkmalarında birkaç etken var. Bunlar ülkemizde belirli zamanlarda çıkan genel aflar, iyi hâl indirimi, akli dengenin yerinde olmaması, delil yetersizliği ve soruşturma hatalarıdır. Özellikle son etken tüm dünyada bir sorun teşkil ediyor. Suçluları olabilecek en doğru şekilde sorgulamak için birtakım bilgisayarlı teknolojiler için çalışmalar sürdürülüyor. Onlarda ise hata payı henüz kabul edilebilir duruma gelmedi. Bu nedenle polis destekli sorgulama usulleri devam ediyor.
Türk seri katiller bir sonraki yazımızla devam edecek…