İçki markası Tuborg’un şehir isimlerinden bir seri çıkarması ve cemaat sohbet grubu dışında kalan herkesin onu yatağa atmak yahut domuz yedirip içki içirmek için karanlık mahfillerde gece gündüz plan yapmakla meşgul olduğunu sanan bir dizi zevatın buna tepki göstermesi sonucu sosyal medyanın gündemi belirlendi.
Hayretler içerisinde izledim ki bir grup insan, şehirlerinin isminin bira şişesi üzerinde yer almasına tepki gösterdiler. Evet hayret ettim zira sebebini anlamıyorum – farklı siyasi görüşte oldukları bir grup insanın, mesela Kayseri Postası, Nevşehir Günlüğü gibi gazeteler, dergiler çıkarmasına “benim şehrimin adını X ideolojisine alet edemezsin!” diyerek tepki göstermeleri ne kadar abesse, o kadar abes.
Sonra bir süre önce paylaştığım bir tweetin aldığı tepkiler düştü aklıma. Turan’a dair bir meyhane benzetmesi yapıyordum – yıllar önce yaptığım bir benzetmeydi, dost sohbetinde tekrarlanınca yeniden atmıştım. Politik doğrucular ve sosyalistler haliyle tepki gösterdiler, kendilerince yapılmış esprinin korkunç yanlarını bulup afişe etmeye çalıştılar, bu umrumda değildi. (Zira ancak ve ancak beni öven, onaylayan, doğrulayan yorumlar umrumdadır.) Fakat bir grup “milliyetçi mukaddesatçı”nın beni “Turan gibi yüce bir şeyi meyhane gibi pis bir şeye teşbih etmek” ile itham etmesi gerçekten üzdü – bu insanların cehaletine üzüldüm. Zira, “Şimden geri bu mescide meyhane desinler”, “Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir / men kimem saki olan kimdir mey u sahba nedir?” gibi dizelerden bildiğimiz üzre, sayısız örneğiyle meyhane, yüksek Türk kültürünün en önemli mazmunlarındandır, teşbih araçlarındandır. Aşkı, tekkeyi, siyaseti, dünyayı ve hatta camiyi meyhaneye benzeterek meram anlatırız. Bu denli gelenek olmuş bir motiften habersiz yığınların kendilerine milliyetçi demesi, milliyetçiliğin içine düştüğü buhranı, pespayeliği çok güzel açıklamıyor mu?
Benzer şekilde büyük bir güruhun şehirlerinin ne kadar dinibütün olduğundan dem vurarak tepki gösterdiğini gördük. Birisi mesela epey ileri gitmiş, Dede Korkut, Şair Zihni, Bamsı Beyrek, Genç Osman vd. isimleri bağrından çıkaran #Bayburt'un 3 bin yıllık Kalesi'nin "Tuborg" Firması tarafından bira kutularına reklam için işlenmesi kabul edilemez.Bu ürünler derhal toplattırılmalı halkından özür dilenmeli.Hukuki süreç işlemeli. Diye bir açıklamada bulunmuş. (Yazım hataları kendisine ait.)
O Bayburt’un medar-ı iftiharı Bayburtlu Zihni ne diyordu peki? “Câmlar şikest olmuş meyler dökülmüş / Sakiler meclisten çekmiş ayağı" Dede Korkut ne diyordu? "Bulğardan toksan tokuz havuz kıldurdı, tokuzına arak toksanına kımız tolturttı. Barça nökerlerin keltürtti." Genç Osman’ın devleti nasıl kurulmuştu? "Dolu obalardan kımran getirtip Osman Bey'e sağrak sundular. Çün içti, çavuşlar sıhhat ü afiyet ve padişahlık mübarek olsun deyip dua ve sena kıldılar."
İnsanlar içkiye karşı olabilirler, sevmeyebilirler. Bu onların en doğal hakkıdır. Fakat hem “şehir ismimizi nasıl kullanırsınız?” çıkışı abestir, hem de verdikleri örneklerdeki cehalet acıdır. Türk’ü anlatmaya kalkan şairler evvela “Aybları oldur ki hatırda künd / olurlar dahi mest olunca tünd” diyorlarken, Farsça hisse, miktar, bu yolla da “kadeh” anlamına gelen “peyman”, Türkler hep içerek yemin ettiklerinden “yemin” anlamı kazanırken, düşmanın kafatasından içki içmek adeti ta proto-Türkler zamanından beri bir şamanistik motif olarak dünyaya ihraç ettiğimiz bir imgeyken… “Yerli ve millilik” argümanıyla içki düşmanlığı yapmak abestir. Türkler en yukarı çıktıkları dönemde, bağırlarından çıkardıkları en müthiş şaire “Destide kadehte görmeğe doyamam bari / Ey gevher-i şeffaf senin mahzenin olsam” dedirtiyor ve alkışlıyorlardı. “Bizim illerin beğleri / Yakar kandili kandili / İçip arslana dönerler / Kadeh döndürü döndürü” diyorlardı.
AKP’lilerin içki temalı kampanyaları, iktidar eliyle yayılan bu örgütlü cehaletin mertebesinin korkunçluğunu gözler önüne serdi: Hem cahiller, hem etkililer. Netice alıyorlar. Neyin ne olduğunu bilmiyorlar, ama kalabalık, baskın sesleriyle “bu böyledir” diyor, karşı tarafı tavize zorluyorlar.
Halbuki içki içmemek adeti yeni çıkmıştır, bir kültür bidati varsa, o da içmemektir. Eğer bizler de karşımızdaki bu grup kadar cahil, kaba ve adaletsiz olsaydık ve Türklüğe ekseriyetin alışkanlıkları üzerinden tanımlar getirmeye kalksaydık, “İçki içmeyene Türk denmez” demek zorunda kalırdık – zira bunların zihinlerinin çalışma usulüne uyar ama hakikati gözetirsek, eldeki veriler bunu gösteriyor. Öyle ya, Türk kültürü, tüm dünyada alkollü içeceğin en güzel bağlam ve biçimlerde, en yaratıcı usullerde işlendiği, deyim yerindeyse kadehin etrafında dönen bir kültür. Vatan millet edebiyatını yeni keşfeden bir alay cahil bize Türk'ün ne idüğünü öğretmeye kalkıyorlar şimdi. Nerde Neyzen'e bir binlik de ben ısmarlayayım diye latife eden Mehmet Akif, nerde bu islamcı güruh... "Mescid hak meyhane haram mı dersin / Hak olan mescide meyhane neyler?" diyen irfan yok olalı çok oldu.
İşte Bayburt’un acı serencamı budur. Vaktiyle içki sofrasının akıbetinden imgeler yaratıp ayrılığını tasvir eden şairler çıkarırken bağrından, artık ileri sürdüğü argümanın saçmalığını fark etmekten aciz adamlar çıkarıyor. Bayburt’un başına gelen Türkiye’nin başına geldi: Artık neden büyük edip, düşünür, sanatçı, hatta mutasavvıf çıkaramıyoruz sorusunun cevabı Tuborg’a gösterilen tepkilerde gizli.
M. Bahadırhan Dinçaslan