Sosyal medyada bir görüntü: Genç bir kız, “uzmanımız koydu hoppa, Sakarya koydu hoppa, Afyon koydu hoppa” diyerek dans ediyor. Arkasında Başbuğ’un fotoğrafı, 3 hilal, Göktürk rünleriyle Türk yazısı… İğrenç bir görüntü: Her şeyden evvel, milliyetçilik, genç bir kızın “koyduk, koydu” diyerek dans etmesinin arkaplanında yer alamaz, almamalı.
40’lar ve 50’lerde üniversite çevrelerinde ve büyük şehir merkezlerinde sosyeteler halinde devam eden Türk milliyetçiliği, 60’larda kısmen başlayarak, 70’lerde büyük bir tempoyla kitleselleşmişti. Bunda Başbuğ’un etkisi yadsınamaz. Fakat bu dönem, Menderes zamanından başlayarak köyden kente göçün tavan yaptığı bir dönemdi, haliyle yaşanacak olan sosyal tansiyon ve şehir kültürü sarsıntısı, milliyetçiler arasında da yaşandı. Köyden kente göçmüş çocuklar, biraz da iç savaş şartlarının zorlaması ve Sovyet tehdidine karşı koymanın gerektirdiği pragmatizm nedeniyle, fikir ve eğitim yoluyla değil, dürtü ve propaganda yoluyla milliyetçi saflara katıldılar.
Bunun iki etkisi oldu: Milliyetçiliğin seviyesi düştü ve köyden kente göçen çocukların seviyesi arttı. (Aynısı komünist cephe için de geçerlidir) Köyden kente göçmüş, uyum sorunu yaşayan ve dağarcığında pek bir malzeme bulunmayan gençlik, mecburen dürtüler ve sloganlar yoluyla hareket ve ifade yolunu seçti. Fakat, en kötüsü dahi olsa bir ideolojik mücadele içine, kamp içine giren gencin seviyesi yükseldi. Zira çok ahlaklı şekilde olmasa da, objektif olmasa da, “karşı”ya karşı argüman üretebilmek ve hazırlıklı olmak için öyle ya da böyle okudular. Bir de, sosyo-ekonomik olarak kendilerinden daha yukarıdaki “yoldaşları” ile bir araya gelmeleri, seviyelerinin yükselmesini sağladı. İşte, Kuran dahil tek kitap olmayan evinden çıkıp okumaya geldiğinde ülkücülerle tanışan babamın evinde bugün iki bini aşkın kitap olmasının sebebi budur.
Yeni kampları sayesinde seviyesi yükselenler yollarına devam ettiler, düşük seviyeyle övünmeyi seçip buna romantik kulplar bulanlarsa, daha sonra mevcut ve vasat MHP’yi bile beğenmeyerek daha düşük katmanlarda siyaset yaptılar. Evvelimizin manzarası budur; “dün çok iyiydik, bugün bozulduk” demenin alemi yok.
Ancak milliyetçiliğin uzun süre muhalefette kalması çok güzel bir “yan etki” yapıyordu. Milliyetçilerin seviyesini arttırıyordu. Bir tür doğal seleksiyon vardı, Neyzen’den mülhem “ekmek yemeye” gelenler zaten bu yönden bir tatmin vaat edemeyen milliyetçilik içinde durmuyor, gidiyorlar; “güzel sevmeye” gelenlerse, kalma gerekçeleri ne olursa (fikir yahut ahlaki kaygılar) olsun, mecburen gelişiyor, aydınlanıyorlardı. 80’lerin İslamcı ülkücülerinden Atatürk övgüleri dinler hale gelmiştik, 60 yaşında adamlar şaşırtıcı şekilde özgürlükçü nutuklar atmaya başlamışlardı. 90’lı gençler donanımlı, evrensel düşünen, göz kamaştırıcı birer öncüye dönüşüyorlardı.
Bu sürecin akıbeti, İYİ Parti’nin kurulmasıdır. Dönüşen, gelişen ve seviyesini epey yükselten Türk milliyetçisi cemaat, artık “dost ufuklar düşünceme dar benim” diyordu, dökülen kalıba sığmıyordu. Evlerini terk ettiler. Çok az bir kısmı da MHP’de kaldı, ancak onların da çoğu ya atıldı, ya pasifleştirildi.
Fakat tam da bu dönemde iktidarın Türk-İslamcılık yapması, yeni bir yığını Türk milliyetçisi çerçevenin içine getirdi. Yükselen seviye, bir kez daha düşürüldü. Üstelik bu defa, seviyesi yüksek olanlar milliyetçi camianın önderliğini, merkez yöneticiliğini yapmıyor, temsilini üstlenmiyorlar, örgütlenmede hemen hiç etkileri yok. Etki ve sevk merkezleri de düşük seviyeli ve seciyeli kimselerce işgal edildiği için, mesela, 50 yaşına kadar evlenmemiş ve doğrusunun bu olduğunu düşündüğü için hiç “sevgilisi” bile olmamış adamların ahlakına dil uzatılıyor da, sağda solda taciz, tecavüz, kadına şiddet haberleriyle gündeme gelen adamların bozkurt yapan fotoğrafları çıkıyor.
İşte, seviyemiz tekrar düşüyor ve bu defa, hasbelkader dağarcığı boş gelenlerin heybesini dolduracak bir yapımız, merkezimiz, kurmay sınıfımız yok. Hakkında tecavüz soruşturması olan bir uzman çavuşu “bizim adam” olarak görüp, muhtemelen ailesinin baskısıyla hayatı kararmış, ölmüş bir kızcağızı “karşı” olarak kabul eden ve “koyduk mu” diye şarkı söyleyen bozkurtlu genç kız sahnesi, iktidarın milliyetçiliğinin özetidir. AKP devrilse dahi, bu yeni yığın uzun yıllar boyunca milliyetçiliğin imajını belirleyebilir. Bunu engellemek için kurulan İYİ Parti ise, laiklik hassasiyeti CHP’den, Turancılık hassasiyeti MHP’den yüksek çıkan, inançsızlık ve inansa da la-dini yaşayan oranı bütün partiler arasında ikinci sırada olan seçmenine kazık atıp, İslamcılara temsil ettiriyor.
Son zamanlarda toplumda infial uyandıran haberlerde bozkurtlu fotoğraflar görmekten bıktım. Evet, “düşman” bunu kasten kullanıyor, daha görünür kılıyor ama, dumanın da ateş olan yerden çıktığı hakikattir. Karşının kastıyla açıklamaya kalkmak, sorunla yüzleşmekten kaçmaktır. Bu yeni ve varoş yığın, köyden gelen gençlerden çok daha kötü. Zira ikinci grubun hiç değilse geleneksel ahlak kodları vardı, varoş yığınlarınsa hiç edebi, ahlakı yok; iktidarın işaretiyle çerçevemizin içine girip, bozkurt çekiyorlar. Yahut, kafamızın arkasından kulak yapıyorlar da diyebiliriz.
İktidarın milliyetçiliğinden teselli çıkarmaya çalışan, “uzun vadede iyi olacaktır” diye düşünen arkadaşlar için ibretlik bir sahne.
M. Bahadırhan Dinçaslan