Milletvekili ve iki turlu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimine dair pek çok tahlil yapıldı. Bu tahlillerde en fazla kurgulanan ve konuşulan unsur ise milliyetçi seçmenlerin yönelimlerine ilişkindi. Kendini milliyetçi parti olarak tanımlayan veya seçmen kitlesi milliyetçilerden oluşan partilerin oyları toplandı, birbirine eklenince ne kadar muazzam bir kitle oluştuğuna dair yorumlar yapıldı. Kendisini milliyetçi olarak tanımlamayanların milliyetçi bir partiye oy verme ihtimali mevcut olduğu gibi kendisini milliyetçi olarak tanımlasa dahi milliyetçi bir partiye oy vermeyi tercih etmemeleri de mümkündür. Mesela Tuğrul Türkeş ve Ramiz Ongun, yüzde toplam hesaplarına girmeyen iki önemli örnektir. Sözün özü, yüzdeler toplanarak “görün bakın bu kadarmışız” denilemez. En fazla tahmin yapılabilir.
Seçimin pek çok tahlili yapıldı ancak bir tahlil unutuldu. Seçmenler cumhurbaşkanlığı seçiminde “gönlünden geçen adaya oy verme” noktasında değildi zira aday sayısı sınırlıydı. Bunun dışında bu seçim Cumhur İttifakı partileri açısından “gönlünden geçen partiye oy verme” seçimi idi ancak aynı durum Millet İttifakı ve diğer muhalif seçmenler açısından geçerli değildi. Muhalif seçmen psikolojisi “bunlar gidecek, mecliste çoğunluk muhaliflerde olsun” diyerek sempati beslediği partilere değil oy oranı anketlerde yüksek görünen CHP ve İYİ Parti’ye yöneldiler. Örneğin bir seçmenin gönlünden TİP’e veya Memleket Partisi’ne oy vermek geçiyordu ama faydacı (!) düşünerek içinde AK Parti eskilerinin yer aldığı CHP listesine tercih mührünü bastı. Bir başka seçmenin de gönlünden Zafer Partisi’ne oy vermek geçiyordu ama faydacı (!) düşünerek isimlerini daha önce hiç duymadığı veya Türk milliyetçisi olmayan adayların da yer aldığı İYİ Parti listesine tercih mührünü bastı.
Bu psikoloji seçimin ertesi günü yerini yılgınlık, yoksunluk ve boş vermişliğe bıraktı. Bu psikolojiden çıkanların büyük bir kısmı da “radikalleşme” yoluna gittiler. Düzen partilerinin “kaybettik” bile diyemeyip “kazanamadık” demeyi tercih etmeleri, alınan yüzde 48’i bir başarı saymaya çalışmalarını kendi akılları ile dalga geçme olarak gören muhalif seçmenler, seçimin ertesi haftasında bir karar aldılar ve mecliste kendisini temsil etmeyeceğini düşündüğü adayların yer aldığı partilere oy vermemeye, gönlünden geçen partiyi tercih etmeye karar verdiler. Türkiye’nin kurtuluşunun küçük olsun bizim olsun zihniyeti içindeki dar oligarşik yapılarla değil, düşündüklerini ve niyetini cesurca söyleyen siyaset yolundan geçeceğini geç olsa da gördüler.
Uzun zamandır Türkiye’nin en önemli sorunu olan sığınmacı ve kaçak sorunu konusunda radikal adımlar atacağını ancak ilk tur ve ikinci turun arasındaki kısa sürede dile getiren ve bu sorunun çözümü için Zafer Partisi ile yapılan protokole bile burun kıvıran faydadan çok zararı olan partiler bünyesinde barındıran ittifaklar artık tarihe karışmıştır. Bu hesabın adisyonunu, toplasan Zafer Partisi'nin barajı geçememe endişesine rağmen aldığı oya bile ulaşamayacak ama nerede musibet bir konu varsa sesi herkesten gür çıkan bu dört partiye yazmam. Bunları şerik kabul eden ve edilmesine ses çıkarmayan diğer iki partiye yazarım ve yazdım. Millet İttifakı bünyesindeki partilere (zaten pusulada sadece ikisi vardı) oy verenler de yazdılar. Önümüzdeki mahalli seçimde bunun sonuçlarını acı tecrübelerle göreceğimizi söylemek zor değil… Çuvallayan anket şirketlerini bir kenara bırakıp seçim sonuçlarını doğru tahmin eden şirketlerin sıcağı sıcağına yapması gereken anketler bu acı tecrübelerin göstergesi olacaktır.