Bir önceki yazıda Türk Milliyetçiliği binasının müze hâline gelmemesi için yapılması gereken işlemin ufak ama mühim tadilat olduğundan bahsetmiştik. Bu makale onun devamı mahiyetindedir.
Metropoll Araştırma Şirketi’nin 2020 yılı sonunda yaptığı siyasi kimlik araştırmasına göre Türkiye’nin % 21,2’si kendisini milliyetçi olarak tanımlamaktadır. Kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan kitlenin de % 24,9 olduğunu ve bu kitlenin de büyük çoğunluğunun kendisini aynı zamanda milliyetçi olarak da kabul edebileceğini düşünürsek, milliyetçilik Türkiye’nin temel siyasi kimliğidir diyebiliriz. Anket sonuçlarındaki yüzdelik verilerin tamamı şu şekildedir:
Atatürkçü/ Kemalist: %24,9
Milliyetçi: %21,2
Dindar: %15,0
Muhafazakar: %13,3
Sosyal Demokrat: %7,2
Sosyalist/Komünist: %4,3
Liberal/Demokrat: %2.6
Seküler/Laik: %2,4
Cevap Yok: %9,0
Yapılan son genel seçimde de siyasi duruşunun temeline milliyetçilik fikrini koyan iki partinin de oy oranlarının toplamı düşünüldüğünde bu yüzdelik dilimin büyük ölçüde doğru olduğunu düşünebiliriz. Bu büyük kitlenin birbirinden kopuk oluşunu bir kenara bırakıp, kitleye önderlik etmeye çalışan dernek, vakıf vs. oluşumların, bağımsız olarak hareket eden fikir önderlerinin son yıllarda ortaya koyduğu ve milliyetçilik binasına eklediklerini hesaplamaya başlarsak, neredeyse bir tuğla bile eklenememiş olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırız. Yapılanların büyük bir kısmı ne yazık ki toplumun genelinin ihtiyaçları ve sorunları hakkında fikir beyan etmeyen, kabukla yetinip içini doldurmayan, kimseyi ürkütmemek adına belirli meseleleri ele alıp diğerlerini yok sayan çalışmalardır.
Milliyetçi olmak her şeyden evvel mensubu olduğu milletin meseleleri ile ilgilenmektir. Türk milletinin mevcut durumdaki en önemli meselesi olan ekonomi hakkında ortaya güncel ve elle tutulur bir çözüm önerisi koyamayan, adını ister Kürt meselesi ister terör meselesi koyalım, mevzubahis mesele hakkında “Kürt diye bir şey yok” veya “terör biterse mesele de biter” cümleleri dışında bir tez sunamayan, çevre etkinliklerinin, doğa yürüyüşlerinin hiçbirinde kendisini gösteremeyen, daha da ileri gidelim eşcinsellik hakkında bir duruşu olmayan bir hareket kendisini yenilemiyor demektir.
Dünün meseleleri başkaydı, düşmanları başkaydı, fikir beyan etmemiz gereken konular başkaydı; bugün ise bambaşka… Bugün “Ali Şükrü Bey’i kim öldürdü", “İzmir Suikastı sırasında mahkemeler adil miydi” gibi soruların cevapları ile tarihçiler ilgilenmelidir, topyekûn Türk milliyetçileri değil… Toplumun sorunları değişmiştir, çözüm beklediği konular başkalaşmıştır. Ortak fikir üretilmesi, en azından fikir üretilmesi gereken meseleler güncellenmiştir. Böyle bir durumda dogmatik ve statik kalmak uzun vadede fikir hareketlerini öldürür.
***
Herkesin küçük birer Atsız olmasını beklemek elbette safdillik olacaktır ancak Türk milliyetçileri temel tarih ve edebiyat bilgilerine sahip olmalıdır. Bu herkesçe kabul edilen görüş de “Türk milliyetçileri sadece tarih ve edebiyat ile ilgilenmelidir” zihniyeti ile daraltılmış, milliyetçi fikir işçileri başka konularla ilgilenmeyen bir yapıya bürünmüştür. Hâl böyle iken yukarıda da belirttiğim meseleler hakkında ortaya bir fikir üretimi ortaya çıkmamış, doğal olarak kendi bünyesindeki bireylerin ortak fikirleri oluşmamıştır. Burada elbette “milliyetçi erkek küpe takar mı” veya “milliyetçi kadın ne kadar açık giyinebilir” türü şekilciliğe indirgenmiş soruların cevabını vermeye kalkışmayacağım. Bir Türk milliyetçisinin her şeyden evvel kendisini entelektüel açıdan belirli bir seviyeye çıkarması ve istediği bir alanda kendisini geliştirip mensubu olduğu millete faydalı bir insan olmayı amaç edinmesi gerekmektedir. “Her Türk milliyetçisi tarih veya edebiyat öğretmeni olacak” diye bir kaide yoktur. Milliyetçi biyologlar, milliyetçi musluk tamircileri de olmalıdır.
Türk milliyetçiliğinin ve milliyetçilerin meseleleri dendiğinde herkesin aklına farklı çözüm önerileri gelebilir. Farklı meseleler de elbette vardır. Milliyetçileri girdiği bencillik cenderesinden kurtarmak ve ülkenin içinde bulunduğu durumdan dolayı “biz kimin milliyetçiliğini yapıyoruz” diyerek bağlı bulunduğu fikriyattan uzaklaşma yoluna gidenleri tekrar doğru yola (!) sevk etmenin yolu ve yöntemi, binanın gerekli yerlerini tadil etmekten geçmektedir. Bir bina nasıl ki teknolojik gelişmelere bağlı olarak kendini yenilemesi gereken yerlerde yenilenmeye ihtiyaç duyuyorsa, Türk milliyetçiliği fikrine mensup fikir adamları da güncel meseleler hakkında fikir beyan etmeli, çözüm önerilerini sunmalı ve “o ne dedi, bu ne demiş” diye bakmadan milliyetçiliğin esası ile tenakuza düşmeden kendini yenilemek ve yeni şeyler söylemek zorundadırlar. Binamız müzeye dönüşmesin istiyorsak yapmamız gereken bundan ibarettir
Yazı için teşekkür ederim. Rasyonellik, bilimsellik ve soğukkanlılığa yapılan atıfları çok önemsiyorum. Biz davamızdan eminsek sakin olmalıyız ve argümanlarımız, bilgi kaynaklarımız muhakkak delillendirilebilir olmalı. Yoksa kendi çalar kendi oynar, küçük olsun benim olsun, bir nostaljik romantizm doğru değil. Tabii kastım müessir olmak, yoksa salt koltuk kazanmak veya Pirus Zaferi tipi seçim zaferleri bize faydalı değil. Zira önemli olan çerçevede biz neredeyiz? 3. adayı ben de Bahadırhan Bey gibi bu yüzden önemsiyorum. Zira HDP sürekli bir pazarlık peşinde, bugün de böyle, yarın parlamenter sisteme geçiş için anayasa değişikliği için de şartlar öne sürecek. Ama Türk Milliyetçileri nasılsa cepte, niye "Tayyip var". Tamam da Tayyip ile husumet şahsi değil ki, Bahadırhan Bey'in tabiri ile aynı kıza talip olmadık. O yüzden bize cambaza bak deyip Tayyip'i gösterip cebimizi soyamazsınız. HDP'yi önemsediğiniz gibi Türk milliyetçilerini de önemseyeceksiniz. Biz cepte hazır değiliz...
Çok güzel bir yazı. Helal olsun size...