Rudyard Kipling’in epey etkileyici ve Atsız’ın Topal Asker şiirinin bence ruh ikizi olan Hafif Tugay’ın Bakiyesi şiirinde tartışmalı bir kıta vardır; şair, gazilere ayrılması gereken bütçenin hayvan koruma cemiyeti ve İrlandalı tutuklu asilere yardım maksatlı kullanılacağını öğrenince şiire eklemiş, bir defa gazetede yayımlanmış ancak şiirin sonraki yayınlarında kullanılmamış. (Mezkur kıta harici şiirin Türkçe çevirisi için tıklayınız.) Kıtada şair özetle diyor ki, İrlanda bataklarından fırlayan asilere sahip çıktınız, sokak köpeklerine kulübe bile buldunuz ama kahramanlarımıza yaşamlarını idame ettirecek bir maaşı çok gördünüz.
Bu satırları Kipling’i anlayan bir ruh haliyle yazıyorum. Kaynak vermeyeceğim zira sövmek için dahi olsa kaynak vermek reklam olacak, ancak birkaç saat önce bir kadının falanca yerdeki sokak hayvanları için 2 saatte 1.500.000 TL topladıklarını anons ettiği bir videoya denk geldim. Bizler, yani TamgaTürk ve Milliyetçi Kongre Derneği, iftira atılan insanları akladık, kumpas kurulan insanlarla dayanışmaya girdik, AKP yalanlarını deşifre ettik, zor durumdaki depremzedelere devletten önce yardıma koştuk, sayısız faydalı özelliğimiz var ve iki saatte 1500 TL toplasak mutlu oluruz. Öyle yardım istemiyor da değiliz; hele Google TamgaTürk’ün reklam gelirlerini durdurduktan sonra yegane gelir kaynağımız da kurumuş oldu – biz de ürettiğimiz içeriği beğenenlere “bizi finanse edin” dedik. Bu ayın sonunda toplamda elde edilen (ve faturalandırılan, dolayısıyla vergilendirilen) geliri açıklayacağız, ama söyleyebilirim ki (iki ayda) 200.000 TL’den çok fazla değil. Fakat falanca yerde köpekler zorda ilanı 2 saatte 1.500.000 TL’yi toplayabiliyor. Üstelik bu işe öncülük eden kadın ne TamgaTürk kadar etkili, ne o kadar geniş çevresi var, ne Milliyetçi Kongre Derneği gibi nezih ve iyi eğitimli insanları seferber edebilecek bir kapasitesi. Bu işte bir iş yok mu?
İnsan Hayvan İlişkisi
Elbette var. Evvela insanların evcil hayvanlarla ilişkisine bakmak lazım. İşe yarayan hayvanlara ehil, işlevi için değil yoldaşlığı için evde tutulan hayvanlara evcil diyelim. Hem kedi hem köpek babası olarak söyleyebilirim ki evcil hayvan konsepti evrimsel açıdan bakınca epey ilginçtir ve insanın zararınadır. Öyle ya, evcil hayvan sahipliğinin insana psikolojik ve biyolojik faydaları olduğuna dair iddialar olsa da, insanların evcil hayvanlarına sağladığı faydalara kıyasla evcil hayvan olgusu neredeyse parazitik bir yaşam olarak görülebilir. İleri gidersek, başka kuşların yuvalarına yavrusunu yerleştiren guguk kuşunun yaptığı gibi kediler ve köpekler bizi (bilinçsizce, evrimsel açıdan) manipüle ediyorlar bile diyebiliriz. J. Archer, Why do people love their pets? başlıklı makalesinde tam da buna dikkat çekiyor. Kedi ve köpekleri bebek insanlara benzetiyoruz, onların da bunu düşündürecek evrimsel adaptasyon geliştirmeleri beklenmedik değil. Köpeklerin gözlerinin beyazı, mesela, kurtların ortalamasına göre daha fazla, göz çevrelerinde kurtlarda bulunmayan kaslar var, bu sayede aynı insanlar gibi göz hareketleriyle duygu aktarımına benzeyen jestler yapabiliyorlar. Kediler yalnız bizimle iletişim kurarken, bize özel usulde miyavlıyorlar. Cindy Wilson, mesela, Companion Animals in Human Health eserinde evcil hayvan sahibi olan çocuklarda evcil hayvana bağlılığın kedi ve köpek sahiplerinde, sürüngen, kuş yahut at sahibi çocuklara nazaran daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.
Bunun insana maliyeti aşırı yüksek olmadıkça (ki, yüksek olduğunda evcil hayvandan “kurtulmak” mümkün ve genellikle uygulanıyor. Bir parazitlik varsa bile, ilksel irade parazitten değil konaktan, yani insandan geldi; dolayısıyla iradî bir mekanizma söz konusu.) sorun olduğunu sanmıyorum. Nihayetinde insan her hareketini basit biyolojik evrim mekanizmalarına uyarak düzenlemiyor; öyle olsa o muhteşem şiirleri yazmaz, tabloları çizmez, heykelleri dikmezdik. Fakat bir de başıboş hayvanlar var, özellikle köpekler – bir de onlara adananlar.
Başıboş köpeklerin neden tehlike olduğunu ve var olmaması gerektiğini anlatmaya lüzum görmüyorum. Kamusal alan fikrini benimsemiş her medeni insan, insan yaşam alanlarında sahipsiz ve büyük cüsseli hayvan bulunmasına karşı çıkacaktır. Karşı çıkmayanlara “ittapar” gibi yaratıcı ifadeler kullanılıyorsa da tarafsızlığı korumak adına “köpekçi” demeyi uygun gördüm. Kamusal alan fikrine yabancı oluşları bir tespit, ama bu yabancılığın da kök nedenlerine inmek lazım geliyor.
Archer’ın enfes makalesi, özellikle “evcil hayvanına insanlardan daha fazla bağlanıp insanlardan daha fazla değer veren” insanların kurduğu ilişkideki sorunlara dikkat çekiyor. Evcil hayvanlar bu insanlar için asla yargılamayan, “insanı makyajsızken de seven”, olumsuz karşılık vermeyen, kendi iradesiyle farklı tercihlerde bulunmayan, sonsuz bir sevgi ve ilgi kaynağı olan eşlikçiler. Onlarla interaksiyon bu alanlardaki açlıklarını tatmin ettiği gibi, hayvanları küçük, bebeksi ve sakar, belki biraz aptal insancıklar olarak algıladıklarından aynı zamanda üstünlük hislerini de pekiştiriyor.
Emeksiz Haz: Sokakta Köpek Beslemek
Sokak hayvanlarını “sorumluluksuz” sahiplenen ve kendilerini onlara adayanlar... İngiltere’de yapılan ve R. Bennett’in Factors underlying the inclination to donate to particular types of charity makalesinde işlenen bir deney ilginç sonuçlar gösteriyor. Buna göre bir grup denek, ellerinde hayır işlerine harcamak zorunda oldukları bir bütçe olduğu varsayılarak, üç seçenekten birine bağış yapmak tercihine zorlanıyorlar. Bu üç seçenek kanserle mücadele eden bir dernek, hayvanları koruyan bir dernek ile Uluslararası Af Örgütü. Deneklerin değer yargıları ve kişilik özellikleri sonucu etkiliyor: Empatik, gerçekçi, hazcılıktan uzak ve kendisine kıymet veren denekler kanser derneğini seçiyorlar. Bireyci, hazcı, rekabetçi, materyalist, maceracı denekler Uluslararası Af Örgütü’nü seçiyorlar. Empatik, sıcakkanlı, hazcı, daha sosyal barışçı ama eğitim seviyesi düşük denekler hayvan koruma derneğini seçiyorlar. J. N. Sneddon ve diğerlerinin Giving to Animal Charities: A Nine-Country Study makalesi ile epey çeşitli diğer makalelerde de, bireycilik-sosyal uyumluluk, rekabetçilik-eşitlikçilik, hazcılık, empatiklik gibi özellikler kimin hangi tür hayır kuruluşunu seçeceğinin en büyük belirleyicilerinden oluyor.
Bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki “köpekçi”ler eksik yanlarını hayvanlarla ikame etmeye çalışan insanlar. Fakat onları evcil hayvan sahiplerinden ayıran, sorumluluktan da ayrıca kaçınmaları. Mesela çoğu bir yardım kampanyasına para verebiliyor yahut başıboş köpeklerden şikayet edenleri eleştiren sosyal medya paylaşımlarını destekleyebiliyor. Ancak pek azı sahada köpeklerle haşır neşir oluyor. Pek azı uzun vadeli yahut kalıcı şekilde bir köpeğin sorumluluğunu alıyor. Başıboş köpekler onlar için birer araç ve sembolden ibaret, asıl olarak başka bir hedefleri var ve bu hedef iç dünyalarıyla, psikolojik çalkantılarıyla ilgili. (Liu Wumei ve Lu Wang’ın düzenledikleri deneylerden yola çıkarak ortaya attıkları“far dog, near cat effect” isimli bulgu da ilginç. İnsanlar yakındaki kediler ile uzaktaki köpekleri kurtarmayı daha tercih edilir buluyorlar.)
İnsanların karmaşık psikolojilerini rahatlatmak için evcil hayvanlarla bağ kurmaları, bu esasen mutualizmden çok parazitizme yakın ilişkiden asimetrik fayda sağlasalar da zarar görmedikleri için sorun değil, üstelik bunu yasalara uygun şekilde özel mülklerinde gerçekleştiriyorlarsa hakkında söz söylemenin bile çok bakımdan haddi aşmak anlamına geleceği bir olgu. Fakat sorun, hemen her insan gibi hayvanlarla bağ kurarak farklı rahatlama beklentilerine girmek isteyen insanların bunu başkalarının hakkına tecavüz ederek yapmak istemelerinde. Diyebiliriz ki bu insanların psikolojileri artık objektif kriter, hak, hukuk, sorumluluk gibi konseptleri rafa kaldıracak kadar bozulmuş – canı sıkıldığı için yoldan geçenlere saldıran biriyle aynı tarzda hareket ediyorlar. Onları yargılamadan “sevecek”, atfettikleri (ve aslı astarı olmayan) antropomorfik özelliklerini kahve falı bakar gibi yorumlayabilecekleri, bu sayede kendilerini özel hissedebilecekleri, üstelik hiçbir sorumluluk almayacakları, kaynağı sonsuz bir rahatlama aracı. Üstelik zaman zaman hayvanların somut varlıkları da aradan çıkıyor, sembolik ve hatta muhayyel başıboş köpekleri seven insanlar olarak bir araya geliyor, sosyalleşiyor, birbirlerine erdemli insan rolü yapabiliyor, karşılıklı takdir görerek tatmin oluyorlar.
Tam olarak bu yüzden beylik laflar dışında çözümleri yok. Tam olarak bu günlerde, mesela, muhalif bir milletvekili Kuran surelerinden alıntılarla başıboş köpeklerin sokaklardaki varlığını savundu – aynı sureleri kullanmak suretiyle iktidarını pekiştiren bir kurnazlar çetesine muhaliflik ettiğini unutarak. Mesela “kısırlaştırılsın” diyorlar fakat kaç veteriner gerekeceği, verim alınabilir bir ulusal kampanyanın etkili olabilmesi için kaç günde eş zamanlı ve her yerde uygulanması gerektiği, maliyetinin ne olacağı, hangi bütçeden karşılanacağı gibi detaylı analizleri yok. Meseleyi sürekli objektif olmayan (ayıp, yazık, günah) düzlemlere çekip, yalnız retorikten ibaret ve dayatılmış bir ahlak çerçevesinde erdemlilik taslamaktan başka işleri yok. Toplumda itlaf talebi ciddi derecede yaygınlaşmışken evlerine alıp gerçek sahiplik safhasına geçtiklerini de görmüyoruz. Üstelik aralarından çıkan sözcüler genellikle “hayvanların dilini öğrenin, çocuklarınızın orada ne işi var, sokaklar hayvanların yaşam alanıdır” gibi hem aptal hem insan düşmanı ifadelerle konuşuyorlar.
Buradan hareketle diyebiliriz ki, köpekçilerin odağında köpekler de yok. Bir cemiyet ve kamusal alan motifi olarak “insanlık” da yok. Yalnız kendileri var ve girdikleri narsistik girdapta debelenip dururken, nasıl zevkleri için sokağı kirletmeyi, insanları tehlikeye maruz bırakmayı umursamıyorlarsa, faturayı başkalarının ödemesinden kötücül bir zevk alıyorlar.
Bahadırhan Dinçaslan
Yorumlarda Bahadırhan Dinçaslan'a saldıran itperest argümanları okuyunca bu adamların (itperestlerin) ne derece ahmak olduklarını hissetmek korkunç. hepsinde muhakkak (oldukça alakasız) bir Atatürk sözü veya ilkesi var (-yurtta sulh cihanda sulh- gibi . Mesela ne alaka a*k değilmi?) Atatürk en az 1-2 defa zikredilmiş (paragrafın akışını bozan cümle olarak). Robot gibi insanlarsınız kardeşim düşünmekten acizsiniz. Yaşadığınız yüksek güvenlikli siteler hepinizi mutantlaştırmış . Şayet ( kullandığım argüman ve kelimelerine kadar ) birebir benimle aynı şeyleri söyleyen birine denk gelsem zekamı gerçek anlamda sorgularım. Bir gün yüksek güvenlikli sitenizden çıkacak ve o oldukça tatlı olduğunu düşündüğünüz sokak canavarlarıyla karşı karşıya gelecek ve onların Allah korumasın sizden veya allah korusun çocuğunuzdan falan( en iyi ihtimalle bir ısırık) aldığına şahitlik edeceksiniz . İşte ozaman bot değil bir insan olduğunuzu hatırlarsınız belki.
Usta, bu seni ağır şekilde eleştiren tipler ile İsraillilerin ortak bir noktası var, bunlar kendilerini seçilmiş görür, rasyonel bir argümanları yoktur, her haltı yer, ama sığ ideolojik diskurla kafalarının dikine giderler. Aynı pantolonun laciverti affedersiniz
Bahadırhan Hocam kalemine sağlık. Yazın seninle aynı görüşte olan insanların ötesinde birçok farklı görüşten insanla buluşmuş, bu bir artı bence. Yazına gelen yorumlardan gözlemlerim, şunlar müsaadenle paylaşayım, umarım sıkmam seni: -Türkiye'nin en aydın kesimi olduğu iddia eden muhalefette, özelde CHP'de seviye epey düşük. Rasyonellikle alakası olmayan argümanlar, falan tarihte bir haberde, yazıda eleştirdiğiniz kişiler yazında geçmediği halde onu da araya sıkıştırma fanatikliği ve sığlığı, "doğru nedir?" amacıyla gerçeği arama değil de sığ bir ideolojik önkabulle ve birikimle saldırmak. - Atatürk ve Cumhuriyet vurguları dikkatimi çekti. Ben alakayı anlamadım, herkesin aslında burada en büyük değeri kendi egosu, ama Atatürk, Cumhuriyet... kılıf diye gördüm. Ayrıca biz Türküz ve evet Atatürk, Türk Tarihi'nde iradesi ve yaptıkları önemli bir yere sahiptir. Ama ondan önce de Türkler yaşamıştır ve umarım daha büyük Türkler de yaşayacaktır. "Kişiler ölümlü, değerler ise ölümsüzdür."
Tamamen haklısın Bahadırhan. İt sorununu çözmenin yolu onları Çin'e ihraç etmektir. Malum, adamlar köpek eti dahil ne bulursa yer. Üstelik para da kazanırız. Kedileri de İtalya'ya gönderebiliriz. Bayılırlar kedi etine. Şaka bir yana, işin bu noktaya kadar gelmesinin tek suçlusu her şeyde olduğu gibi yine AKP iktidarıdır. Sokak hayvanlarını sokağa bırakanları tespit edip, bunların her birine 1 milyon TL ceza keseceksin. Bunların bu kadar çoğalmasının sebebi, sözde hayvan severlerdir. Çocukları oynasın diye oyuncak olarak aldıkları itleri, bir süre sonra bakamayıp sokağa bırakanların, bu sorumluluğu yüklenmesi gerekir. Şimdi sözde hayvan severler, toplanın ve bu itleri kimler sokağa bırakmış gidip tek tek tespit edin. Buradan toplanan parayla da bunları kısırlaştırın. İşte bunu yaptığınız zaman gerçekten hayvan sever misiniz, yoksa yaygara sever misiniz ortaya çıkar !!
"Kim Bu Bahadırhan?" Nedir derdi köpeklerle, hayvanseverlerle, Almanların dinine iman ettiğini yazdığı Ekrem Başkanla, sürekli haberlerde eleştirdiği Özgğr Başkanla, ulusalcılarla Kemalistlerle, solcularla, insan onurunu yüce tutanlarla. Yoksa yazıda atıf yaptığı Atatürk düşmanı Rıza Nur'un evlatlığı Nihal Atsız'a duyduğu sempati mi sebep? Böyle yobaz insanlarla aynı havayı solumaktan ar ediyorum, bir de bunlar güya muhalif, hadi oradan CHP'yi, Atatürkçüleri eleştiren bir insan değil muhalif iktidarın maşasıdır, trolüdür. Hadi yayınlayın da görelim demokratlığınızı
Sevgili Bahadırhan, yine mi bu geri kafalı saçmalıklar? Sokak hayvanlarına yardım edenleri aşağılamakka mı meşgulsün? Atatürk'ün aydınlık Türkiyesinde senin bu karanlık zihmiyetine yer yok! Biz Atatürkçüler, insan ve hayvan haklarını savunuruz. Senin gibi dar görüşlüler bunu anlayamaz tabii, neden bu kadar sinirlisin? Evcil hayvan sahiplerine "parazitik" diyerek aşağılamak senin seviyeni gösteriyor. Atatürk'ün mirasına layık olmak, hem insanı hem hayvanı sevmeyi gerektirir. Bizler, sokak hayvanlarına da sahip çıkarız, çünkü bu, medeni olmanın gereğidir. Sonuç olarak, senin dar ve nefret dolu dünyanla bizim merhamet dolu, Atatürk'ün izinde ilerleyen gençlşk asla örtüşmeyecek. Bizler hayvan ve insan haklarını savunmaya devam edeceğiz. Senin gibi bağnaz insanların anlaması zor tabii. Bilmem boşuna mı yazdım, yayınlamaya cesaret edebilecek misiniz, ama tarihe not düşmk istedim
Köpekten kaçarken çocuğunun üzerinden kamyon geçti mi hiç? Zannederim dilinden düşürmediğin Atatürk senin de uyutulmanı teklif ederdi.
Ahh... Hayvan haklarını küçümsemek içii Kipling ve ırkçı Atsız’ı kullanmanız tam anlamıyla zavalllılık. Parazitizmle insan-hayvan ilişkisini açıklamak ne kadar insaf yoksunu olduğunuzu gösteriyor. TamgaTürk'ün yardımlarını överken sokak hayvanlarına yapılan yardımları küçümsemeniz, çareszce kendinizi öne çıkarmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Atatürk gibi büyük bir liderin izinde yürüyen Ekrem İmamoğlu’nu her fırsatta açık arar gibi haber ve yazılarınızda eleştirmeniz ise, onun toplumsal barış ve dayanışma adına yaptığı çabaları görmezden gelmenizin ideolojik körlüğünüzden kaynaklanıyor. İmamoğlu’nun İstanbul'da hayvan haklarına ve insan haklarına verdiği önem sizin dar kafalılığınızı ve sevgisizliğinizi bir kez daha ortaya koyuyor. Eğer gerçekten demokratikseniz bu yorumumu yayınlarsınız. Ama görünen o ki, demokrasi sizin gibi dar görüşlüler için sadece bir laftan ibaret.
bu işin bir de tokatlama , vurgun , keriz söğüşlme boyutu da var yardım paraları ile kendisine villa alan, koko partisi veren, estetik yaptıran tiplerde var emeksiz zengin oluyor it dilendirip istismar ederek
Sn. Dinçaslan'ın "Kim Bu Köpekçiler?" yazısını okurken açıkçası bir CHP seçmeni olarak sinirlerim tepeme çıktı! Bu kadar empati yoksunu, dar görüşlü ve hayvan düşmanı bir yazı olamaz. Atatürk'ün izinden giden biz yurttaşlar, insan ve hayvan sevgisini ayırt etmeden savunmalıyız. Ekrem İmamoğlu'nun vizyonuyla İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz projeleri görmezden gelmek, sadece cehalet göstergesidir. Dinçaslan, hayvanlara duyulan sevgiyi parazitik olarak nitelendirerek bilim, psikoloji, empatiyi anlamamış. Bunlar onun dünyasında yer bulamıyor anlaşılan. Bizler, Atatürk’ün "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine bağlıyız ve hayvan haklarını da insan hakları kadar önemli buluyoruz. Eğer gerçekten demokratik bir siteniz varsa, bu eleştiriyi yayınlama cesaretini gösterirsiniz. Yoksa ne kadar taraflı ve sığ olduğunuzu tüm dünya görsün. Demokrasiye inandığınızı kanıtlayın, yayınlayın bu yazıyı! Tabii, cesaretiniz varsa!
Bartu Özdündar isimli profilin, Tamga Türk yazarları tarafından, kendi görüşlerini kanıtlamak için uydurulmuş bir profil olduğunu düşünüyorum. Yazıda tarif edilenlere harfi harfine bu kadar uymasının başka bir açıklaması olamaz :)
Hayatımda bu kadar boş bir yorum okumadım, dört tarafı çevrili, güvenlikli sitelerde oturup özel şoförle çocuğu okula giden ailelerin çocukları neden Türk vatandaşlarının sokaklarda çektikleri görmez? Hangi medeni ülkede başıboş hayvan sokakta dolaşıyor, bu her yerde yasak? Sizin için insanların zerre kadar değeri var mı, yazıyı hangi kafa ile okudunuz?
ATATÜRK de başıboş sokak köpeklerinin itlafını yayınladığı tamim ile istemiştir, rasyonel çözüm budur ,kaldı ki avrupa ,amerika, rusya da böyle yapıyor,insanlar parçalanarak ölüyor, trafik kazası geçiriyor köpekler yüzünden bunları hiç görmüyor musunuz?
Lafı bu kadar uzatıp kendinizce bulduğun dayanak noktaları ne yazık ki çok isabetsiz. Bu canlılar etkin ve düzenli kısırlaştırılmadığı için çoğalıyorlar. Siz tahminimce günde belkide 3 öğün besleniyor sunuzdur. Sokak canlıları günde en fazla bir oda şanslılarsa. Tepelerinde bir çatıda yok. Bunların hepsine sahip insanların bunu da düşünmesi gerekir. Ayrıca hastalıkta çabası. Bu zor bir yaşam. Yazınızda bu konun nasıl iyileştirleceği hakkında bir öneride göremedim. Köpekçi tabiri de özünde küçümseyici bir yaklaşım. Bunun yerine vicdan sahibi demek daha doğru olur kanısındayım. Son olarak insana ve diğer canlılara yardım elimizi hep birlikte uzatmamız gerekir imkanlarımız dahilinde. Lütfen sadece vicdan.
Yine hiçbir rasyonellik içermeyen, duygu sömürüsü ve demagoji üzerine yapılmış bir yorum. Tam da yazıda bahsedildiği gibi. Bu profillerin TamgaTürk tarafından üretilmediğine emin miyiz? :)