Düşünür dururum: Sair tanınmış figüre bir eleştiri getirecek olsanız (hatta tanınmamış figürlere bile) amigolarından bu lafı duyarsınız: "Falanca milliyetçiliğe hizmetinin zekatını verse şöyle şöyle olur." Pekala bu hizmet nedir? Milliyetçiliğe nasıl hizmet edilir?
Herhalde milliyetçiliğin hedeflerine yaklaşmasını sağlayacak eylemlerle ve yeni milliyetçiler yaratmakla olur bu. İlki için esaslı bir meselemiz var: Milliyetçiliğin hedefleri belli değildir. Milliyetçiler iktidara geldiler ve AKP'den farksız bir yönetim sergiliyorlar diyelim. Bu milliyetçiliğin hedefi midir? Yani salt iktidar yolunda siyasi kazanımlar elde etmiş olmak milliyetçiliğe hizmet sayılır mı? Bence bu sorunun cevabı koca bir hayır: Milliyetçilik bir ideolojiyse, hem nasıl bir iktidar manzarası çizeceğini tespit etmelidir, hem de o yolda hangi usul ve araçlar meşrudur, hangileri değildir, bunları net bir şekilde ortaya koymalıdır. Hülasa, milliyetçi söylemlerle siyaset yapmış olmak, bunu uzun süre yapmış olmak tek başına "milliyetçiliğe hizmet" sayılamaz, bu siyaseti nasıl yaptığınız ne kadar süredir yaptığınızdan daha önemlidir.
İkinci maddede ise çok daha sorunluyuz: Kimse yeni milliyetçiler yaratmıyor. İnsanlar kendi imkanlarıyla milliyetçi oluyorlar. Epey uzun bir süredir devletin politikası da bu yönde: Milliyetçiliği zihinden omuriliğe indirdiler. Salt bir reflekse dönüştü: Etkili fakat iptidai. En fazla "ye, saldır, kaç" gibi komutları algılayabilen bir zihin seviyesi. Okulda, çarşıda, sohbette, camide duyduklarından şöyle böyle, hiç değilse adı milliyetçi olan bir tutumu toplumun belli bir seviyesi sürekli benimsiyor. Bu da güvenlik sözkonusu olduğunda, yahut birileri öldürülmeli, birileri linç edilmeliyse yeterli oluyor. Ötesi devlet için de tehlikelidir: Bu kadar ciddi bir güç sürüngenlikle iktifa etmez de iradesini kazanır ve talepkar hale gelirse, arkadaşına ihale vermek, yandaşını işe almak, gerizekalı yeğenine makam kazandırmak imkansızlaşır. Zira milliyetçilik her şeyden evvel faydacıdır, millete faydası olmayan bir işi herhangi bir ahlak yasasının yahut kanunun zorlayabileceğinden çok daha etkili bir mekanizmayla engeller.
Birinci mesele ikincisiyle burada etkileşime giriyor: Toplumun zaten belli bir kesimi hiç çaba göstermeksizin milliyetçi oluyor, bunlar da hemen her seçimde birilerini vekil, bakan yapabiliyor. Milliyetçi siyasetçinin birincil gündemi budur. Var olan ve epey eksik, kusurlu, hatta hastalıklı ve muzır milliyetçiliğe dokun, yalakalık yap ve hazır kurulmuş çarkın dişlilerine uy, ekmeğini kazan. Milliyetçiliğin bu kadar geçer akçe olmasına rağmen hem "muktedir" olamamasının, hem de güya milliyetçiliğini yaptığı millete sürekli zarar vermesinin kök nedeni budur.
Bir önceki yazımda yaptığım çağrıya gelen -epey fazla ve çoğu ufuk açıcı- yorumlardan sonra bunu düşündüm: Parti kuracak imkanımız yok. Büyük finansman gerektiren işlerin altından kalkamayacağımız açık. (TamgaTürk'ü dahi Aralık ayından sonra bazal metabolizmaya geçireceğiz. Bütün param, bütün birikimim tükendi ve okur kitlemizin kıymetli desteği de maalesef devam etmemize yetmiyor.) Ancak bu siyaset döngüsüne çomak sokabiliriz. Zira milliyetçiliğin yukarıda bahsedilen çarkın dışında bir temsili bulunmuyor, bu temsili üstlenmek siyasi bir güç yaratacaktır. Üstelik şu kadar yıllık örgütlü çalışmamız (evet, ben ve dostlarım hep örgütlü hareket ettik. Bağımızı hiç koparmadık, çocuk denecek yaşta başladığımız çalışmaların hala filiz verdiğini görmekle de iftihar ediyoruz.) neticesinde gördük ki, "yeni milliyetçiler yaratan" yegane cevher bizdedir. Doğuştan (sosyo-ekonomik nedenler vs) yukarıda bahsedilen "muzır milliyetçilik" içine doğması kader olanlar haricindeki nişlerden milliyetçiler yaratabilen yalnızca biz varız.
Bu kıymetin üzerine gitmek gerekiyor. Bu kıymet kimimizi yazar yaptı, kimimizi parti yöneticisi, kimimizi sosyal medya fenomeni. Yıllardır Weber'den alıntılar dururum: Toplumu para, makam ve şöhret üzerinden şekillendirebilirsiniz. Paramız ve makamımız yoksa dahi, şöhretin ne kadar etkili olabileceğini henüz yeterince keşfetmiş değiliz. "Doğru örgütlenme modeli"ni tespit edip bireysel çabaları birbirine çarpan etkisi yapacakları bir çerçeveye oturttuğumuzda, bütün siyasi partiler bizimle masaya oturmak zorundadır: O zaman dayatacağımız talepler üç buçuk teröristin sınırlı varlığıyla kurduğu "uzlaşmaz azınlığın tahakkümü"nü ciddi şekilde taciz edecektir.
Şimdilik düşüncelerim böyle, bir hafta sonra toplantı formatını tespit edip duyuracağım.
M. Bahadırhan Dinçaslan