Tarihi siyasetçilere bırakmanın tuhaf sonuçlarını, Türkiye'de gördüğümüz gibi uluslar arası alanda da görüyoruz. Bunun son örneği Fransa'da yaşandı ve Fransa, "Ermeni Soykırımı yoktur" demeyi suç kabul etti. Senatonun ve Cumhurbaşkanının onayı ile birlikte, yasaya göre bir zat-ı muhterem "Ermeni Soykırımı yoktur" dediği vakit tutuklanacak. Eğer muhatap devlet böyle bir iddiayı kabul etmiyorsa, olayı yaşanmış iddia etmek art niyet göstergesidir. İspatlanmamış her iddia, isterse bütün yasalar bunu gerçek kabul etsin iddia olarak kalmayı sürdürecektir.
Ermeni Soykırımı, "Dünya yuvarlaktır" veya "Tarihte Napolyon diye bir adam vardır" gibi bir gerçeklik değildir. Bir iddiadır. Çıkıp bir bilgin, "Dünya tarihinde Napolyon diye bir lider çıkmamıştır. Atatürk diye bir kişi de Selanik'te doğmamıştır" derse bu sözlere gülünür. Ama "Sultan Abdülaziz intihar etmemiştir, öldürülmüştür" derse bu söz dikkate alınır ve değerlendirilir. Çünkü bu mesele kesinleşmiş bir mesele değildir ve tartışmaya açıktır. 1915 meselesi de bunun gibidir. İddialar ispatlanamamış, dönemin koşulları, basın yayın kuruluşlarının yetersizliği ve sair sebeplerle de doğruluğunun ispatı mümkün değildir. Soykırım iddiaları da ispatı mümkün olmadığı için hep iddia olarak kalacak hatta ispatlanamadığı için "yanlış bilgi" olarak kalacaktır.
İspatlanmış bir gerçeklik ile devam edelim. Dönemin Türk sadrazamı Talat Paşa, istifası akabinde gittiği Almanya'da bir Ermeni tarafından sırtından kurşunlanmış ve öldürülmüştür. Ermeni katil cinayeti itiraf etmiş, kısa bir süre sonra da bir oldubitti ile hapisten çıkarılmıştır. Günümüze kadar devam eden Türk diplomatlara yapılan suikastlar, Hocalı Katliamı gibi olayların öncüsü sayılabilecek bu olay, Ermeni katliamcıların meşhur listesine dayanır. Listenin ilk sırasında yer alan Talat Paşa bu katliam silsilesinin de ilk halkası olmuştur. Elbette Talat Paşa'nın bu listenin ilk sırasında olmasının bir sebebi vardır. Talat Paşa 24 Nisan 1915'te gönderdiği telgraf nedeniyle "Ermeni Tehciri"nin baş sorumlusu olarak görülmektedir. Yanılgının aksine Ermeniler, olayların sorumlusu olarak Enver Paşa ve Cemal Paşa'yı değil, Talat Paşa'yı baş sorumlu kabul ederler. İşte Talat Paşa'dan "intikam" alma istekleri de onun Türkiye'yi terk etmesi ile başlar.
Türkiye'yi terk eden Talat, Cemal, Enver ve Dr. Nazım hakkında ilk idam kararı 1919 yılında gıyaplarında Türkiye'de verilmişti. Elbette Dr. Nazım dışında hiçbiri Türkiye'ye bir daha dönemedikleri için bu kararlar gerçekleşmedi. Doktor Nazım da İzmir Suikastından sorumlu görülerek idam edildi.
Talat Paşa meselesine geri dönelim...
Talat Paşa, Solomon Tehleryan isimli bir Ermeni suikastçı tarafından 15 Mart 1921'de sokak ortasında ve başının arka kısmından vurularak öldürülmüştür. Cenaze töreni merhumun evinin bahçesinde yapılmış, naaşı da 1943 yılında Türkiye'ye getirilmiştir. 2 Haziran 1921'de katil Tehleryan yargılanmış, Alman adaletinin garip bir mahkeme kararı ile serbest bırakılmıştır. Üstelik katil "Almanya'ya Talat Paşa'yı öldürmek için geldim" demesine rağmen... Bu konunun detaylı bilgileri için Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in "Üç Jöntürk'ün Ölümü" adlı eseri okunmalıdır...
Ne dersiniz... Sonucu kesinleşmiş bir gerçeklik ve serbest bırakılan bir katil... Bir Fail-i Malum Talat Paşa ve katil Tehleryan... Bu olay elbette bir özür ile geçiştirilemez ama biliniz ki tarih sayfaları bunun gibi epey fazla Avrupa skandalları ile doludur.
Kağan Bahadır Küçükalcan
Küçükalcan'ın 'Bir Fail-i Malum: Talat Paşa' başlıklı yazısı ilk olarak 25.12.2011 tarihinde yazarport.com adresinde yayımlanmıştır.