Hikâye edebiyattan çıkıp günlük hayata uzanan çok önemli ve kıymetli bir mefhum. Başlı başına bir edebî tür olmasının başında diğer edebî türlerin de muhtevasını oluşturan hikâyedir. Hikâye, okuyanı içine çekebilir ve çektikten sonra artık o hikâyeye dâhil eder. Okuyucu, kahramanlardan biri gibi hisseder, çoğu zaman kendini kahramanla özdeşleştirir. başaramadıklarını başaran birinin bedeninde olmak ister, ruhuyla bütünleşmek ister.
Hikâye edebiyattan ekonomiye uzanabilir, borsadaki hisseler için "İyi/güzel hikâyesi var." denir mesela ve halka arzdan sonra hikâyesi onun değerini artırır, elini güçlendirir. Belli bir noktaya gelince hikâye biraz unutulur gibi olur ama eskiler yenilere ara ara hatırlatır. Bu durum siyasette de böyledir.
Bir gün Osmanlı Hanedanı damatlarından biri, Sadrazam Talât Paşa'dan makam ister, Talât Paşa damada "Tecrübeniz nedir?" diye sorar, cevaben tecrübesi olmadığını öğrenir. Damat sorar: "Efendim, siz de tecrübesizdiniz ama şimdi sadrazamsınız, bu nasıl olur?" Talât Paşa der ki: "Ben ihtilâl yaptım." Yani onu o makama getiren, elini güçlendiren, arkasında kalabalığı toplayan hatta belli noktalarda ölümü göze almış taraftarları vardı. Bu bütün, onun hikâyesidir.
Hikâyenin büyüklüğü, hikâye sahibin hükmünün, gücünün ve kredisinin büyüklüğüne denktir. Günümüz Türkiye'nde bu büyüklüğe sahip olan Erdoğan vardır. Biz ne kadar şüpheyle yaklaşsak da kendi kitlesinin gözünde Şahnâme kahramanı Zal oğlu Rüstem'in maceralarına denk bir hikâyesi vardır. Girdiği bütün seçimleri kazanmasını, istediği bütün siyasî hamleleri deneyebilmesini sağlayan da budur. Artık seven sevmeyen herkes bildiği için Erdoğan'ın hikâyesini anlatmaya lüzum görmüyorum.
Birkaç sene öncesine kadar bütün dünyayı kasıp kavuran Taht Oyunları dizisinin berbat finalinde siyasetteki hikâyeye yönelik çok önemli bir anekdot vardı. Tyron Lannister, Yedi Krallık'ın kralının neden Brandon Stark olması gerektiği sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Bizi bir arada tutan asıl şey güçlü hikâyelerdir." Hikâyenin gücü, yüksek çekim gücüne sahip bir mıknatıs gibi, kendisiyle ilgili olanları tamamen bağlar veya başka tarafa gitmelerine izin vermez. Türk siyaset terazisinin bir kefesini ağır bastıran, diğer kefenin hikâyesiz oluşudur.
İnsanlar içten içe, sohbet arasında veya bağıra çağıra soruyor: "Yahu bunca yolsuzluk, adaletsizlik, ekonomik kriz ve deprem oldu. AKP nasıl hâlâ kazanıyor?" Yahut Altılı Masa neden hâlâ ipi göğüsleyemedi? Neden rahat kazanır denilemiyordu? Bu soruların cevabı hikâyesizlikte veya hikâyeyi anlatamamakta yatıyor. Masanın bir araya gelişinde bir hikâye yok hatta muhtemel hikâyelere zarar verecek isimler var; hikâyenin kötü kahramanları var. Bir Alevî için Madımak Katliamı yaşandığı sırada Sivas belediye başkanı olan Temel Karamollaoğlu'nun hikâyedeki yeri, Fangorn ormanını yakan Saruman'a denktir. Suriye'de mezhep savaşı çıkartan Ahmet Davutoğlu'nun yeri de bir ihtimal Witch King olabilir.
Masada hikâyesi olan tek bileşen İYİ Parti. Akşener'in MHP kongresini kazanıp hukuk katliamıyla makamı alamaması, üstüne yeni parti kurması ve yeni partinin Cumhur İttifakı tarafından 2018 Genel Seçimi'ne girmesinin engellenmesi, halkımızın teveccüh gösterdiği mağduriyet hikâyesi tarzındaydı ama İYİ Parti ve Akşener, zor olanı göze alıp 2018 Genel Seçimi'ni feda edip bu mağduriyeti (hikâyeyi) büyüterek 2023'e taşıyamadı. Bana göre Akşener burada CHP'yle bir araya gelmeyip beş seneyi feda edebilseydi ve bu süre zarfında Anadolu ve İstanbul'da sıkı çalışabilseydi İYİ Parti şu an siyaset sahnesindeki en büyük aktör olabilirdi. Bu olmayıp bir de üstüne "Ömer'in Yolu" ve benzeri ideolojik savrulmalara girerek vitrin kurmaylarından bazılarını kaybedince hikâyesini de kaybetti.
Aday konusuna gelince, masa paydaşları bünyesinde güncel hikâyeye sahip tek isim Ekrem İmamoğlu'ydu. 2019 Yerel Seçimleri'nde kazandığı seçimin yeniletilmesi, 14 Aralık'ta siyasî yasak getirilmesi, Anadolu'da köşe bucak anlatılacak bir mağduriyet hikâyesiydi. Kısmen İç Anadolu'da çok talep görmeyip onun dışında Türkiye'nin her yerinde kitleleri çekebilirdi. Üstelik Masa'nın elinde, mağdur olmuş ama ezik hâle gelmemiş bir isim olarak duruyordu. "Hak yemem, hakkımı da yedirmem" tavrı Anadolu'nun efe hikâyelerine benziyordu. Meral Hanım bu hikâyeyi görmüştü; zaten görmemek için derin strateji kitapları filan yazmak gerekiyor. Fakat bu manzara partisi tarafından kenara itildi ve başka hesaplara girildi.
Masa'nın adayı Kılıçdaroğlu'nun bir hikâyesi var mı? Bence yok hatta hikâyesi olmasını geçtim, selefinin yerine özel hayatı ihlal eden bir kaset skandalından sonra gelmesi, olaya dahli var veya yok fark etmeksizin hanesine eksi yazıyor. Bunun dışında Türkiye'nin kader seçimi olan 2010 Referandumu'nda oy kullanamaması, gittiği bir köyde dayak yemesi gibi hadiseler maalesef "hikâyemizin kahramanı" olma imajını inanılmaz derecede zedeliyor. Masa Kılıçdaroğlu'nun adaylığını öne sürerek bir senenin sonunda millete Gerizler Başından Hoplayamadım türküsündeki gibi bir başarısızlık hikâyesi verdi. Lütfen açın dinleyin. Böyle efe mi olur?
Ben hep şunu söylerdim.Biri kalkıp Türk sağını araştırmak isterse, hiç siyasi tarihi inceleyip belge toplanmasına gerek yok. İyi partiye baksın yeter. Derdim. Hikaye diyorsunya işte hikayesi bu. Eski hikaye.