Neredeyse bir buçuk sene sonra eğitimle ilgili “Kara Pıtraklar Ülkesinde” adlı yazı dizime devam ediyorum. Bu yazıda, eğitimden toplumun geneline uzanan bir ahlak krizi hâline gelen kopyayı ele alacağım.
Ahlak kelimesi Arapça “hulk” kökünden gelir ve “yaratılış, tabiat, huy” gibi anlamlara sahiptir. Kelime aslında iyi ve kötü huyları ifade ederken zaman içerisinde sadece iyi huylara işaret eden bir anlam iyileşmesi yaşar. Ahlak, sadece cinsellikle ilgili konularda değil, ferdî ve içtimaî her noktada yer alan, farklı türlere ayrılan bir kavramdır. Cinsel ahlak, iş ahlakı, akademik ahlak, toplu taşıma ahlakı vs. Bunların tamamı ailede doğup, eğitim kurumlarında şekillenen genel ahlakı meydana getirir. Ancak bugün gelinen noktada Türk milleti büsbütün ahlaksız diyemesek de belli ahlak türlerinde sıkıntı var, bunun en önemli sebeplerinden biri de eğitimi baştan aşağı sarmış olan kopyadır.
Öğrenci henüz ilkokula başladığında, öğretmenin kendisine verdiği ödevleri ebeveynine hazırlatarak kopyaya karşı hissizleşiyor. Başkasına ödev hazırlatma konseptine bir de anne baba dâhil olunca, çocuğun aklında kopya çekmenin ahlaksızca bir hareket olduğuna dair şek ve şüphe kalmıyor. Bu yol, sınavlarda kopya çekme ve bundan fayda sağlama şeklinde devam ediyor. Hatta yolun sonu öyle bir yere çıkıyor ki, öğrenciler kimin daha iyi kopya çektiğine dair kendilerini öven tartışmalara tutuşabiliyor.
Eğitim hayatı boyunca kopya çekmeyi normalleştiren öğrenci, iş hayatına atıldığında bunu işine yansıtıyor. Pideciyse kıyma harcına karışımda olmaması gereken malzeme karıştırıyor, tamirciyse on dakikalık basit bir problemi abartıp faturayı kabartıyor, pazarcıysa çürük meyve sebze satıyor, müteahhitse malzemeden çalıyor, mühendisse buna göz yumuyor, akademisyense intihal ediyor, bürokratsa rüşvet alıyor, siyasetçiyse kirli pazarlıklara giriyor vs. Bundan dolayı iş ahlakı bozuluyor ve kimse aldığı hizmetten memnun kalamıyor. Hepimiz, kendi işimize ahlaklı yaklaşmamamıza rağmen, bir başka hizmeti alırken dürüstlük bekliyoruz ancak olmuyor. Olması da mümkün değil.
Ben eğitimdeki kopya çekme probleminin, iş hayatında bu ahlaksızlıkları artırdığı kanaatindeyim. Bununla ilgili bir araştırma var mı bilmiyorum ama kesinlikle derinlikli bir tez çalışmasını hak eden bir mesele. Öyleyse bu problem nasıl çözülebilir? Öğretmenler eliyle mi? Bakın size başımdan geçen acı bir hatırayı anlatayım.
Malum, öğretmenlerin artık kariyer basamakları var ve devlette on yıl çalışan öğretmen “uzman”, yirmi yıl çalışan “başöğretmen” unvanı alıyor. Geçen yıl bunun sınavında vazifelendirildim, başöğretmenlik sınavına girecek öğretmenlerin salonunda gözetmen oldum. Orada elli yaşını aşkın öğretmenler vardı ve sınavın nihayetinde başöğretmenlik payesini alacaklardı. Sınav başladıktan birkaç dakika sonra kopya çekmeye çalıştılar ve buna son vermeleri konusunda uyardığımda bana sitem ettiler. Bakın başöğretmen gibi sembolik de bir anlamı olan unvan, bu tıynette insanlar tarafından elde edilebiliyor. Başöğretmen denilen eğitimciler en kıdemli ve muteberleri bu hâldeyken öğrenciye ne denilebilir? Mevzu şuna dönüyor:
Neşe ümit ettiğin sagar da senden gamlıdır
Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan
Eğer bir gün ülkemizde bu eğitimde ciddi bir reform olursa üzerinden durulması gereken en önemli unsurlardan biri budur. Çünkü toplumdaki ahlaksızlığın can damarı kopya meselesinde atıyor.