Geçenlerde Corona yüzünden değil ama Corona'ya insanların verdiği saçma, abartılı, cahilce ve hatta neredeyse barbarca tepkiler yüzünden sinirleri laçkalaşan bir arkadaşa "Tutunamayanlar" okumasını önerdim.
Selim Işık, insanları hak ettiklerinden fazla, hatta kendilerinden bile fazla ciddiye alıp, sonunda "yorulan" bir adamdı. İnsanların kızgınlıklarını, sevgilerini, hayallerini, planlarını, tespitlerini abartarak, sözün şehvetine kapılarak söylemelerini fazla ciddiye alır, insanların her sözünün arkasının dolu olduğunu zannetmiş, buna güvenmiş, bunun üzerine bir hayat kurmuştu. Seviyorum diyenlerin gerçekten sevdiğine, devrim çığlığı atanların gerçekten bir devrim "olabileceklerine" inanmıştı. Sonuçta da büyük hayal kırıklıkları yaşamıştı.
Oysa insanlar, hele de bugünkü insanlar sizin onları ciddiye aldığınız kadar ciddiye almazlar kendilerini, söyleyip geçerler, beş dakika sonra unuturlar. Bazıları ettiği lafın ağırlığını anlayacak kadar zeki değildir, bazıları lafının ucunun nereye vardığını göremez veya umursamaz, bazıları da ilgi çekmek için gerçekte inanmadığı şeyleri bile söylemekten kaçınmaz. Neticede insan kısım kısım, yer damar damardır ve "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz"...
Bunu ilk defa ve bütün şiddetiyle, bütün vahametiyle Gezi Olayları sırasında gördük. Sosyal medya kullanıcılarından iş yerinde, otobüste, aile toplantısında karşımıza çıkan insanlara kadar neredeyse herkes akıl sağlığımıza kast etmiş gibiydi: (1) Bir kısmı bütün bu olup bitenlerin daha önce bir benzeri yaşanmadığı için altında derin, ispatlanamaz ama kesinlikle var olan bir komplo arıyordu, (2) bir kısmı tüm olup bitenlerin gereksizliğinden, bu kadar büyütülecek bir şey olmadığından, alt tarafı bir AVM daha yapılacağından dem vuruyordu, (3) Bir kısmı da, en tehlikeli olanlar bunlardı, köpürtmeye niyetliydi, X meydanında polisin gerçek mermi kullandığını, sokakların cesetlerle dolu olduğunu utanmadan paylaşıyordu. Gezi’den sonra da bu çılgınlık hiç değişmedi, sokaklarda bombalar patladığında, 15 Temmuz sırasında tüm amatörler profesyonelleşti, amatör troller işinin erbabı oldu.
Bu insanların psikolojilerini açıklamaya yetecek kadar bilgi sahibi değilim, zaten çok da gerek yok. Ama hepsi de birbirinden tehlikeli, orası kesin. İlk grup dünyanın non-lineer, raslantısal, yeri geldiğinde mantıksız yanını görmezden geliyor, her şeyi bir etki-tepki düzeyine indirmedikçe rahat edemiyor. İkinci grup 14 Mayıs 1919’da Atatürk’e “Ya Samsun’a gideceksin de ne olacak, ne değişecek? Koskoca padişah halledememiş. Otur oturduğun yerde” diyenlerin torunları. İnsana da, insanlığa da güvenleri yok. “Eyyamgüder”ler. Son gruba ise bir süredir trol diyoruz, ayrıca tanımlamaya gerek yok.
Bu insanlar zamanınızı, enerjinizi, dikkatinizi, umudunuzu emerek beslenir gibiler. Bunu neden yapıyorlar, ilgiye neden bu kadar muhtaçlar, o da beni aşar. Madem ben bu sitede praksis’i, oportünizmi, pragmatizmi temsil ediyorum (nasıl kendi kendime yetki verdiysem artık) size onlardan nasıl kurtulacağınızı söyleyebilirim. Zaten bir sır değil bu. Onları gereğinden fazla ciddiye almayın!
Çünkü ciddiye almak bu çağda bir insana verilebilecek en değerli hediyedir! Bir insanı dinlemek, dediklerini geçiştirmek yerine düşünmek, ona hak vermek veya fikrini değiştirmek için ikna etmeye çalışmak, kısacası zaman ve emek harcamaktır ciddiye almak. Hayat bu ayrıcalığı her karşımıza çıkana sunabileceğimiz kadar uzun, enerjimiz de o kadar sınırsız değil.
Facebook'ta, Twitter'da taymlaynınıza düşen veya hayatta karşınıza çıkan trollere, yalan haber yayanlara, abartanlara, nefret kusanlara, bilgisi olmadan teşhis koyanlara, saçma sapan konuşanlara hayat enerjinizden çok fazla bir miktarı heba etmeyin lütfen! Gerekiyorsa hak ettikleri cevabı verin, içiniz istemiyorsa bloke edin veya sessize alın, ama geceleri uykunuzu kaçırmalarına izin vermeyin, karamsarlığa düşmeyin. Lafı eden kişi yazdıktan sonra unutmuştur bile, ya da gerçekten dangalak ile cahil kırmasıdır ve ne yapsanız fikri değişmeyecektir. Neden bilmiyorum ama en çok istediği şey ciddiye alınmaktır, söylediklerine inanılmasıdır, bunu ondan esirgeyin.
Boş verin demiyorum, içinize işlemesine izin vermeyin diyorum kısacası. Bu tiplerle uğraşmamak, onlara laf yetiştirmemek, onları yok saymak hiç de kötülüğün galip gelmesi, cehaletin ve paçozluğun işgali değildir. Onları savaşarak yok edemezsiniz, ama onlara istedikleri düzeyde önem vermeyerek güçlerini azaltabilirsiniz.
Unutmayın ki sesi çok ve çirkin çıkan her trole karşılık işini yapan ve sadece mırıldanan yüzlerce iyi insan var. Çevrenize bakın, onları siz de göreceksiniz! Hele de bu Corona günlerinde sistem onların sırtında ayakta duruyor. Onları fark ve takdir edin, onları ciddiye alın, olabiliyorsanız onlardan biri olun. Alacaksanız onları ciddiye alın!
Erkin Çam