Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortaya attığı ‘’128 Milyar Dolar Nerede?’’ meselesi aslında Merkez Bankasının son iki yılda azalan rezervlerinin toplamını gösteriyor. Rezervlerdeki azalma daha fazla olmasına rağmen “128 Milyar Dolar” artık simgesel olarak akıllara kazındı.
2018’in ikinci yarısında Murat Çetinkaya’nın Merkez Bankası başkanıyken faizleri %24’e çıkarmasının ardından bankalar baskıyla mevduat faizlerini %20’nin üzerine çıkaramamıştı. Enflasyon karşısında mevduat faizlerinin negatif getiri sağlaması yerli mevduat yatırımcısını döviz almaya itti. Bununla birlikte TL’deki değer kaybı hızlandı. 2019 başına geldiğimizde yerel seçimin yaklaşmasıyla kamu bankalarında olağandışı döviz satışları görülmeye başlanmıştı. TL’nin değer kaybı kamu bankalarının sürekli döviz satışlarıyla engellenmeye çalışılıyordu. Kamu bankalarının sattığı bu dövizin kaynağı ise o zamanlar belirsizdi.
Rezervlerdeki düşüşü ilk hesaplayıp kamuyu bilgilendiren kişi, ekonomist Haluk Bürümçekçi olmuş, ben dâhil birçok kişi de farkındalık yaratmıştı. (https://twitter.com/Burumcekci)
2019 başından yerel seçimler bitene kadar yani Haziran 2019’a kadar rezervler yaklaşık 22 Milyar Dolar erimişti. İktidarın iç siyasi emelleri için Merkez Bankası’nın döviz rezervleri satılmıştı. Bu Cumhuriyet tarihimizde bir ilkti. Ayrıca ne 15 Temmuz sonrası ne de Rahip Brunson Krizi sırasında bu yola başvurulmamıştı. Faiz artışları ve açık piyasa işlemleriyle TL’nin değeri korunmaya çalışılmıştı.
PPK (Para Politikaları Kurulu) toplantılarında artık ekonomistler tarafından Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’ya döviz rezervlerindeki eksilmeyle ilgili sorular sorulmaya başlanmasına rağmen soruların hiçbirine net bir cevap gelmemiş ve bu süreçte rezervlerin arka bahçe oyunu ile satıldığı ortaya çıkmıştı.
Yukarıda ekonomist Haluk Bürümçekçi’nin yayınladığı tabloda 2019’un ilk dokuz ayındaki net uluslararası rezervi, reeskont ile alınan dövizi ve BOTAŞ kalemiyle enerji şirketlerine satılan tutarları görüyorsunuz. Swap kalemi ise Merkez Bankası’nın bankalardan ödünç olarak aldığı dövizi gösteriyor. Mevzu ilk olarak 2019 yılında bu tablonun yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştı. Net Uluslararası Rezerv, 2019’un ilk dokuz ayında 34,7 Milyar USD artması gerekirken sadece 5,5 Milyar USD artmış, bir anda 29,2 milyar USD’lik bir açık ortaya çıkmıştı.
Aynı dönemde döviz tevdiat hesaplarındaki artış ise 31.5 Milyar USD olmuştu. Dövize gelen bu talebi karşılayan bankalar bir yerlerden döviz almıştı almasına ama aynı dönemde yabancı girişi neredeyse sıfırdı. Yani piyasada bankalara döviz satan ama bu açık pozisyonunu kapatmak zorunda olmayan bir oyuncu olduğu görülüyordu.
Bu yeni oyuncunun Merkez Bankası olup olmadığını anlamak ise çok zor değil. Merkez Bankası USD satıyorsa karşılığında TL alıyordur. TL aldığı takdirde piyasada TL likiditesi azalır. Bunun önüne geçilmesi ve piyasanın doğru işlemesi için Merkez Bankası’nın piyasayı ekstra fonlaması gerekir. Kısaca Merkez Bankası döviz sattığı bankalara kısa vadeli borç vermek zorundadır. 2019 yılının ilk dokuz ayında Merkez Bankası, bankalara vermesi gereken borçtan daha fazla alacaklı hale gelmiştir. Merkez Bankası’nın 28 Milyar Dolar karşılığında 158 Milyar TL alacaklı olduğu görülüyor.
Satış Nasıl Yapıldı?
Aynı dönemde Merkez Bankasının döviz ihalelerinde bu tutara rastlamıyoruz. Peki bu dövizin satışı nasıl yapıldı? Merkez Bankasının şeffaflığına uymayan arka bahçe kısmı burada başlıyor. Merkez Bankası elindeki dövizleri kamu bankaları aracılığıyla satarken brüt rezervlerdeki düşüşü gizlemek için swap işlemlerine hız veriyor. Böylece bankaların elindeki dövizi borç olarak alıp karşılığında TL veriyor.
Bu sayede satılan USD sanki kasaya geri dönmüş gibi gösterilirken, aldığı dövizi tekrar kamu bankaları aracılığıyla satıp bir döngüye girmiş oluyor.
Yukarıda gördüğünüz tabloda ise 128 Milyar USD’nin 33 Milyar USD’lik kısmının 2019 yılında 95 Milyar USD’lik kısmının ise 2020 yılında eksildiğini görüyoruz. 2019 yılında başlayan ve hükümetin iç siyasette başarı kazanmak uğruna piyasalara savaş açıp arka bahçeden yaptığı döviz satışlarının sonucunda 102 Milyar USD’lik rezerv berhava olmuş durumda. Kalan 25-26 Milyar USD ise reeskontlarla Merkez Bankası’na gelmesi gereken döviz miktarı olarak görülmekte.
Bunun dışında kamu bankalarının USD’nin yükseliş trendini kırmak için kendi kasalarındaki yaklaşık 12 milyar USD’lik satışı var. Tabi bu satışlar da görev zararı olarak hazineye fatura ediliyor. Yani kamunun sırtına binen 140 milyar USD’lik bir açık görüyoruz. İktidar, arka bahçeden yapılan oyunları saklamada başarılı olamadı. Fakat kendinden sonraki iktidar için arka bahçede kazılmış büyük bir çukur bıraktı.
Serhat Başkurt