"Aşk'a Bakışlar" isimli yazımın muhtevasındaki bir soru ile başlasam sanırım daha iyi olacak:
"Neden Romeo ve Juliet, bir Leyla ile Mecnun etmiyor?"
Bu soruya vereceğim her cevap beni muhayyile kapısına çıkardı. Doğu milletlerinin hararetin tesiriyle muhayyilesinin genişlediğini ve idealist bir karaktere büründüğünü daha önce söylemiştim. Bu, realiteden bizi uzaklaştırırken hayalî çizgi ve hatları kendi bilincimizde kusursuzlaştırıyor. Binbir Gece Masalları, Mesnevi, Anadolu ve Orta Doğu mit ve hikâyeleri hep bu hararetin mahsulü bu sebeple. Yalana daha çok tamah ediyor ve ilâhî atıflara daha çok önem veriyoruz. Bunun pekâlâ aşka yansıması nasıl? Şairin, "Ayrılık sevdaya dahil." mısrası ile bu konuya açıklık getireyim:
Kulağınıza fısıldanan ufak bir "Aslında siz yakışırsınız." sözü yahut bir anlık görüp etkilenmenin getirdikleri bizi kısa süreli bir düşünmeye ya da hoşlanmaya götürüyor. Merak ve keşif arzumuz da unutulmamalı elbet.
Gözünüzün önünden bir anlığına geçen bir kadın ya da daha önce tanıdığınız fakat sadece “tanıdık” olmasıyla yetindiğiniz biri, aklınıza bu anlamda düştükten sonra işin içerisine hayal giriyor. Realiteden uzak gelişen bu hayal, görmemekle hız kazanıp büyüyor. O sebeple ayrılık sevdaya dahil. Hayalleriniz onu kusursuzlaştırdıkça siz daha çok merak ediyorsunuz, daha çok merak ettikçe de keşif arzunuz kalbinizi kamçılıyor. Bir aşkın vücudu böyle hayat bulurken, kusursuzu sevme fikri de insana hoş geliyor. Evli çiftlerin hayatı böyle mi fakat? Birbirlerinin en tabii hallerini görüyorlarken, hayalin kusursuzlaştırdığı çizgileri realite bir bir söküp alıyor. Bir yakın dostum demişti: “Hayat bedel ve karşılığı üzerine kuruludur.”
Realitenin sizden söküp aldığı kusursuzluk, aşkı gün gün öldürürken, geriye kalanlar ödediğiniz birtakım bedellerden ibaret… Bu bedeller, zaman ayırmak, para harcamak, birlikte vakit geçirmek, hastalığında belki eşinizin en tabii ihtiyaçlarını görmek gibi aklınıza ne gelirse, adına bedel anlamında ne kazınmışsa onların toplamı. İşte asıl mesele de bu ya? Vuslata ermiş güçlü aşklar, yerini zamanla büyük sevgiye bırakır. Ödediğiniz bedeller, sizin için muhatabınızı değerli kılarken, onu sadece “bir tanıdık” olarak görmeyişiniz de bir zorlu âlemde sevgi basamağına doğru inen ama sıradan herkesi sevmekten de daha yukarıya tırmanan büyülü bir basamak… Aşkın doğması gibi ölmesi de mukadder. Ölen aşklarınız için hayıflanıp yeni sulara yelken açma ihtirasına düşerseniz veya mutlu giden bir birlikteliği sona erdirmeye çalışırsanız, gittiğiniz bir sonraki kapıda da aynı hazin son sizi beklemeye devam edecek. Ömrünüzün sonuna kadar süren bu yorgun gidiştense, aşkın ölümünü kabullenmeli. Zira zaman, harcamaya kıyamayacak kadar değerli ve geri gelmezdir.
Var olana tutunup, bedellerle inşa edilen sevgiyle tanışın. “İstihale” edin…
MEHMET CAN KUYUCU