Durum, kaostan (karmaşa) kozmos (düzen) çıkan günleri andırsa da gidişat onu işaret etmiyor. Dünyada büyük bir çöküşün çanları çalıyor. Yıkım ve kıyametin ayak sesleri, insanları sağır edecek kadar yükseldi, yaklaşıyor. Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayacak gibi toz duman ortalık.
İnsanların, hislerini öldüren katil düzene mecbur edilişleriyle yitirilen değerler, raflarda tozlandı bile. Modern köleliğin en ağır halini yaşarken kendini özgür zanneden şuursuz ve bilinçsiz çoğunluğun kargaşası her musibetin üzerini ustalıkla örtüyor. Herkesin kimliğini ve fikrini özgürce açıklayıp yaşadığı günlerin hasreti yürekleri yaksa da durağanlık sürüyor. Ayrıca hiç kimsenin buna “dur” demek adına parmak kımıldatmaması kadar acı veren başka bir şey yok. Herkes bir “kurtarıcı” bekliyor. Bekliyor ama kurtuluşu organize edecek kimse yok. Yok çünkü artık hiç kimsede cesaretin en ufacık bir kırıntısı bile kalmamış, tükenmiş. Korkaklar evreninin sonu hızla yaklaşıyor.
Gölgelerde yaşamaya alışmış, şeffaflığı unutmuş, karanlık yanları ağır basan insanlar yığını içinde herkes her şeyi diğerlerinden beklerken insanlık bir arpa boyu bile yol alamıyor. Kokuşmuşluk halinden kurtulmak artık olası görünmüyor. Bu durumda kurtuluşu beklemek sadece bir ütopya olabilir ancak.
İnsan, doğal olarak bir toplumun içine doğar. Belirli bir yaşa kadar da onu bu toplumun şekillendirmesine izin verir. Kendini bildiği yaşlara gelince de kendi tercihlerini yapması beklenir. Kişiliği, davranış biçimleri ve seçimleri toplum tarafından belirlenen insanların beyni prangaya vurulmuş demektir ama insanlar bunu çok geç olmadan anlayamadı. İşaret edilen alanda yaşayabilmeyi “özgürlük” sandı insan ve her yerde köle olduğunun ayrımına varamadı. Herkesin birbirini “sağmalık inek” gibi görmesiyle başlayan korku filminde figüran olanların zalimliğine bıraktı kendini sonra insan. Hâlâ bir kurtuluş umudu yok. Olamazdı zaten çünkü kurtuluş, yitirilen değerler ve masumane duyguların yok sayılışının normal kabul edilmesiyle birlikte imkansızlığa gömüleli çok oldu.
Kurtuluş ütopyasının beklenişi ama bunun için hiçbir çaba sarf edilmeyişiyle geldi insan bu günlere. Dünyanın, herkesin kendi evinin önünü süpürmesiyle temizleneceğine dair gerçeği reddeden insan artık bir düşün peşinde savrulmaktan öte bir işe yaramıyor. Bir sonbahar yaprağı gibi dalından kopmuş, bilinçsizce sürükleniyor. Bu sürüklenişte bazen çok büyük yaralar alıyor ya da çevresine onulmaz yaralar veriyor. Kendini kurtarmak için hiçbir şey yapmadan sadece kurtarılmayı bekliyor…
Demet Yener