Unutulan dünyada herkesin unuttuğu biriyim. Adresi yazılmamış bir mektup gibi geldiğim bu dünyada varacağım en son noktanın isimsiz bir mezar taşının dibi olacağını biliyorum. Adı olmayan, anıları olmayan, hayalleri ve hatta umutları bile olmayan biri gibi, kimsenin katılmadığı bir cenazeyle gömecek beni bir hoca bir de mezarcı. Nasıl ki doğduğumdan kimsenin haberi olmadı, öldüğümü de bilmeyecek kimse. Bu dünyadan bir “ben” geçtiği gerçeği, benimle gömülüp benimle yok olacak. Esen rüzgâr okşayacak sadece usulca toprağımı. Yağmurdan yağmura yumuşatacak toprağımı su. Sağımdaki, solumdaki mezarlara okunan dualardan bir iki sözcük belki ulaşacak mezarıma. Yalnızlığım, ölünce de son bulmayacak.
Bu neyin lanetidir bilmiyorum ama koca bir hayat yetmedi “var olabilmeme”. Elimi nereye atsam kuruttum orayı. Yola çıktığım hemen hemen hiçbir işte sona varamadım, başarılı olamadım. Ben hiçbir şekilde var olmayı başaramadım. Başarısızlıklarım etrafımı öyle yoğun şekilde kuşattı ki yolumu bulamadım. Artık hayatımın sonuna yıl saydığım bu günlerde kendimi çok yorgun hissediyorum. İçimdeki hevesi, heyecanı ve başarma arzusunu nedense kimselere gösteremedim. Ya görmek istemediler ya da sadece bana kördü gözleri.
Kimi zaman umudumun en kalın halatlarıyla bağlanıp güvendiğim insanlar oldu ama bulutların üstünde süzülen bir uçaktan paraşütsüz atlamış gibi yere çakıldım. Derken tam onlar benim farkıma varacak gibi olduklarında benim için herkesleştikleri için, umudun o en kalın halatları çürüyüp koptuğu için, ruhum kafa üstü yere çakıldığı için ve umutlarım ile hayallerimin aldıkları kırıklar yüzünden durumları ağır olduğu için her şey adına geç kalınmış oluyordu. Var olabilmek için her çabaladığımda daha da hırpalandım. Sonunda “hiç” kalmayı ve “yok” olmayı kabullendim. Kendi kabuğumda bekliyorum kendi bedenimin ölümünü. Çoktan katledilip öldürülmüş olan ruhum iyice çürüyüp kokuşmadan bedenimin de ölmesi için gün sayıyorum. Hayal kurmuyorum, sadece bekliyorum çünkü malum ne umutlarıma ne de hayallerime yaşama şansı vermiyorlar.
Bıkkınlığım ve yorgunluğum, her denememde yüzüme kapanan kapılar, ayağıma çakılan çelmeler ve alçakgönüllülüğümü zaaf kabul eden egositler yüzünden tartının kefesine yok pahası diye konmam yüzünden değil sadece. Sahte yüzler, yalan sözler ve iki yüzlü dostlukların da büyük etkisi var bu yürüyen cenazede. Kimsenin takdir etmediği biriyim. Bırakın takdir edilmeyi birinin sadece eleştirmek için eleştirmediği biri bile olsam belki mutlu olabilirdim. Olamadım. En yakınlarım bile habersiz ne yaptığımdan. En canlarım bile bihaber benden. Lafta sevgi ve bağlılıkta on numarayız ama gerçek öyle değil işte. Hem gözden hem gönülden ırak olunca dertlerin de başarıların da anlam ifade etmiyor birlikte yaşayanlara. Aile, eş, arkadaş, dost denen masallar ömrünü tüketiyor yavaş yavaş. Bu masallardaki maskeleri ağır geliyor bu yeni düzendeki insanlara ve sırf bu sebeple güvenli değil artık dünya.
Güzel ve iyi olanın, kötü ve çirkin olan karşısında bu denli küçük düştüğü zamanları yaşamak şanssızlığı, insanların giderek büyüyen ve ağır basan karanlık taraflarına şahit olmanın acısıyla birleşmişken panzehiri olmayan bir yılanın zehrine maruz kalmışım gibi çaresizim. Ellerim, kollarım bağlı ve sonum baştan belli. Yakında güneşin bile aydınlatamayacağı bir dünyanın yükü var omuzlarımda. Balçıkla sıvamaya başladıkları güneşin yasını tutanlar, çalışıp kazanmak yerine kurnazlıkla milletin elindekileri alarakkontrolsüzce güçlenenler yüzünden bir bir ölüyor.
Başta da söylediğim gibi adresi yazılmamış bir mektup gibiyim. Ne nereden gönderildiğim ne de nereye gideceğim belli. Kimsesiz ve yurtsuz bir bedeni işgal eden, işe yaramaz bir ruhum sadece. Vardım, yok olacağım ve ikisinden de hiç kimsenin haberi olmayacak.
11.01.2022
Bu neyin lanetidir bilmiyorum ama koca bir hayat yetmedi “var olabilmeme”. Elimi nereye atsam kuruttum orayı. Yola çıktığım hemen hemen hiçbir işte sona varamadım, başarılı olamadım. Ben hiçbir şekilde var olmayı başaramadım. Başarısızlıklarım etrafımı öyle yoğun şekilde kuşattı ki yolumu bulamadım. Artık hayatımın sonuna yıl saydığım bu günlerde kendimi çok yorgun hissediyorum. İçimdeki hevesi, heyecanı ve başarma arzusunu nedense kimselere gösteremedim. Ya görmek istemediler ya da sadece bana kördü gözleri.
Kimi zaman umudumun en kalın halatlarıyla bağlanıp güvendiğim insanlar oldu ama bulutların üstünde süzülen bir uçaktan paraşütsüz atlamış gibi yere çakıldım. Derken tam onlar benim farkıma varacak gibi olduklarında benim için herkesleştikleri için, umudun o en kalın halatları çürüyüp koptuğu için, ruhum kafa üstü yere çakıldığı için ve umutlarım ile hayallerimin aldıkları kırıklar yüzünden durumları ağır olduğu için her şey adına geç kalınmış oluyordu. Var olabilmek için her çabaladığımda daha da hırpalandım. Sonunda “hiç” kalmayı ve “yok” olmayı kabullendim. Kendi kabuğumda bekliyorum kendi bedenimin ölümünü. Çoktan katledilip öldürülmüş olan ruhum iyice çürüyüp kokuşmadan bedenimin de ölmesi için gün sayıyorum. Hayal kurmuyorum, sadece bekliyorum çünkü malum ne umutlarıma ne de hayallerime yaşama şansı vermiyorlar.
Bıkkınlığım ve yorgunluğum, her denememde yüzüme kapanan kapılar, ayağıma çakılan çelmeler ve alçakgönüllülüğümü zaaf kabul eden egositler yüzünden tartının kefesine yok pahası diye konmam yüzünden değil sadece. Sahte yüzler, yalan sözler ve iki yüzlü dostlukların da büyük etkisi var bu yürüyen cenazede. Kimsenin takdir etmediği biriyim. Bırakın takdir edilmeyi birinin sadece eleştirmek için eleştirmediği biri bile olsam belki mutlu olabilirdim. Olamadım. En yakınlarım bile habersiz ne yaptığımdan. En canlarım bile bihaber benden. Lafta sevgi ve bağlılıkta on numarayız ama gerçek öyle değil işte. Hem gözden hem gönülden ırak olunca dertlerin de başarıların da anlam ifade etmiyor birlikte yaşayanlara. Aile, eş, arkadaş, dost denen masallar ömrünü tüketiyor yavaş yavaş. Bu masallardaki maskeleri ağır geliyor bu yeni düzendeki insanlara ve sırf bu sebeple güvenli değil artık dünya.
Güzel ve iyi olanın, kötü ve çirkin olan karşısında bu denli küçük düştüğü zamanları yaşamak şanssızlığı, insanların giderek büyüyen ve ağır basan karanlık taraflarına şahit olmanın acısıyla birleşmişken panzehiri olmayan bir yılanın zehrine maruz kalmışım gibi çaresizim. Ellerim, kollarım bağlı ve sonum baştan belli. Yakında güneşin bile aydınlatamayacağı bir dünyanın yükü var omuzlarımda. Balçıkla sıvamaya başladıkları güneşin yasını tutanlar, çalışıp kazanmak yerine kurnazlıkla milletin elindekileri alarakkontrolsüzce güçlenenler yüzünden bir bir ölüyor.
Başta da söylediğim gibi adresi yazılmamış bir mektup gibiyim. Ne nereden gönderildiğim ne de nereye gideceğim belli. Kimsesiz ve yurtsuz bir bedeni işgal eden, işe yaramaz bir ruhum sadece. Vardım, yok olacağım ve ikisinden de hiç kimsenin haberi olmayacak.
11.01.2022