Cuma günü, insanların dürüst veya yalancı, sözünün eri veya yanar döner, sorumluluk sahibi veya rüşvetçi, özetle ahlaklı veya ahlaksız olabildikleri malum; peki topluluklar, toplumlar ve kurumlar da ahlâklı veya ahlâksız olabilir mi diye sormuştum.
İnsan aklını inceleyen bilim psikoloji, aklın hastalıklarını inceleyen bilime psikiyatri deniliyor. Toplumu inceleyen bilim sosyoloji olduğuna göre, acaba bir de sosyiatri mi ihdas etmeli?
Çalıyor ama bana da veriyor toplumu
Bilim ne? Olguya bakmak. Gerçeğe bakmak. Şimdi, toplumlar, topluluklar arasında ahlâk, dürüstlük, güvenilirlik açısından fark var mı?
Bazı toplumlarda cumhurbaşkanı bile kanunu çiğnemekten korkuyor. Bazılarında umurunda değil. Bazı toplumlarda rüşvet alanın, yalan söyleyenin, intihal yapanın meslek hayatı ve geleceği sönüyor. Bazılarında çaldıktan sonra terfi edebiliyor.
Bu durum sadece yönetimin ahlâksızlığından mıdır? Evet ve hayır. Evet, çünkü yönetim ahlâklı ve etkiliyse kanunları çiğnemek, ahlâksızlık yapmak risklidir. Kanunu çiğneyeni adalet cezalandırır; eğer o hükmü verebilecek ve yerine getirebilecek kurum hâlâ ayaktaysa. Fakat iş yönetimden ibaret değil. Hukuk sınırının, ahlak sınırının aşılmasına toplumun verdiği tepki en az yönetimin ahlaklılığı kadar, hatta ondan daha fazla belirleyicidir. Çünkü hukuka ve ahlâka hassas toplum, bunları yok sayan yönetimi zaten yaşatmaz, başına getirmez, getirdiyse orada tutmaz. Yönetim ahlâksızlık yapmaktan korkar, çekinir. Fakat bu hassasiyeti göstermeyen toplumlar var. Çalıyor ama çalışıyor toplumları. Çalıyor ama biraz da bana veriyor toplumları.
Gün gelir iyi bir yönetim gelir… mi?
Bu anlattıklarım sadece bir millet için geçerli değil. Bir siyasî parti, bir sendika, bir dernek için de geçerli olabilir. Toplum derken büyük ve küçük, bütün cemiyetleri kastediyorum. İşi mesela partilere indirgeyelim: “Lider saçmalıyor ama söylersem yerimden olurum, yalan söylüyor ama itiraz edersem beni aday yapmaz” dan başlar. “Siyaset bu, herkes yapıyor, ben de yapıyorum/yapayım“a kadar gider. Sendikalar, dernekler, futbol kulüpleri için örnekleri siz bulun.
Ülkenizi, işletmenizi, kulübünüzü, üniversitenizi, devletinizi, velhasıl iç içe mensup olduğunuz toplulukları seviyorsunuz. Onların kötü hâlinin devamını istemiyorsunuz. Ve diyorsunuz ki, dünyanın sonu değil. Gün gelir, herkes durumu görür ve iyi bir yönetim gelir.
Yine gerçeğe, yine olguya bakalım. Öyle olmuyor. Ahlâksızlık batağına batmış toplumlarda rejim, yönetim değişse bile çoğunlukla yeni rejimde ve yeni yönetimde de eski hâl sürüp gidiyor. Bunun en güzel örneği, eski Sovyet ülkelerinin bugünkü hâlidir.
Sovyetler bir diktatörlüktü. Bunu teoride kendileri de söylüyor, “biz proleter diktatoryasıyız” diyorlardı. Ancak teoride proleteri temsilen proleter olmayanları zapturapt alacak olan proletarya vekilleri, proletaryanın öncüsü komünist partisi, kendi üyelerinin ve en tepedekinin çıkarına, kendi teşkilatı ve proletarya dâhil herkesi, zapturapt altına almıştı. Cep doldurma diktatoryasıydılar.
Bazı liderler %99 ile seçiliyor!
Diktatörlükler hayatlarını sürdürebilmek için sadık bir bürokrasiye, sadık bir şiddet teşkilatına ihtiyaç duyarlar. Bu teşkilat her gün, başlarındaki diktatörlerin ağzından yüce değerler duyar. Fakat aslında kendilerinin ve ailelerinin menfaatlerinden başka bir şey düşünmediklerini gözleriyle görür. Sonra kendileri de aynen onlar gibi davranmaya başlar. Bu bir beslenme zinciridir. Bir ekolojidir. En üstteki en çok yer ama artanlarla teşkilatını da besler. Sonra gün gelir rejim yıkılır. Sovyetlerdeki gibi. Veya İran’da, Şah’ın gidişi gibi. Veya sömürgelikten kurtulup bağımsızlığa kavuşan ülkeler gibi: Suriye gibi, ABD işgalinden önceki Irak gibi… Ve sonraki Irak gibi! İnsanlar tamam der! Artık hırsızlık yok. Rüşvet yok. Artık yöneticilerimizin dediklerine inanmamak için bir sebep de kalmadı. Zaten onları biz seçeceğiz.
Gerçeğe bakıyoruz ve hiç de öyle değil. Sözde seçim yapıyorlar ama kazanan %99 ile kazanıyor. Yüksek mevkilere bakıyorsunuz; tesadüfe bakın ki soyadları devletin büyük liderinin soyadı! Lider vefat ettiğinde, halk onun yüksek karakterinin genetiğe dayandığından o kadar emin ki, yerine yine %99 ile oğlunu seçiyor!
Demek ki toplum ahlâkını kaybedince yönetimin değişmesi yetmiyor. Bir ahlâksız giderse bir başka ahlâksız geliyor. Niçin? İşte bunun cevabını adını yeni koyduğum bilim dalı, sosyiatri vermeli.
İskender Öksüz
Prof. Dr. İskender Öksüz’ün “Toplumlar ve ahlâk- Acil sosyiatriye ihtiyaç var” başlıklı yazısı ilk olarak 14.11.2020 tarihinde Milli Düşünce Merkezi, Millî Strateji Araştırma Kurulu(MİSAK)’nun internet sitesinde yayımlanmıştır.