Tarih 10 Ocak 2022, yer Hilalkent Sitesi önü…
Yoldan geçenler sörfçü saçlı, ince yapılı, yakışıklı çocuğu gördüklerinde yerde öylece yatıyordu. Hareket etmeyişi bir yana vücudunun aldığı pozisyon sebebiyle şüpheye düşmüşlerdi. Yanına yaklaştıklarında nefes almadığını anladılar. Sağlık ekipleri gelip gerekli müdahaleyi yapmak için ellerini uzattıklarında çoktan öldüğünü tespit etmişlerdi. Geriye yapılacak bir şey kalmamıştı. Artık burası bir olay yeriydi ve ne yapacaksa polis ekipleri yapmalıydı. Yerde yatan kişinin yirmili yaşlarının başında olduğu, muhtemelen yüksekten düşme sonucu öldüğü belirlendi. Fotoğraflar çekildi, cenaze usulca poşete alındı. Araç çalıştırıldı ve naaş Fırat Üniversitesi’ne doğru hareket etti. Hızlı bir otopsinin ardından cenaze aileye teslim edildi. Hatay’ın Belen ilçesine defnedilen gencin mezarına ait tek kare fotoğraf yerel bir gazetede paylaşıldı. Az önce sıradan bir insanın ölümü gibi okuduğunuz kişi Türkiye’nin gündemine adeta bomba gibi düşecek Enes Kara’nın intiharıydı. Geride bıraktığı video notu, yazıları ve Whatsapp konuşma metinleri birkaç hafta gündemden düşmeyecekti. Ta ki ülkemizin suni gündem üretme konusundaki üstün mahareti sonucu Sezen Aksu’nun şarkısı, Gülşen’in şakası, Bülent Ersoy’a şemsiye tutan bahriye subayı tartışılana dek.
Enes Kara’yı ölüme götüren süreç aslında son zamanlarda gittikçe yaygınlaşan ve herkesin adını sıkça duyduğu şeydi. Depresyon, kişinin bünyesinden ya da çevresinden kaynaklanan, devamlı üzüntü halinde bulunma ve ilgi kaybı yaşama durumudur. Depresyona tutulmuş insanlar hayattaki hiçbir şeyden zevk alamayan, eski aktivitelerini bile gerçekleştirmekte zorlanan ve geriye düştüğünü hisseden kişilerdir. Bu nedenle depresyon tanısı almış olan insanlara boş vermişlik, umursamamak ya da dert yarıştırmak gibi birtakım yöntemler sunmak anlamsızdır. Çünkü depresif insanların mutlaka psikiyatrlar, gerekli görülen durumlarda da psikologlarla konuşması ve terapi alması şarttır. Uzmanlığı olmayan insanların tavsiyeleri kimi zaman faydalı olurken kimi zaman süreci daha da kötüye götürebilir. Hatta depresyona girmiş insana telkinde bulunan kişinin kendisi de depresyonda olabilir. Dünya üzerinde depresyon tanısı konulan insan sayısı nüfusun %4 kadarıdır. Yani her yüz insandan dördü tanı almış bir depresyon hastasıdır. Elbette birçok insanın doktora gitmediği düşünülürse bu miktarın kat be kat fazlası toplum içinde dolaşmaya devam ediyor. Örneğin bu sayı Etiyopya’da hiç bilinmezken ABD’de insanların yüzde 16’sına depresyon tanısı konulmuştur.
Depresyon yaşayan insanlar büyük bir boşluk içinde kaldıklarını hissederler. Müthiş bir umutsuzlukla sınanırlar. İlgili olduğu alanlara merakları azalır, hobilerinden vazgeçer, uyku düzenleri ciddi anlamda bozulur. Kronik bir yorgunluk hâli içinde bulunurlar. Değersizlik hisleri artar ve konsantrasyon problemleri yaşarlar. Çoğunlukla içlerine kapanırlar ve konuşmak istemezler. Vücut hareketleri azalır, yürümeleri yavaşlar ve evden çıkmayı, sosyalleşmeyi istemezler. Daha ağır tablolarda intihar düşüncesine saplanırlar ve belirli aralıklarla intihar etmeyi düşünürler. Bu nedenle medyanın yazılı olmayan kurallarından biri olan "İntihar haberlerini yayınlamama ya da detay vermeme" prensibi hayata geçmiştir. Çünkü intihar haberleri eğilimi arttıran bir başka unsurdur. Özellikle depresyona dair ciddi bulgular varsa. Elbette tüm bu belirtiler çeşitli depresyon türlerine göre değişkenlik gösterir.
Depresyonun çeşitli türleri vardır. Kimileri kolaylıkla atlatılabilirken kimileri ise hayati tehlikeye sebep olabilir. Çoğu insan sonbahar ya da kış aylarında huzursuz hisseder. Bu gayet doğal bir sürecin sonucu olan Mevsimsel Depresyon’dur. Doğum sonrası annenin yaşadığı olumsuz ruh haline ise Postpartum Depresyon ya da diğer adıyla doğum sonrası psikoz denir. Çok tehlikeli olabilen bu hastalıkta kimi anneler çocuklarını dahi katledebilmektedir. Doğum sonrası yaşanan bu depresyonda ailenin diğer üyelerinin çok dikkatli olması gerekir. Birkaç haftada atlatılabildiği gibi bir yıl kadar bile sürebilir. Bu tipik depresyonlar genellikle Unipolar Depresyon olarak adlandırılır. Çünkü yalnızca üzgün, kötücül ve negatif duygudurum bozukluğu bulunur. Fakat bireyler iki uçta salınım gösteriyor, bazen aşırı mutlu bazen aşırı mutsuz oluyorlar ve kötücül durumda intihar eğilimleri bulunuyorsa Bipolar Bozukluk tanısı konulur. Depresyon sürecinden farklıdır. Çoğu zaman aile efradı için tehlikeli bile olabilir. Bunların dışında kalan ve farklı belirtiler gösteren bir diğer depresyon türü de Atipik Depresyon’dur. Kimi zaman geçici iyileşmeler görülür. Fakat bunlar aldatıcıdır. Gülerek intihardan bahseden, yaşadığı felaketleri yok sayarcasına tutum alan yahut abartılı ve aşırı tepkiler veren insanlardır. İştah ya çok artar ya da çok azalır. Ancak depresyonun belki de en ağır belirtileri olan türü Majör Depresyon’dur.
Majör Depresif Bozukluk klinik olarak tanı almış hastalarda depresyon hâlinin iki haftadan daha fazla sürmesine verilen isimdir. Son derece tehlikelidir. İntihar edenlerin büyük bölümü majör depresyondan mustariptir. Çocukluk döneminde başa gelen birtakım olaylar ve büyüme aşamasında yaşanan zorluklar buna sebep olabilir ya da etkiyi arttırabilir. Kullanılan bazı ilaçlar, diğer hastalıklar, alınan besinler ya da travmalar da buna neden olabilir. Tedavisinde temel olan şey ise terapidir. Kişinin durgun ruh hâlini oluşturan ve kimi zaman itiraf bile edemediği sorunların gün yüzüne çıkarılması gerekir. Ardından ilaç tedavisi ve gerekli görülen durumlarda ise psikolojik destek uygulanır. Antidepresanlar intihar eğilimli hastaların normale dönmesini sağlar. Ancak ilk iki hafta bu ilaçların etkisi çok sınırlıdır. Hatta bazı ilaçlar hastanın durumunu ağırlaştırabilir. Bu nedenle prospektüslerde intihar eğilimi görüldüğünde derhal doktora başvurulması tavsiye edilir. Kimi insanlar ilaca başladığı hafta intihar girişiminde bulunabilir. Bu durumun geçici olduğunu bilmek ve sonunda iyileşeceğine inanmak meselenin anahtarıdır. Durum daha ağır olduğunda hastaneye yatış da gerekebilir. Tüm bunlara uzman bir psikiyatr karar vermelidir. Farklı tedavi yöntemleri de kullanılmasına karşın doğrulanmış bir teknik yoktur. Elektrik ile tedavi gibi bazı yollar son çare olarak kullanılır.
İntihar kararı alan insan son derece rahatlamış bir ruh hâli içine girer. Çünkü onu bunaltan ve köşeye sıkıştıran her şey birkaç saate, güne ya da haftaya tamamen ortadan kalkacaktır. Bu nedenle uzun zaman boyunca neşesiz ve sessiz olan insanların bir anda açılması ve mutlu görünmesi aldatıcıdır. Tersi de mümkündür. İntihar kararı alan insan toplumdan tamamen uzaklaşabilir, tecride girebilir. Konuşmamayı tercih edebilir. Çok az bir kısmında ise intihar kararını kendisini engellemeyeceğini düşündüğü kişilerle paylaşabilir. Nitekim Enes Kara da intihar etmeden önce atlayacağı dairenin fotoğrafını bir arkadaşına göndermişti.
Kadınlar psikolojik sorunlarını etrafındaki insanlara anlatmaya ya da doktora gitmeye temayüllüdür. Fakat erkeklerde tanı miktarı oldukça düşüktür. Çünkü toplum baskısı, erkeklere biçilen güçlü olma rolü ve kurbanı suçlamanın (Victim Blaming) erkekler üzerinde yoğunlaşması ruh sağlığı hizmetinden yararlanan birey sayısının düşmesine yol açar. Bu nedenle intihar oranlarına bakıldığı zaman erkek sayısının fazla olduğu kolaylıkla görülebilir. Son zamanlarda intihar yaşının özellikle Avrupa’da ciddi anlamda düşmesi, intihar edenlerin önemli bir çoğunluğunun genç erkekler olması aslında çok şey anlatıyor. Kadınlarda ve erkeklerde depresyon süreçleri ve intihar türleri değişkenlik gösterir. Kadınların ölüme bakışı erkeklere nazaran daha yumuşaktır. İntihar ederken geriye dönüşü kolay olan ilaçla ya da zehirle intihar yöntemlerini uygularlar. Bu tercihin en önemli sebebi temelde intihardan çok duygudurumun anlaşılması telaşıdır. Bir diğer sebebi ise bu tür maddelere ulaşmanın kolay olmasıdır. Erkeklerde ise agresyon çok yüksek seviyelere ulaştığı için silahla, asıyla intihar ya da yüksek yerden atlama gibi yöntemlere sıklıkla başvurulur. Erkek intiharları çoğunlukla geri dönüşsüzdür.
Depresyonun önemli bir nedeni aslında strestir. Hans Selye stres kelimesini bulduğunda bugün hangi kavramları tanımlamak için kullanılacağını bilmiyordu. Bitkilerin gereğinden fazla tuzlu ortamda yaşamasından tutun rast gitmeyen işler sebebiyle huzursuz olmaya kadar her konuya stres adı veriliyor. Depresyona sebep olan sayısız şey vardır ancak genetik olduğuna dair net bir bulgu etrafında birleşilmiş değil. 100’den fazla şüpheli varyant üzerinde çalışmalar hâlen sürüyor. Fakat hiçbiri depresyona sebep oluyor denemez. Birkaç gen bölgesinin aktivasyonu olsa dahi majör depresyonun daha çok çevresel koşullar sebebiyle oluştuğu konusunda birleşilmiş vaziyette.
Öfkeli olmanın ve zarar verici davranışların kökeninde Mao-A (Monoamin Oksidaz-A) geninin etkinliği olduğu düşünülür. Hatta bu gen mutasyona uğradığında Brunner Sendromu oluşur. Bununla birlikte 2016 yılına gelindiğinde kullanılan antidepresanların formu tamamen değişti. Yapılan çalışmalar sonucu serotonin hormonunun insan yaşamı için hayati önemde olduğu tespit edildi. Bilim insanları normal ölüm ve intiharla ölüm sonucu morga kaldırılan cenazelerin beyin omurilik sıvılarını (BOS) incelediler. İntihar edenlerde serotonin seviyesi oldukça düşüktü. Bu durum depresyona olan bakışı ve ilaç üretim mekanizmasını darmaduman etmişti.
Bugün depresyonla mücadelede en etkin iki yol var. Birincisi terapi, ikincisi ise terapistin (psikiyatr) önerisine bağlı ilaç kullanımı. Elbette bu iki yola ek olarak psikologdan da yardım almak mümkün. Ancak tanı konulmadan yapılabilecek tüm müdahalelerin ters etki yaratabileceğini unutmamak gerekiyor. Zira insan hayatı şakaya gelecek bir mevzu değil. Her ne kadar yalancı dünya dönmeye, üzerindekiler de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam etseler de…
Yazar Notu: Daha önceki yazılarımda şahsi düşüncelerimi ya da duygularımı katmadan sizlerle bilgi paylaşımında bulunmuştum. Fakat Enes Kara benim için bambaşka bir insan. Tıpkı hiçbirinizin tanımadığı ama duygusal bir şarkıyla kendisini bir kez bile görmemiş onlarca insana veda eden Abdullah gibi. Birçok gençle birlikte benim de hayatımın yönünü değiştiren, toplumun farklı noktalarını görmemizi sağlayan kişiler oldular. Onların biten hikâyesi bambaşka insanlara hayat öpücüğü verdi. İntiharın kıyısından dönen gençler için Enes Kara artık bir simge. Her insan unutulduğunda ölür. Enes Kara, hatırlayan son insan ölünceye dek mutlaka yaşayacak. Bir gün ağabeyinin anıldığı bu yazıyı okur mu bilemiyorum ama Enes Kara’nın kardeşi Zeynep’e selamlar olsun. Bir gün mutlaka görüşmek ve Enes’i yad etmek ümidiyle.
Serinin son yazısı olan Anksiyete’de mutlaka görüşelim…