Tarihe Geçmiş Ölümler 3: Münevver Karabulut
Tarih: 3 Mart 2009, saat 20:30
Yer: Nispetiye Caddesi, Dilek Yıldızı Sokak, çöp konteynerinin yanı
Kâğıt toplayarak geçimini sağlayan adam akşam saatlerinde bir çöpten başka bir çöpe gidiyordu. Dilek Yıldızı sokağına girdi, çöp konteynerinin yanına geldi. Kaliteli olduğu belli olan gitar çantasını gördü. Elini attığında feci halde ağır olduğunu hissetti. Son kuvvetiyle asılıp çekti ve fermuarı açtı. Gördüğü şey karşısında elindeki her şeyi fırlatıp bağırmaya başladı. Çünkü gitar çantasının içinde ceset parçaları vardı. 2009 Yerel Seçimlerine tam 4 hafta kala gündem tamamen siyaset iken bir anda her şey darmaduman olmuştu. Koskoca bir bavul çıkarıldı önce. Ardından okul üniformaları. Cinayet mahalline okuldan çıkıp öyle gitmişti. Cenazenin yanındaki kanlı çantadan aşk mektubu çıkmıştı. Çanta döküldü ve bulunan kimlikte Münevver Karabulut ismi vardı. Bolulu bir ailenin kızıydı ve bir süredir kendisinden haber alınamıyordu. Telefonda bulunan fotoğraflarda Cem Garipoğlu isminde 17 yaşındaki bir gencin olması bir yana çöp konteynerinin olduğu yerde Garipoğlu’nun büyükannesinin evi vardı. Ayrıca Münevver’e gönderilen mesajlar arasında onu sevgisiyle boğacağı ifadeleri de geçince işler iyice karıştı. Bu haber soruşturmayı giderek daraltmıştı. Cem Garipoğlu ekonomik açıdan gayet güçlü olan Garipoğlu ailesinin en genç üyelerinden birisiydi. Uzun yıllar yurt dışında bulunmuştu. Elbette sadece dil öğrenmek için değil. Bu seyahatlerin bir kısmında babasının gözaltında olduğunu unutmamak gerekir.
Münevver Karabulut’un cenazesi otopsi için masaya getirildiğinde içler acısı bir tablo vardı. Parçalanmış cesedin üzerinde bıçak izleri vardı. Sadece başında 13, vücudunun tamamında 29 adet kesik bulunuyordu. İç çamaşırında sperm örnekleri, tırnak altında doku, vücudun bazı bölümlerinde ise tükürükler tespit edildi. Analiz edildiğinde bunların Garipoğlu ailesinden birkaç erkeğe ait olabileceği ortaya çıktı. Bu sebeple tüm erkeklerden örnekler toplandı. Cinayetin işlendiği düşünülen ev temiz duruyordu lakin koltuğun üzerinde ve döşemelerde bulunan kan izleri, baba Garipoğlu’nun kayıp gömleği derken artık cinayetin birinci failinin kim olduğu anlaşılmıştı. Münevver Karabulut’un sol köprücük kemiğine yakın yerden vurulan üç bıçak darbesi sonrası ölmediği ve testere benzeri bir aletle boğazının kesilerek öldürüldüğü rapora geçti. Boynundaki kesiğin ters v şeklinde olması ve geçtiğimiz günlerde de Cem Garipoğlu’nun kız kardeşinin bunu andıran bir görsel paylaşması bir anda olayın yeniden gündeme gelmesine sebep oldu. Bu sırada Cem’in arkadaşlarından hiçbirinin DNA’sı olay yerinde bulunanlar ve Münevver’in cenazesinde tespit edilenlerle uyum göstermedi. Gençlerin tümü beraat etti.
Otopsideki bir detay insanları epey şaşırtmıştı. Cenaze üzerinde bulunan örneklerde bambaşka birinin spermi bulundu ve DNA’sı tespit edildi. DNA trafik kazasında ölen bir adama aitti. Dava süreci bir anda değişivermişti. Herkesin aklındaki senaryo evde seks partisi yapıldığı, olayların kontrolden çıkıp kızın öldürüldüğü idi. Fakat hadiseler bir türlü birbirine bağlanamıyordu. Çünkü diğer cenaze aynı kurumdaydı ve olayların gerçekleştiği zamanlarda bir arada bulunmaları çok zordu. Gerçek kısa sürede ortaya çıktı. Otopsi işlemi yapılırken orada bulunan bir teknisyen bir önceki cenazeden sonra eldivenlerini değiştirmemişti. Bu nedenle N.C. isimli başka bir cesetten Münevver Karabulut’un cenazesine sperm transfer olmuştu. Kontaminasyon çok önemli bir problemdir. Özellikle DNA analizlerinin artması ve metotların hassaslaşması avantaj olduğu kadar dezavantaj da oluşturuyor. Bu durum ülkemizde yapılan otopsilerde hizmetlilerden yardım alındığı gerçeğini yeniden ortaya çıkardı. Bir Zamanlar Anadolu’da filmindeki meşhur otopsi sahnesinde olduğu gibi bir vakitler ülkemizde çok ilkel vaziyette otopsiler yapılıyordu. Neyse ki Prof. Dr. Şemsi Gök’ün yaptığı çalışmalarla modern adli tıbbın gelişmesi sağlandı. Buna karşın hâlen böyle olayların yaşanması sebebiyle yeni bir karar alındı. Artık otopsilerin kamerayla kayıt altına alınması istendi.
Katil her yerde aranmasına karşın bir türlü bulunamıyordu. Özellikle o günlerde evinden Cem’in bilgisayarı alınan ve soruşturma için götürülen anneannesinin medyaya yaptığı açıklama kan dondurmuştu. Cem Garipoğlu’nun daha küçük olduğunu, her gün cinayet işlendiğini ve olayı medyanın köpürttüğünü söyledi. Başka bir yerde ise arama çalışmaları sona ermişti. Babaanne Garipoğlu’nun evine de gidilmiş aylarca hiçbir faturanın ödenmediği ortaya çıkmıştı. Bu durum Cem’in ailesi tarafından saklandığı iddialarını doğrular nitelikteydi. Baba, anne ve kardeşler dışında diğer akrabalar da yakın takibe alındı. Özellikle amcasının tuhaf tavırları şüpheleri giderek arttırdı. Garipoğlu ailesi daha önce çok sayıda suça iştirak eden ve hepsinden bir şekilde sıyrılmış insanlardan oluşuyordu. Kurtlar Vadisi dizisinde İplikçi Nedim karakteriyle ete kemiğe bürünen ve gerçek hayatta bilinen adıyla Nesim Malki’nin öldürülmesinde de ortaya çıkmışlardı. Nesim Malki Sümerbank’ın devri esnasında Cem Garipoğlu’nun amcası Hayyam Garipoğlu’yla iş birliği yapıp yüklü miktarda para vermişti. Lakin aradan bir ay geçmeden Malki çapraz kurşunlama sonucu hayatını kaybetmişti. Hayyam Garipoğlu yeğeni Cem’in saklanması ve firar etmesinde de yardımcı olmuş bu nedenle yargılama sonucu üç yıl hapse mahkûm edilmişti. Takvimler 17 Eylül 2009’u gösterdiğinde artık Cem Garipoğlu kaçamayacağını anlayıp avukatlarıyla iletişime geçti. Avukatlar cinayet büro amirliği ile görüşerek E-5 karayolu üzerinde bir adres verdi. Söylenen yere gelen polis Cam Garipoğlu’nu avukatlardan teslim alarak götürdü.
Olayın gerçekleşmesinden 197 gün sonra yakalanan Cem Garipoğlu işlediği tüm suçları ikrar etti. Testereyi daha önceden aldığını, babasının kanlı gömleği sorulduğunda ise yerleri bununla sildiğini söyledi. Suçu işlediği dönemde henüz 17 yaşında olduğu için alabileceği ceza 16 ila 24 yıl arasında değişiyordu. Hâkim tarafından üst sınır olan 24 yıl hapse mahkûm edilerek Silivri 5 No’lu cezaevine gönderildi. Cezanın infaz süresi göz önüne alınarak Garipoğlu’na 2024 yılında hapisten çıkabileceği söylendi. Bu süreçte Garipoğlu’nun almış olduğu "Ruh sağlığı bozuk" raporu da bir işe yaramamıştı. 5 yıl boyunca içeride kalan katil yarım bıraktığı lise eğitimini tamamladı. Tarihler 9 Ekim 2014’ü gösterdiği gün Cem Garipoğlu ailesini aradı. Gelen akrabalarına artık hapishaneye dayanamadığını söyledi. O günün akşamı görevlilerden çamaşırları asmak için suçlulara verilen iplerden istedi. Koğuş kontrol saati olan 02:00’de görevliler geldi, Garipoğlu yaşıyordu. Sabah olduğunda gazeteci Nazlı Çelik mağdur ailenin avukatını arayarak Cem Garipoğlu’nun öldüğünü söyledi. Olay iki kontrol saatinin ortasında gerçekleşmişti. Sabah sekizde gelen görevli çamaşır ipiyle boğulmuş, kafasında poşet bulunan cenazeyi gördüğünde ülke gündemi adeta dalgalanmıştı. Mağdur ailenin avukatı Rezan Epözdemir’in ifadesine göre; ölüm sonrası olay yerine dair fotoğraflar çekildi Cenazenin tırnak dokuları alındı. Yapılan testler sonucunda örneklerin Garipoğlu’na ait olduğu belirlendi. Cenaze aileye teslim edildi ve medyanın büyük katılımı ile defnedildi. Ancak herkes bu kadar kolay bir ölümü ve ailenin gayet sakin olmasını garip karşıladı.
Cem Garipoğlu’nun gerçekten ölüp ölmediğine gelirsek. Son zamanlarda oluşan en büyük spekülasyonlardan biri. Garipoğlu’nun hapishanede Çince öğrenmesi, son günlerinde fazlasıyla sessiz kalması, poşetle başını kapatıp çamaşır ipiyle kendisini boğması süreci hep kafa karıştırdı. Cem Garipoğlu’nun neden Çince öğrendiğine dair psikolojik açıklamayı birkaç satır ileride okuyacaksınız. Lakin hapishaneden kaçmanın ve firari yaşamanın neden zor olduğuna değinelim.
Hapishaneden kaçan zengin insanlar eninde sonunda yakalanır. Bunlardan birisi uyuşturucu kaçakçılığı ile en zenginler arasına girmeyi başarmış Joaquín Guzmán El Chapo. Tutuklandıktan sonra rüşvet vererek çok sayıda insanın kendisine yardımcı olmasını sağladı ve çamaşırların içine saklanarak hapishaneden kaçtı. 13 yıl boyunca yakalanmadı ya da yakalanamadı. Meksika’nın devlet başkanına dahi rüşvet teklif ettiği bilinen adam birden ele geçiriliverdi. Yüksek güvenlikli bir cezaevine konuldu lakin birkaç yıl sonra oradan da kaçmayı başardı. Hatta 6-7 ay kadar firari şekilde gezdi, röportajlar bile verdi. Bu dönemde oğlu Ovidio tutuklandı ve hapse atıldı. Lakin karteller arasında çıkan kavgada sayısız insan ölünce polis onu serbest bırakmak zorunda kaldı. Oğlunun tutuklanmasına epey içerleyen adam bu olayın intikamını almadan bırakmayacaktı. El Chapo oğlunu tutuklayan polisi minigun ile taradı. 150’den fazla merminin atıldığı ateşleme esnasında yaralanan polis memuru hayatını kaybetti. Neyse ki ABD ile Meksika anlaştı ve El Chapo uçaktan iner inmez tekrar tutuklanarak başka bir cezaevine konuldu. Yani anlayacağınız, rüşvet de yedirseniz, araya devlet adamlarını da soksanız muhakkak bir gün bir yerde ortaya çıkarsınız. Hele hele suça da alıştıysanız yakalanmamanız imkânsız. Bu arada El Chapo’nun oğlu Ovidio’ya ne oldu derseniz, 2023 yılının başında işlediği suç sebebiyle Meksika’da gözaltına alındı ve tutuklandı. ABD hükumeti uyuşturucu maddelerin Meksika üzerinden Kaliforniya’ya geçmesi sebebiyle suçlunun kendilerine verilmesini talep ediyordu. Bugün (16 Eylül 2023) o iade işlemi gerçekleşti. Ovidio Guzmán Lopez El Chapo’nun yargılama işlemi ABD’de devam edecek.
Bir diğer husus ise Garipoğlu’nun son günlerinde Çince ve kısmen Rusça öğrenmesi. Çok sayıda insan bunu suçlunun hapishaneden kaçtıktan sonra Çin’e gideceğine yormuştu. Belki de size ilginç gelecek; idama mahkûm edilen insanların bazılarında da görülen çok nadir bir durumdur bu. Ölümü bekleyen, intihara yeltenen ya da idam edilecek insanlar hayatları boyunca yapmadıkları bazı şeyleri yapmak isterler. Kimileri vücut geliştirme yapar, kimileri hiç öğrenmediği bir yabancı dile merak sarar kimileri ise oturup matematik soruları çözer. Bunun alt psikolojisinde ne olduğunu henüz tam anlamıyla bilmiyoruz. Çok sınırlı sayıda insanda görüldüğü için tanı alması ya da tanımlanması zor. Muhtemelen ölmeden önce kendisine yapılacaklar listesi çıkaran insanoğlunun son arzu sendromu da olabilir. Garipoğlu’na dönersek; hapishaneden kaçması durumunda zaten iyi İngilizce bilen Rusça, Fransızca ve İspanyolcayı da konuşabilen birinin Çince öğrenmeye ne kadar ihtiyacı vardır, sorgulanmalı. İlaveten dünyada İngilizce konuşan insan sayısının en yüksek olduğu ülkelerden birisi Çin’dir. Yani Garipoğlu’nun hapishaneden kaçmak için Çince öğrendiği iddiası epey zayıf bir delildir.
Bir diğer iddia ise Mayasız Ayini. Çok sayıda insana göre Münevver Karabulut Yahudilere atfedilen bir ayinde öldürülmek üzere seçilmişti. Münevver Karabulut’un ölümünün Musa peygamberin doğum ve ölüm tarihi olan Adar ayının 7. gününe denk gelmesi de boşuna değildi. Çünkü ayin genellikle o günün haftasında yapılıyordu. Vücudundaki bu kadar bıçak izi normal değildi. Hatta bazı izler özel işaretleri anımsatıyordu. Öncelikle şunu belirtelim; kulaktan kulağa yayılan bu ritüelin Yahudilik ile bir alakası yok. Ne yazık ki özellikle eski Avrupa toplumlarında bulunan antisemitizm nedeniyle bu iddialar olduğu gibi Yahudiliğe mâl edildi. Mayasız ayini, çoğunlukla kan ayini olarak da bilinen bir ritüel. Temiz olduğuna inanılan bir kişi kurban seçilerek kanı alınır ve bu kandan ekmek yapılır.
Kanla yemek yapmak hâlen devam eden bir yöntem. Bazı kuzeybatı Avrupa ülkelerinde kanlı sucuk, kan ekmeği ya da krepler yapılıyor. Mayasız ayini ya da kan ayinleri yaptıkları söylenen Yahudiler bu iddiaları şiddetle reddediliyor. Kendilerine iftira atıldığını söylüyorlar. Bunu yaptığını söyleyen insanların ise şiddet altında ifadelerinin alındığı belirtiliyor. Buna da Kan İftirası diyorlar. Kim ne kadar doğru söylüyor bilinmez ama kan ayinleri yapılıyor. Satanizmde kan ayini yapıldığı söylense de bu iddiaların Satanist Paniği de denilen psikolojik tablo sebebiyle ortaya çıktığını belirtmek gerekir. Satanistlerin önemli çoğunluğu kanlı ayinler yapmaz. Cem Garipoğlu meselesinde ise; Münevver Karabulut’un tenindeki bıçak izleri ceset parçalama esnasında oluşmuş olabilir. Ailenin Yahudi olduğuna ilişkin durum ise sadece Allah’ın bileceği iş. Zira Garipoğlu’nun cenaze namazında ailenin tüm erkekleri saf tuttular. Cenaze İslami usullere göre defnedildi. Lakin hâlen içinizde bir şüphe kaldıysa ve yaşadığını düşünüyorsanız; neredeyse her anımızın izlendiği şu kameralardan kaçması, kimliğini belli bir yerden sonra saklaması imkânsız. Zira ne kadar rüşvet yedirirseniz yedirin, saklanmaya çalışın yahut yüzünüzü değiştirin sonunda mutlaka bir yerlerde sizi tanıyan insanlar çıkar.
Bugün ne yazık ki kadın cinayetleri sürmeye devam ediyor. Gaziantep’te dördüncü kattan şüpheli şekilde düşüp ölen Duygu Delen, tecavüzcülere direnirken bıçaklanan, demir çubukla dövülüp öldürülen ve sonunda da cesedi yakılan Özgecan Aslan, yirminci kattan atlayarak intihar ettiği öne sürülen lakin tecavüze uğradıktan sonra aşağı atılan Şule Çet ve eski kocası tarafından kızının gözleri önünde boğazı kesilen "Ölmek istemiyorum" sözleriyle aramızdan ayrılan Emine Bulut. Hepsi birer anne, kardeş ya da birilerinin biricik kızlarıydı. Onlar bu hayatın acısını en derin yerlerinde tadarak bizlere veda ettiler. Hiçbir şey onları geri getiremez elbette. Lakin haklarını aramak bir nebze de olsa vicdanları rahatlatacaktır.
Serimiz uzun süren işkence sonrasında boğularak öldürülen ve ilk maktul Osmanlı padişahı olarak tarihe geçen Sultan II. Osman (Genç Osman) ile devam edecek.
Hala muamma olan mezarlığının açılmamasına direnmek... Bir şeyden rahatça kurtulmam için o iftiraya anında cevap verir o mezarı açtırırdım..Misali sadece cümlem..