1800’lü yılların son çeyreğinde İngiliz Ordusuna karşı büyük isyanlarıyla dünyada ilk kez adını duyuran Sudan coğrafyası 1956 yılında İngiliz İmparatorluğundan bağımsızlığını kazandığından beri tıpkı tarih boyunca olduğu gibi istikrarlı ekonomiye ve sosyal yapıya sahip olamadı.
Ülkedeki farklı etnik gruplar ve kabileler arası rekabet yüzyıllardır bölgenin savaş halinde kalmasına neden oldu. Kendi serveti dışında hiçbir şeyi düşünmeyen siyasi ve askeri liderlerin baskıcı yönetimiyle bir araya geldiğinde bağımsızlık sonrasında da Sudan istikrarsız ülkeler arasında kalmaya devam etti.
Darbeler ve ayaklanmalar ülkenin defalarca kriz yaşamasına yol açtı. 1989’da darbeyle ülke yönetiminin başına geçen Ömer El Beşir’in yönetiminde defalarca iç savaş ve ayaklanma yaşandı. Sudan İç Savaşı milyonlarca kişinin ölümü ve Hristiyan ağırlıklı Güney Sudan’ın bağımsızlığı ile sonuçlandı.
Ülkedeki istikrarsızlık, El Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerinin yayılmasına zemin hazırladı.
İç savaşlar ve ayaklanmalar ülkedeki krizi derinleştirdi.
2019 yılında Ömer El Beşir’in askeri darbeyle devrilmesi sonrasında ülkeyi 4 yıldır askeri geçiş hükümeti yönetmeye başladı.
İktidar değişti ancak hiçbir şey değişmedi.
Demokratik seçim isteyen halk da sık sık eylem yapıyor, kabile savaşları ve ayaklanmalar devam ediyor.
El Beşir’in Sudan’ı İslamcı idare anlayışı, Körfez ülkeleriyle, Müslüman Kardeşler (İhvan) yapılanmasıyla çok yakındı.
El Beşir iktidarının son yıllarında Türkiye ile yakınlaşmayı arttırdı. Körfez ülkeleriyle sıcak para anlaşmazlığına düşerek zayıflayan ilişkilerini aynı yıllarda benzer duruma düşen Türkiye ile yakınlaşarak çözmeyi umdu. 2018 yılında Sevakin adasının 99 yıllığına Türkiye’ye kiralanması ve Sudan’ın anlaşmayı darbe sonrasında iptal etmesi El Beşir’in destek arayışının kanıtıdır.
2019 Darbesi sonrasında kontrolü ele alan General Abdülfettah El Burhan Körfez ülkeleriyle yakınlığını arttırdı, İsrail ile normalleşme süreci için görüşmeler başladı.
Aynı esnada da Rusya ile Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’da donanma üssü tesis edilmesi için anlaşma yaptılar.
Sudan’ın iç yapısı gibi karışık olan dış politikası çok yönlü olarak devam ediyor. İktidar, ayakta kalmak ve darbelerden korunmak için pek çok ülkeyle yakın olmayı amaç ediniyor. Çünkü askerlerin tek söz sahibi olduğu bir ülkede ayakta kalmanın yolunun askeri güce akan parayı dolayısıyla da nüfuzu kontrol altında tutmaktan geçtiği rahatlıkla anlaşılabilir.
Ne kadar çok ülkeyle yakınlık sağlayıp taviz verirlerse o kadar güçlü kalabileceklerini öngören stratejik tutumları var.
15 Nisan darbesini başlatan Acil Müdahale Birlikleri, 2013 yılında düzenli ordudan gelebilecek darbeden korkan El Beşir’in dengeleyici askeri güç oluşturma ve ülke içi asayişi sağlama konusunda başvurduğu imdat çekici olarak macerasına başladı.
1980’li yıllarda Darfur İsyanını bastırmak için kurulan ve kontrolden çıkan savaş suçlarıyla korkulan Cancavid milislerine dayanan yapısıyla anarşi içindeki toplumu baskı altında tutup orduyu tehdit etmek için güçlendirildiler.
Böylece Acil Müdahale Birlikleri hafif silahlı milis yapı olarak çok çabuk büyüdü.
Liderleri General Muhammed Hamdan Dagolo darbeden beri Başkan Yardımcılığı görevini de üstlenmekteydi.
Ordu ve müdahale güçleri arasındaki kutuplaşma ülke üzerindeki hakimiyet mücadelesi kısa süre önce bu yapının ordu kontrolü altına alınmaya çalışılmasıyla bir anda krize dönüştü.
General Dagolo’nun 3 gün önceki darbesiyle birlikte potansiyel bir iç savaşın kapıları aralandı.
15 Nisan sabahı Sudan’ın başkenti Hartum ve ülke genelinde hızla stratejik askeri üslere, hava üslerine saldırmaya başladılar. Sabah saatlerinde başkent merkezindeki devlet sarayı ve ordu komutanlıklarını ele geçirdiler. Dagolo’nun destekçilerinin bulunduğu ülkenin batı bölgelerinde ve Darfur’da geniş arazilerde kontrolü sağladılar. Hartum ile bitişik Bahri ve Omdurman şehirlerinin de bir bölümüne de hakimler.
Ülkenin doğusunda Port Sudan’da Sudan Ordusu’nun zafer kazanmasıyla darbeci güçler batıya doğru sürüldü.
Sudan Silahlı Kuvvetleri sahip olduğu hava unsurlarıyla günlerdir saldırılar yapıyor ve başkent sokaklarında tanklar çatışmalara katılıyor.
Ordunun hava saldırıları ve zırhlı araçları karşısında yetersiz silaha sahip darbeciler orduya taraf değiştirme çağrısında bulunsalar da başarı sağlayamadılar.
General Dagolo ülkenin batısında yerel isyancı derebeye dönüşmemek için Darfur ile Hartum arasında kontrol sağlayıp iç savaş ve bölünme pahasına yeni saldırılar yapıyor.
Sudan Ordusu da cephe hattına dönüşen başkentteki devlet kurumlarını ve Hartum Uluslararası Havalimanını savaş sahası olmaktan çıkartmak için saldırılara devam ediyor.
Komşu ülkelerin ve dünya ülkelerinin genel tepkisi taraflara ateşkes ve uzlaşı çağrısı yapmaktan ibaret oldu.
Uluslararası boyutta önemli üç gelişme yaşanmış bulunmaktadır.
İlki Merowe Hava Üssüne tatbikat için gelen Mısır Ordu mensupları ve onlara ait savaş jetlerinin 15 Nisan günü darbeci güçlerin eline geçmesi ve personelin bilinmeyen bir yere götürülmesidir. General Dagolo, Mısır’a iade konusunda açıklamalar yaptı fakat iade gerçekleşmedi. İade yaşanmazsa Mısır, şu an iç mesele olarak gördükleri ve karışmak istemediklerini duyurdukları iç savaşa müdahil olabilir.
İkincisi 15 Nisan günü Darfur’da Dünya Gıda Programı (WFP) personeli üç kişinin silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesiyle ülke genelinde faaliyetlerini durdurdu. Sudan’da açlık ve salgın hastalıklara karşı mücadelede hassas bir yere sahip olan kurumun faaliyetlerini durdurması insani krizlere yol açabilir.
Üçüncüsü 17 Nisan günü AB Büyükelçisinin konutuna ateş açılmasıdır. Herhangi bir uluslararası kurumun hedef alınması, personelinin kaçırılmaya çalışılması veya öldürülmesi uluslararası krize neden olabilir.
Sudan’da günlerdir süren çatışmalarda en az 180 sivil hayatını kaybetti, 1000’den fazla sivil yaralandı. Asker ve milis kayıpları hakkında pek az bilgi bulunuyor ancak çok fazla olma ihtimali yüksektir.
Darbenin nasıl ve niye başladığı konusunda çok fazla iddia var.
En temel iddialar şunlar.
Birincisi pek çok ülkeyle yakın olan Sudan ve onun iki liderinden birinin ABD veya Rusya ile yakınlaşıp bölgedeki gücünü bu iki süper gücün desteği ve istekleri doğrultusunda arttırmak istemesidir. Bu seçenek gerçekleşmişse Sudan’a kurulması kararlaştırılan Rus Donanma Üssünün Rusya’ya Kızıldeniz ve Doğu Afrika su yolları, ticaret rotaları üzerinde sağlayacağı askeri avantajın elimine edilmesi çabasının taraflardan biri, diğerinin olası karşı hamlesini önlemek için harekete geçmiş denilebilir.
İkincisi mücadelenin tamamen ülkenin liderleri haline gelen iki ismin kişisel çıkarlarının ve onların temsil ettiği askeri ve ekonomik çevrelerin mücadelesi olarak patlak vermiş olmasıdır.
Sudan üçüncü kez iç savaşa sürüklendi mi henüz bunu söylemek için çok erken.
Gerçek olansa şu ki Sudan’daki iki generalin taht kavgası bu hızla devam ederse iç savaş ve ülkenin tekrar bölünmesi gerçek olabilir. Terör örgütleri, ayrılıkçı yapılar ve savaş lordlar gücünü iyice arttırıp bölgeyi terörize edebilir. Uluslararası krize de dönüşürse milyonlarca insanın göç edeceği ve bizim de etkilenme ihtimalimiz olan yeni göç dalgalarının oluşması tehlikesi, bütün bölgeyi sebep olacağı şok dalgaları ile etkileyebilir.