Akşam televizyonunuzu ya da bilgisayarınızı açtığınızda eğer çok izole bir yaşam sürmüyorsanız çoğunlukla haberlerle karşılaşırsınız. Siyaset, spor, magazin yahut gün içinde gerçekleşen tuhaf hadiselerle gündem adeta örülmüştür. Ancak tüm bunların uzağında, medyanın size çok fazla yansıtmadığı haberler vardır. Cinayet, intihar, adam yaralama, tecavüz, hırsızlık, kundaklama ve diğer tüm suçlar hiçbir zaman gündemin ana maddesini oluşturmaz. İşte bunlara Üçüncü Sayfa Haberleri denir. Bu ismi almasının sebebi, bahse konu olan haberlerin gazetelerde hep üçüncü sayfada yer almasıdır. Travma yaratmaması için hep üstünkörü geçilir, fazla detay verilmez. Fakat aileleri parçalayan, yürekleri dağlayan hatta tabir-i caizse kan donduran hadiseler üçüncü sayfa haberleridir. Sayfanın başından sonuna kadar okunduğunda saf kötülüğün ne demek olduğu anlaşılır. İnsanların önemli bir çoğunluğunun bunlardan haberi olmaz, yakın çevre hariç detaylar bilinmez. Ülke gündemine düşmesi halinde travma yaratacağı düşünülürse kimi zaman bu haberlere yayın yasağı getirilebilir.
Üçüncü sayfa haberlerinin belki de en bilinenleri aile içi kıyımdır. Haber hafızanızı şöyle bir yokladığınızda, aklınıza gelen ilk olaylar genellikle töre cinayetleridir. Töre Cinayetleri, bölgesel olarak kabul edilen örf ve ananelere karşı gelenlerin sözde cezalandırılmasıdır. Örneğin bir erkeğe âşık olan kız ona kaçtığı zaman törelere göre suç işlemiştir. Aile hemen bir araya gelir, kızı ve oğlanı yakalar sonra da onları "töre kanunlarına" göre cezalandırır. Kimi zaman üçüncü kişilerin devreye girmesiyle gençleri evlendirmek mümkün olurken bazen üzücü olaylar da yaşanır. Ne yazık ki öldürülen gençleri kimin vurduğu genellikle bilinmez. Bölgesel olarak güçlü insanların baskı kurmasıyla olaylar daha karmaşık hâle gelir. Sonuçta cinayete karışmamış, nispeten yaşı küçük olan bir gencin suçu üzerine almasıyla olay kapanır. Günümüz şartlarında adli bilimlerin ilerlemesi, polis soruşturmalarının sıkı tutulması, bölgesel iyileştirmenin sağlanması ve eğitim düzeyinin artmasıyla töre cinayetleri önemli ölçüde azaldı. Ancak hâlen kimi yörelerde uygulanmaya devam ediyor. Bir diğer önemli sorun ise kurşunlanarak ölen insanlara öldürücü darbenin kimden geldiğini bulmanın çok zor olmasıdır. Adli bilimcilerin ve kriminalistlerin elini kolunu bağlayan bu durum ne yazık ki tam anlamıyla çözüme ulaşmış değil.
Töre cinayetlerinin dışında namus cinayetleri de yaygın olarak görülür. Katillere öldürme sebebi sorulduğunda cevaplar arasında ihanet, yönelim farklılıkları, aklî denge problemleri ve yanlış anlaşılmalar vardır. Evli bireylerin başka insanlarla yaşadığı cinsel ilişkilerin sonu genellikle cinayetle biter. Yahut eşinin, çocuğunun farklı cinsel yönelimlere sahip olduğunu bilen diğer aile üyelerinden biri veya hepsi o kişiyi öldürür. Örneğin oğlunun homoseksüel olduğunu öğrenen Yahya Yıldız İstanbul’a kadar gelmiş ve Ahmet Yıldız’ı öldürmüştü. Firar eden katil cinayetin üzerinden neredeyse 15 yıl geçmesine rağmen hâlâ yakalanamadı. Akli denge problemleri ise aslında en masum gerekçedir. Afyonkarahisar’ın bir ilçesinde inşaat çalışmaları erken bitmiş, işçilerden birisi harç makinesinin içini temizliyordu. Henüz 6 yaşındaki yeğeni makinenin direksiyonuna geçti ve düğmelerle oynamaya başladı. Bastığı son düğme harç makinesinin çalışmasına sebep oldu. Diğer işçiler koşarak makinenin yanına geldiklerinde parçalanmış cesedi gördüler. Yanlış anlaşılmalar ise kıskançlığın getirdiği takıntının sonucudur. Katil, öldürdüğü kişinin suçsuz olduğunu anladığında artık çok geçtir. Bu nedenle kimi zaman katillerin hapishanede intihar ettiğine şahit olunur.
Tarihsel süreç içinde birkaç satırda geçtiğimiz aile cinayetleri aslında devlet geleneğinde oldukça yaygındır. Babasını zehirleten padişahlar, evladını öldüren çarlar, kardeşini boğduran hatta parçalatan krallar hep olmuştur. Bu olaylar genellikle Devlet-i Âliyye’nin bekası, krallığın sarsılmadan sürmesi, kaza veya Tanrı-Kral olan firavunun emri şeklinde özetlenmiştir. Cengiz Han kendisine isyan bayrağı açan kardeşi Camuka’nın çuvala konulup tokmakla vurularak öldürülmesini emretmişti. İspanya kralı I. Juan Carlos henüz taht adayı iken kardeşi Infante Alfonso bir akşam kanlar içinde yerde bulundu. Başından silahla vurulmuş ve birkaç dakika içinde ölmüştü. Babası oğlundan kardeşini öldürmediğine dair yemin etmesini istedi ve o da yemin edince meselenin üstü kapatıldı. Olayın silah kazası mı yoksa cinayet mi olduğu asla anlaşılamadı. Yavuz Sultan Selim tahta geçtiği ilk gün Sultan II. Bayezid’in zehirlenmesini istemiş, sabık padişah Dimetoka’ya varamadan ölmüştü. Genç Osman (Sultan II. Osman) sefere çıkmadan önce olası bir isyanın önüne geçmek için kardeşi Şehzade Mehmed’i boğdurdu. Öldürülen şehzadenin son anlarında ettiği beddualar tutmuş olacak ki çok zaman geçmeden isyana yenik düşen padişah Yedikule Zindanları’nda feci şekilde öldürüldü. Genç Osman’ın ölümüne ilişkin detaylar eylül ayında başlayacağımız Tarihe Geçmiş Ölümler serimizin bir yazısına konu olacak.
Aile cinayetlerine güncel olarak verilebilecek en acı olaylardan birisi Bursa’da yaşandı. Super Lig eski futbolcusu olan Cevher Toktaş’ın 5 yaşındaki oğlu Kasım koronavirüs şüphesiyle hastaneye yatırıldı. Öksürük ve yüksek ateş şikayetiyle servise alınan çocuk birden fenalaştı. Doktorlara haber veren Cevher Toktaş olan biteni seyrediyordu. Doktorlar yoğun bakıma aldıkları çocuğu tüm müdahalelere rağmen kurtaramamışlardı. Ancak çocuğun annesi duruma şüpheyle yaklaşmıştı. Cenazeyi inceleyen yetkililer ölüm raporuna "solunum yetersizliği nedeniyle ölüm" yazdılar. Aradan 12 gün geçtikten sonra Cevher Toktaş emniyet birimine giderek çocuğunu öldürdüğünü itiraf etti. Refakatçi olarak kaldığı Kasım’ın yanında birden sinir krizi geçirdiğini, zaten hiç sevmediği oğlunu yastıkla boğduğunu söyledi. Bunun üzerine çocuğun cenazesi Bursa Adli Tıp Kurumu’na nakledildi ve yapılan otopside sonuç alınamadı. Cumhuriyet savcısının kararıyla alınan örnekler Bursa’dan İstanbul’a gönderildi. Yapılan incelemede çocuğun herhangi bir ilaç nedeniyle değil ağzının ve burnunun kapatılarak öldürüldüğü anlaşıldı. Mahkemeye çıkarılan Cevher Toktaş’a müebbet hapis cezası verildi. Bu arada Toktaş’ın epilepsi hastası olduğunu ve cinayet işlediğini zaman zaman unuttuğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Sinema sektöründe korku, gerilim, slasher ve snuff kategorisine giren filmlerin bazılarında aile cinayetleri ele alınır. Yalnızca ölüm değil kimi zaman aile içi istismarın konu edildiği yapımlara rastlamak da mümkün. Çokça travmatik sahne içeren bu filmlerin izlenmesi bir yana bazı ülkelerde dağıtımının yasaklandığı bile olur. Aile içi şiddet ve ölüm konuları ana tema olmasa bile 2010 yılında vizyona giren Srpski (a Serbian Film) bunlardan biridir. Savaş sonrası toparlanmaya çalışan Sırbistan’ın sokak ve caddelerinin de göründüğü film 2009 yılında iki gencin kafa kafaya vermesiyle ortaya çıktı. Porno filmleri, bu filmlerde yer alan şiddeti ve sınırsızlığı eleştirmek için yapılan bu çalışmada, normal bir bünyenin kabul edemeyeceği detaylar vardı. Yeni doğan bir bebekle ilişki (Newborn porn), yetimhanelerde kadın dövme, dişleri sökülen bir kadının ilişkiye zorlanması, aile içi istismar, uyuşturucu madde kullanımı gibi birçok suç içeren sahneyi barındırdığı için eleştirmenler tarafından adeta yerden yere vuruldu. Hatta İngiltere’de her yıl düzenlenen korku film etkinliği olan Fright Fest’te yayınlanmadığı gibi İspanya’nın San Sebastian kentinde gerçekleşen film festivaline katılması mahkeme kararıyla engellendi. Filmin senaristi ve yönetmeni her ne kadar bu yapımın bir eleştiri olduğunu, Sırbistan anayasasına göre kanunen bu sahneleri çekmelerinin önünde bir engel olmadığını, savaş sonrası Sırbistan’da hayatta kalma refleksinin insanlara neler yaptırabileceğini savunsa da hiç kimse bu gerekçeleri kabullenmedi. Filmin sansürsüz hâli birçok internet sitesinde yayınlanmaya devam ediyor.
İstismar kimi zaman aile içi cinayetlere sebep olabilir. Uzun yıllar boyunca duygusal, fiziksel ya da cinsel istismara maruz kalan insanlar sonunda dayanamayıp karşısındaki kişiyi öldürebilir. Elbette bunun tam tersi de mümkündür. Kimi zaman istismar eden kişi şiddetin dozunu arttırabilir ya da yanlışlıkla mağduru katledebilir. Muğla’nın Yatağan ilçesinde bir evde ceset görüldüğüne dair ihbar alan polis ekipleri Samet Bulut’u boynundan ipe asılı halde buldular. 49 yaşındaki adamın cenazesi incelenip tanık ifadeleri alındı. Bulut’un intihar ettiğine ilişkin ön rapor verildi ve olay kapandı. Daha doğrusu kapandığı sanıldı. Olaya ilişkin bambaşka bir delil hiç umulmadık bir adresten elde edildi. Dolandırıcılıktan tutuklanan Mehmet Karadağ’ın evindeki eşyalar incelenince Samet Bulut’un kızının ismine ulaşıldı. Soruşturma genişletildi böylece ilginç detaylar da gün yüzüne çıktı. Mehmet Karadağ, sevgilisi Ayşegül Bulut’un adına on beş bin liralık kredi çekmişti. Zamanla Ayşegül Bulut’un durgun hali gözüne çarpmış ve sebebini sormuştu. Kız, babasının kendisine yıllardır cinsel istismar uyguladığını, annesinin bunu bilmesine rağmen şiddetten korkup sessiz kaldığını söylediğinde Karadağ "İstersen babanı öldürürüz" demişti.
Samet Bulut’un işten çıkış saatini bekleyen katiller eterle bayılttıkları adamı küçük bir eve getirdiler. Mehmet Karadağ insülin ilacını verdikten sonra yarı baygın adamı kaldırıp boynuna ipi geçirdi. Bunu yaparken ellerine eldiven giymeyi ihmal etmemişti. Astıkları adamı geride bırakmışlar ve kimseye söylemeyeceklerine söz vermişlerdi. Maktul zaten insülin kullandığı için şüphe çekmemişti. Olay yerinde parmak izi tespit edilememesi sebebiyle Samet Bulut’un intihar ettiği sanılmıştı. Ancak soruşturma sonunda olayın intihar değil cinayet olduğu ortaya çıktı. Otopsinin ve soruşturmanın yetersizliği bir yana adamın öldürüldüğü gün kızı Ayşegül Bulut’un ilaçla intihar ettiği ve hastaneye kaldırıldığı detayı da kimsenin umurunda olmamıştı. Yani bir cinayet göz göre göre işlenmiş ancak gözler kör, kulaklar sağır olmuştu.
İşte tam da bu noktada söylenecek tek söz kalıyor; kusursuz cinayet yoktur…