Daily Jang gazetesi ne olacağından habersiz tarihinin en büyük haberini yapmaya hazırlanıyordu. Kapıya yönelen esmer, ablak yüzlü, siyah çerçeveli gözlüklü 38 yaşındaki adam gayet sakindi. Gazete binasına giriş yaptığı anda herkes onu sokaktan geçen ve küçük bir olayı görüp haber vermeye çalışan mutaassıp biri sanmıştı. Usul adımlarla yürüyüp haber editörü Havar Nim Haşmi’nin (Khawar Naeem Hashmi) karşısına oturdu. Dilinden her dökülen ifadede şok etkisi dalgalar halinde yayılıyordu. Yüz çocuğu istismar ettiğini, boğarak öldürdüğünü, cesetleri parçaladığını ve asitle eriterek Ravi Nehri’ne döktüğünü uzun uzun anlattı. Gazeteci de sordukça soruyordu. Aslında amacı cinayetlerini daha önce mektup yazarak hem polise hem de gazeteye anlatan adamı polis gelene kadar meşgul etmekti. Başardı da. Lahor polisi binaya giriş yapıp katili kıskıvrak yakaladı.
Olaylar 1998 yılında başlamıştı. Cavit İkbal isminde bir adam Pakistan’ın Lahor kentinde video oyun dükkânı açmıştı. Müşterilerinin önemli bir bölümü çocuktu. Yere bilerek jeton attığını, hırsızlık yapan bir çocuk olduğunda da dövmek için kolundan tutup içeri götürdüğüne defalarca şahit olunmuştu. Ama hiç kimse o kapıdan içeri giren çocukların başına ne geldiğini hiç sorgulamamıştı. Yalnızca bu da değil. Cavit, Ali Hucvirî’nin (Data Genc-i Bahş) defnedildiği hem türbe hem de cami olarak kullanılan külliyeden sabahları Kur’an-ı Kerîm okumak için gelen çocukları da kaçırıyordu. Eve getirip kapıyı kapadıktan sonra onları köşeye sıkıştırarak tecavüz ediyor sonra da fotoğraflarını çekiyordu. Ardından da kaçıp kimselere söylemesin diye eline aldığı zincirle boğuyordu. Cenazeleri parçaladıktan sonra sülfürik ve hidroklorik asitlerle dolu fıçılara atarak erimesini bekliyordu. Kıl ve kemikler neredeyse erimediği için kalanları da evinin yakınlarındaki Ravi Nehri’ne döküyordu. Her öldürdüğü çocuğun ismini küçük bir not defterine yazıyor, nasıl öldürdüğünü, parçaladığını detaylarıyla anlatıyor hatta kimi yerlerde resimler çiziyordu. Hesaplamalarına göre öldürdüğü her çocuk, asit masrafları da dâhil 120 rupiye mâl oluyordu.
Takvimler Eylül 1999’u gösterdiğinde Cavit yüzüncü çocuğu da öldürmüştü. Fakat bu kadar cinayet işlemesine karşın ne bir polis memuru kapısına dayanmış ne de komşuları ona ne yaptığını sormuştu. Bu duruma o kadar öfkelendi ki hem polise hem de Cank Gazetesi’ne (Lahor Gazetesi) mektuplar yazdı. Hatta gazeteye gönderdiği mektubun içine kurbanlarının fotoğraflarını ve 32 sayfalık cinayet defterini de koymayı ihmal etmedi. Mektubun sonunda ise intihar edeceğini yazmıştı. Polis ekipleri harekete geçerek Ravi Nehri yakınlarında bulunan Ravi sokağındaki 16-B numaralı evin asma kilidini kırarak içeri girdiler. Gazeteciler de haberin kokusunu almış duvardan tırmanarak evin içine atlamıştı. Kalabalığı dağıtan polis evin içine girdiğinde tuhaf bir kokuyla karşılaştı. Odalardan birinde iki adet fıçı ve yanında sayısız plastik kutu buldular. Diğer odada üst üste dizilmiş çocuk kıyafetleri vardı. Poşetlere özenle konulmuş ve isim etiketleri yapıştırılmış ceset parçaları tespit edildi. İşin garip tarafı evin neredeyse her yerinde kıl yumakları vardı. Bunların cesetlere ait olduğu ve asitte erimeyen kıllar olabileceği düşüncesiyle delil olarak alındı. Yapılan otopsi sonucunda ceset parçalarının çok fazla ayrıştığı ve yaş tespitinin zor olduğu raporlandı. Ancak cenazelerin 13 ila 17 yaş arası olma ihtimalinin yüksek olduğu belirtildi.
Aralık 1999 tarihi geldiğinde Cavit İkbal daha önce itiraflarını gönderdiği gazeteye teslim oldu. Her şeyi anlatan adam polis tarafından alınarak emniyete götürüldü. Oturduğu evde yalnız değildi. Yanında üç erkek daha vardı. Onlar da Lahor’un başka bir kentinde yakalandılar. Deliller gösterildiğinde artık kaçacak delik kalmamıştı. Tüm suçlarını itiraf eden adamlardan ikisinin yaşları çok küçüktü. 17 yaşındaki Sajid Ahmed (Sacit Ahmet) ise cinayetlerin içinde birebir yer almıştı. Cavit İkbal’in suç geçmişi araştırıldığında yıllar önce çocuk istismarından tutuklandığı ve serbest bırakıldığı tespit edildi. Bu durum ortaya çıkınca katil tam da bu sebeple cinayet işlediğini itiraf etti. İstismarcı denilerek hapse atıldığı dönemde annesinin çok ağladığını ve akan gözyaşları için yüz anneyi ağlatacağını söyledi. Daha doğrusu iddia ettiği şey buydu. Aile üyeleri ise bunun tam tersini söylüyordu. Cavit İkbal bir değil birçok kez istismara karışmış ve nüfuzlu bir aile olduklarından olayların üstü kapatılmıştı. Bu nedenle de çocukların yoğun olduğu, video oyunların oynandığı bir dükkân açmasına mâni olunmamıştı. Söylenenler suçlunun ceza indirimi için ortaya attığı iddialardan başka bir şey değildi.
Cavit İkbal’in yakalanamamasında aslında çok fazla sebep var. Bunlardan ilki kurban profili. Katil çoğunlukla sahipsiz, sokaklarda dolaşan ya da masaj adı altında fahişelik yapan erkek çocukları seçmişti. Pakistan toplumu ise o dönemde çocuk mefhumundan bihaber yaşıyordu. Çocukları kaybolan aileler endişe dahi etmiyorlardı. Hatta kaçırılanların bazıları polis kayıtlarına göre neredeyse altı aydır kayıptı. Cavit İkbal ise gizlediği katil kimliğinin dışında çevresi tarafından çocukları çok seven hayırsever bir adam olarak tanındı. Yanında çalıştırdığı gençlerin hiçbirisi kayıtlı değildi. İnsanlara göre zaten o bu işi de çocuklar para kazansın diye yapıyordu. Belirli aralıklarla tatile götürdüğü gençleri istismar edip etmediğini bilmiyoruz. İnsanları şaşırtan şey ise Cavit’in iki kez evlenmesi olmuştu. Aslında bu kararı o değil ailesi almıştı. Çünkü tuhaf davranışlar sergileyen adamın bu yolla düzelebileceğine inanmışlardı. İki evliliği de kısa sürmüş, bu birlikteliklerinden bir oğlu bir de kızı olmuştu. Bu dönemlerde Cavit defalarca istismar suçuyla göz altına alınmıştı. Fakat mağdurların ailelerine rüşvetler vererek kendisini kurtarmayı başardı. Sonradan çok sayıda cinayet işlemeye başlamış ve tüm olanları da kolaylıkla gizlemişti. İşin belki de en ilginç tarafı Cavit İkbal’in oturduğu evin biraz ötesinde polis merkezi olmasıydı. Yani suçlarını neredeyse insanların gözüne sokarcasına işlemişti.
Cavit İkbal’in teslim olması birçok insanı şaşırtmıştı. O her ne kadar yüz çocuk öldürerek misyonunu tamamladığını iddia etse de esas motivasyonu seri katillerin önemli bir çoğunluğunda görülen ve medya tarafından "Catch me if you can" olarak adlandırılan durumdur. Katillerin bir bölümü yaptıklarının bilinmesini ve şöhretlerinin artmasını isterler. Uzunca bir zaman yakalanamazlarsa bunu mesele haline getirip ya olay yerine delil bırakırlar ya çeşitli yerlere haber gönderirler ya da bir kurbanı esir alıp ailelerine haber verirler. Böylece isimlerini tüm insanlığa duyurmuş olurlar. Cavit İkbal’in gazeteye mektup ve fotoğraf göndermesi de bu yüzden. Mektupta söylediği gibi intihar etmek üzere Ravi Nehri’ne geldi ama nehrin sınırları tel örgülerle çevrildiğinden atlamayı başaramadı. Sonra da kararından pişman olup geri döndü. Evde geçen boğuşmadan ötürü yaralandı ve bir müddet tedavi gördü. Bu süreçte erektil disfonksiyon (iktidarsızlık) yaşadığı ve bu nedenle suçlarını itiraf ettiği iddia edildi. Katil durumun iyice ciddileştiğini anladığında hemen tasını tarağını toplayıp kaçmayı denedi. Çünkü Pakistan’da adam öldürmenin cezası ölümdü ve onun şimdilik ölmeye niyeti yoktu. Buna rağmen yine de son bir kez cesaretini toplayıp gazeteye gitmiş ve ölümün umurunda olmadığını söyleyerek teslim olmuştu.
Diğer suçlular ise onun kadar şanslı değildi. Olayın esas failinin Cavit İkbal olması ve dış basının da olayı ilgiyle takip etmesi sebebiyle polis gayet nazik davranmıştı. Ancak kalan üç kişi adeta dayak yiyerek ifade verdiler. Hatta içlerinden biri sorgu odasında o kadar çok dövülmüştü ki nezarette bulunduğunda öldüğü tespit edilmişti. Yapılan otopsi sonucunda dövülerek öldürüldüğü yönünde kuvvetli deliller olmasına karşın polis teşkilatı hemen kendisini savunmaya geçerek "Camdan atladı ve öldü" gibi komik sayılabilecek bir açıklamayla olayı kapattı. Cavit İkbal ise duruşmadan tam bir ay önce tüm ifadelerini geri çekti. İsnat edilen suçları işlemediğini, toplumu bu konu hakkında dikkat çekmek için aldattığını söyledi. Ancak deliller ortada olduğundan kimse bu yalanına inanmadı.
Mahkemeye çıkarıldığında karşısında katı şeriat yasaları ve bunu uygulama konusunda gayet kararlı hukukçuları gördü. Suç anlatıldı ancak deliller o kadar barizdi ki İkbal’e savunacak bir şey kalmamıştı. Hâkim Allah Bakhsh göze göz dişe diş prensibi (İslam’da kısas olarak geçer) ile hareket etti. Cavit İkbal’in çocuklara uygun gördüğü muamele ile öldürülmesine karar verdi. Dış basın da olayı yakinen takip ediyor, herkes hâkimi can kulağıyla dinliyordu. Verilen karara göre; Cavit İkbal önce bir zincirle boğulacak ardından yüz parçaya ayrılacaktı. Bedeninin her bir parçası asit dolu bir kaba atılarak eritilecekti. Ahalinin rahat takip etmesi için cezanın Pakistan Kulesi önünde infaz edilmesi kararlaştırıldı. Elbette bu karar bir anda Pakistan’ı karıştırdı. İçişleri Bakanı verilen cezayı eleştirerek yüksek mahkemeye itiraz edeceğini söyledi. İkbal’in avukatı da cezaların meydanda infaz edilmediği, ölüm cezası verilse bile bunun hapishanede uygulanması gerektiğini belirtti. Yargıç ceza infaz edilene kadar İkbal ve suç ortaklarının hapishanede kalmasına hükmetti. Suçlular Lahor’un merkezine yakın olan Kot Lakhpat Hapishanesi’ne gönderildi.
Cavit İkbal’in sonraki yaşamı hakkında çok fazla bilgi bulunmuyor. Aradan birkaç ay geçmeden İkbal’in hücresinde öldüğü belirlendi. Gelen görevliler diğer bölümde Sajid Ahmed’in de cansız bedenine rastladılar. Her ikisi de kendi çarşaflarına asılmıştı. Cenazeler teslim alındıktan sonra hapishane doktorları tarafından otopsi yapıldı. Bedenlerinde morluklar ve ezikler vardı. Belli ki birileri tarafından dövülmüşlerdi. Aslında Cavit İkbal ölmeden önce birkaç kez çeşitli kurumlara ya da kuvvetli kişilere hapishane görevlileri tarafından işkence gördüğünü ve intihara yönlendirildiğini belirten mektuplar yazmıştı. Katiller öldükten sonra bunların hiçbirisi ciddiye alınmadı. Hatta morg görevlileri, otopsi yapılırken bulunan izlerin asılmadan ziyade boğulma izleri olduğunu duyduklarını söylediler. İlginç bir şekilde olayın üstü hemen kapatıldı. Halkın öfkesi ancak bu şekilde dindiği için kimse ölen adamlara ne olduğunu sorgulamadı. Hapishane yönetimi ölüm haberini duyurdu fakat Cavit İkbal’in cesedini kimse sahiplenmedi. Cenaze ortada kaldığı için defin işlemlerini de üstlenmek zorunda kaldılar. Hapishane imamının kıldığı cenaze namazının ardından yakınlarda bir mezarlığa defnedildiği yönünde bilgi geçildi. Cavit İkbal’in hangi mezarlıkta olduğu konusunda net bir bilgi yok. Urwa tul Wusqa Camii bahçesine ya da Yeşil Şehir (Şehr-i Sabz) mezarlığına defnedilmesi kuvvetle muhtemel.
Cavit İkbal pedofil bir seri katil olduğu için sinemaya ya da edebiyata çok fazla konu edilemedi. Ancak son dönemlerde suç dünyasına ilginin artması çeşitli katilleri yeniden gündeme getirdi. Örneğin Netflix’te yayınlanan ve Evan Peters’ın başrolde oynadığı Dahmer dizisi dünya genelinde ilgi çekti. Bundan yola çıkan Pakistanlı yapımcılar Cavit İkbal’in hayatını anlatmak için yeni bir film çektiler. Kukri: The Untold Story of Serial Killer Javed Ikbal (Hançer: Seri Katil Cavit İkbal’in Değinilmemiş Hikâyesi) adlı film 2 Haziran 2023 günü vizyona girdi. Kukri ismi özellikle seçilmişti. Çünkü Cavit İkbal’in pek bilinmeyen lakaplarından birisi Hint hançeri olarak da bilinen Kukri’ydi. İşin ilginç tarafı, filmin yapımcısının adı da Cavit’ti.
Serimiz Hamburger Katili olarak da bilinen Joe Metheny ile devam edecek…