Üzerinizde ciddi bir ağırlık hissediyorsunuz ama bir türlü kalkamıyorsunuz. Ellerinizi hareket ettirmek, yardım istemek, seslenmek ya da çığlık atmak istiyorsunuz ama yapamıyorsunuz. Sanki birisi sizi her yerinizden bağlamış ve etkisiz hâle getirmişti. O esnada üzerinize gelen korkunç biri vardı ya da koskoca denizin ortasında yapayalnızdınız. Yahut neredeyse 180 km/h hızla giden aracın içinde uçuruma doğru sürüklenmekteydiniz. Bir süre daha mücadele ettikten sonra parmaklarınızı kımıldattınız. Kan ter içinde kalktığınızda hemen size su getirdiler ve ne olduğunu sordular. "Karabasan" dediniz, ailenizden duyduklarınızdan yola çıkarak. Aslında durumunuz tam anlamıyla bilimin ya da uyku tıbbının konusu. Yaşadıklarınıza sebep olan şey ne bir cin ne bir vampir ne de o karabasan dediğiniz efsanevi yaratık. Siz Uyku Felci geçirdiniz. Vücudunuz uykuyu kabullenip hareketlerini kısıtladı ama beyniniz uyumadığı için vücudunuza hükmedemediniz. Bu yüzden hareket etmek için verdiğiniz çaba işe yaramadı. İşte yıllardır dualar okunan, yastık altına içinde ne yazıldığı belli olmayan muskalar konulan durumun sebebi budur.
Gecenin karanlığı çöktüğünde göz kapaklarınız usulca düşer, hareketleriniz yavaşlar ve usulca örtünün altına girersiniz. Kimileri için yirmi dakika kimileri için saatleri bulan sürecin içine daldığınızda artık ne kendinizden ne de etrafınızdan haberiniz vardır. Beyin aktiviteleriniz yavaşlar, nabzınız azalır, kan basıncınız düşer ve hem daha az hem daha derin soluk alıp verirsiniz. Nrem ya da Non-Rem Uykusu (Rem Dışı Uyku) olarak da bilinen bu uyku türü yüksek organizmalarda, dolayısı ile biz insanlarda da olan bir süreçtir. Ancak her canlı farklı şekillerde uyur. Örneğin yunuslar uyurken yalnızca beyinlerinin bir bölümünü yavaşlatır. Diğer bölüm dışarıdan gelecek tehlikelere karşı sürekli aktiftir. Bazı canlılar kış uykusuna yatarlar. Tüm kış boyunca kendisine yetecek kadar yağ içeren besin tüketirler ve uykuya daldıklarında vücut ısıları düşer, nabızları yavaşlar, daha az solunum yaparlar. Genelde ayıların kış uykusuna yattığına dair yaygın bir kanı bulunsa da yarasa, sincap ya da kurbağaların daha iyi birer örnek olacağını söyleyebiliriz. Yaz aylarında uykuya yatan canlılar da vardır. Salyangozlar ya da timsahlar bunlara örnek verilebilir.
Hepimiz günün belirli saatlerinde uyur, belirli saatlerinde uyanırız. Buna Sirkadiyen Ritim denir. Çoğunlukla ışığa bağlıdır. Bu nedenle genellikle karanlıkta uykumuz gelir. Az önce bahsettiğimiz non-rem uykusu üç aşamadan oluşur. N1, N2 ve N3. Her aşamasında beyin farklı aktiviteler gösterir. Hipnogram adı verilen bir gereçle bu dalgalar ölçümlenmiş ve her aşamada farklı dalgalar gözlemlenmiştir. N2 aslında esas uyuduğumuz yer olsa da N3 uykusuna geçtiğimiz zaman dinlenebiliriz. Bu da uykunun yalnızda beşte birini oluşturur. Yani 10 saat verimli bir şekilde uyuduğunuzda yalnızca 2 saatte dinlenebilirsiniz. Daha sonra Rem Uykusu’na gireriz ve göz hareketlerimiz başlar. Ancak beynimiz vücudumuzu hareket ettiremez. Bu esnada rüya görmemize de bağlı olarak nabzımız biraz artabilir, kan basıncımız yükselebilir. Burada kısaca rüyalara da değinirsek; rüyalarınız aslında sizin gördüğünüz gibi uzun uzadıya bir olay örgüsü değildir. Aslında kısa kısa anlar görürsünüz ve beyniniz bu anları birleştirir. Yani sizin sabah uyandığınızda bir başkasına anlattığınız neredeyse beş dakikalık bir rüya aslında birkaç saniyelik kesitlerin birleştirilmiş şeklidir.
Her insanın uyku süreci aynı olmayabilir. Kimileri zor uykuya dalabilir, az uyuyabilir, sık uyanabilir hatta hiç uyumayabilir. Bunların tümüne uyku tıbbında Parasomni (parasomnia) denir. Fakat bizim ilgilendiğimiz kısım uyku bozukluklarının diğer insanları etkileyen türleri. Uyku bozuklukları tıpkı diğer hastalıklar gibi sınıflandırılır. Yatağından kalkıp gece yemek yiyenlerde Gece Yeme Bozukluğu (NES), uyku esnasında soluk alıp vermenin bir müddet kesintiye uğradığı Uyku Apnesi, ölü gibi uyuma olarak kayıtlara geçen Narkolepsi, bulunduğu yere idrar ya da dışkısını yapma olarak da bilinen Noktürnal Enürezis (Yatağı Islatma), birileriyle konuşma Somniloquy (Uykuda Konuşma), seks yapma yani Sexsomina, çoğunlukla travma sonrası stres bozukluğu ile ortaya çıkan ve çığlık atarak uyanma, yataktan fırlama, bir yerlere çarpma ya da unutkanlıkla seyreden Gece Terörü (Sleep Terror) ve uyurgezerlik (Somnambulism) gibi türler vardır. Bazı insanlar ise hiç uyuyamazlar. Buna ise İnsomnia denir. Bunlardan en tehlikelisi uyurgezerlik olmakla birlikte seksomnia ve gece yeme bozukluğu da ölümle sonuçlanabilir. Gece vakti yemek yapmak isteyen biri farkında olmadan bulunduğu yeri yakabilir yahut yemek yerken boğulabilir.
Seksomnia (sexsomnia) ise uykuda seks olarak adlandırılan bir parasomni türüdür. İllaki seks yapılması gerekmez. İnsanlar uyku esnasında kendini okşayabilir, ses çıkarabilir, konuşabilir veya mastürbasyon yapabilir. Yapılan çalışmalarda diğer uyku bozukluklarıyla beraber seyrettiği gözlemlendi. Uyku apnesi ya da uyurgezerlik yaşayanlarda daha yaygın olduğu anlaşıldı. Seksomnia çok yaygın görülmese de kimi zaman insanları davalık edebilir. Bunlardan biri Jade McCrossen-Nethercott. 24 yaşındaki Jade gözlerini açtığında parti çoktan bitmiş ve başka bir adamla aynı kanepedeydi. Örtüyü kaldırdığında iç çamaşırı dizine kadar çekilmişti. Ne olduğunu sormak için uyandırdığı adam toparlanarak hemen evden ayrıldı. Kızın üzerindeki iç çamaşırı incelendiğinde bahsi geçen adamın DNA’sı tespit edildi. Fakat sanık hiçbir şekilde ona tecavüz etmediğini ve her iki tarafın rızasıyla ilişkiye girdiklerini söyledi. Bilirkişiler yaptıkları incelemede Jade’e seksomnia teşhisi koydu. Kız kararı temyize götürdü ancak henüz bir sonuç alınmış değil. İşin ilginç tarafı, kan testi yapılmaması sebebiyle tecavüz hapı da denilen uyku getirici herhangi bir ilacın kullanılıp kullanılmadığı bilinmiyor. Bir diğer olay ise Darell Swanson’ın başına geldi. İki kadına ve kız kardeşine tecavüz ettiği gerekçesiyle açılan davada tüm suçlamaları reddeden adam için mahkeme bir nörolog atadı. Uyuyan kadınları okşama isteğinin bu suçlarla bağlantısı olmadığı yönünde rapor veren hekim, şüphelinin seksomniadan mustarip olduğunu belirtti. Uyurgezerlik geçmişi de olan adam davadan beraat etti. Özellikle kardeşine tecavüzle suçlandığı için büyük sıkıntı çeken Darell mahkeme salonundan ağlayarak çıkmıştı.
Uyurgezerlik, uyku esnasında hareket etme olarak bilinir. Yatakta oturma, kalkıp başka bir sandalyeye gitme, kıyafet değiştirme, odaları dolaşma, evin dışına çıkma, belki şaşıracaksınız arabaya binip gezme şeklinde dahi görülebilir. Hatta seksenli yıllarda yaşanan ilginç bir olayda; gece vakti yatağından kalkıp yirmi dakikayı aşkın süre yolculuk yapan, girdiği evdeki kayınvalidesini öldürüp kayınbabasını da ağır yaralayan adam sabah kalktığında hiçbir şey hatırlamıyordu. Elinde derin kesikler bulunan katil zanlısı polise teslim oldu. Uyurgezerlik teşhisi aldı ve davadan beraat etti. Yani hiçbir uyurgezer William Shakespeare’in Macbeth oyunundaki Lady Macbeth gibi bir yerleri yoklamaya çalışırcasına ellerini uzatıp ruh gibi evin içinde gezmez. Uyurgezerlik tamamen kişiye özeldir ve davranışlar değişkenlik gösterir. Kimi evin içinde gezip kimseye zararı dokunmazken, kimi pencereden atlayarak intihar edebilir. Bazı insanlar bir yeri ateşe verirken bazıları da iş yerini açıp bir şeyler satabilir. Uyurgezerliğin kökeni hakkında pek çok çalışma bulunuyor. Stres, diğer uyku bozuklukları, alkolizm ya da birtakım sindirim sistemi hastalıkları gibi faktörler devreye girer. Uyurgezerliğin genetik olarak aktarıldığı konusunda çalışmalar sürüyor. ADA (Adenozin deaminaz) adı verilen bir gen nedeniyle N3 uykusunda insanların kalkıp dolaştığı konusunda kuvvetli göstergeler bulunuyor. Uyurgezerlik ya da diğer uyku bozukluklarının tanımlanması için Polisomnografi denilen bir yöntemin uygulanması şarttır.
Uyurgezerlik oldukça tehlikelidir. Uyanıldığı zaman ne yapıldığı genellikle hatırlanmaz. Bir uyurgezer gece yatağından kalkıp evi temizleyebilir, yemek yiyebilir, seks yapabilir, dışarı çıkıp gezebilir hatta birini öldürebilir. Çoğu insan için hâlen soru işareti olarak görülen bu durum bir gerçek. Bazı insanlar uyurken cinayet işleyebilirler. Onlardan birisi de 1997 yılının soğuk bir Ocak gününde eşini öldüren ve Mormon tarikatının sadık bir üyesi olan 43 yaşındaki Scott Falater. Gece vakti uykusunda birden ayağa kalkıp arka bahçede bulunan 41 yaşındaki eşi Yarmila’yı köşeye sıkıştırdıktan sonra elindeki bıçağı 44 kez sapladı. Seslere uyanan komşuları bahçeye baktığında gördüğü kan deryası karşısında şok geçirip hemen 911’i aradı. Kadın kırmızı renge boyanmış suyla dolu havuzdaydı ve çoktan ölmüştü. Olay yeri inceleme ekipleri gelip cesedi teslim aldı. Otopsi sonucunda bıçak darbeleriyle değil suda boğulma sebebiyle öldüğü anlaşıldı. Bu durum Scott’un bıçaklama sırasında gerçekten uyuduğu ancak sonraki aşamalarda cinayet delillerini karartmaya çalıştığı şeklinde yorumlandı. Çünkü adam cinayet sonrası ellerini yıkamış, üstünü değiştirmiş ve tüm cinayet aletlerini poşetlere doldurup arabasına bırakmıştı. Falater ömür boyu hapis cezasına mahkûm edildi.
Belki size inanılmaz gelecek ama bazıları ölü gibi uyuyabilir hatta hareketsizliği ve neredeyse yüzeysel sayılabilecek solunumları nedeniyle ölü sanılabilir. Bu durum Narkolepsi olarak adlandırılır. Hatta Türkiye’nin sevilen dizilerinden Avrupa Yakası’nın bir bölümünde yan karakterin narkolepsi sırasında öldüğü sanılmıştı. Elbette gerçek hayatta narkolepsi bu denli ağır seyretmez. Ancak bilinçsiz bir toplumda sonuçları felakete dönüşebilir. 2000 yılında üçüncü kez öldüğü raporlanan Allison Burchell onlardan biri. İngiltere’nin Sussex kentinde yaşamakta olan kadın 17 yaşından beri tam üç kez öldüğü sanılarak morga kaldırılmak üzere hareket edilirken uyandı. 65 yaşındaki Maureen Jones öldüğü düşünülüp tabuta konulurken bacağının hareket ettiğini gören dikkatli bir polis memuru tarafından kurtarıldı. Kadın narkolepsi hastasıydı ve şeker komasına girmişti. İki günlük tedavinin ardından taburcu oldu. 2009 yılında domuz gribi aşısı olan ve yan etkiler sebebiyle narkolepsiye yakalanan Katie Clack girdiği depresyonu atlatamayarak 2014 yılında intihar etti.
Uykuyla ilgili ilginç sayılabilecek bir bilgi verelim. Kimi insanlar gün içinde neredeyse birkaç saat uykuyla zinde kalabilir. Ünlü ressam ve bilim insanı Leonardo da Vinci’ye atfedilen ve 4 saatte bir 20 ila 30 dakika arasında uyku çekerek bütün gün boyunca zinde kalınabilen Polifazik Uyku oldukça farklıdır. Az sayıda insanda görülür, doğuştan ya da travma sonrası gerçekleşebilir. Da Vinci Uykusu’nun henüz fayda ya da zarar getirdiğine ilişkin net bulgular elde edilemedi. Ancak insana epey vakit kazandırdığı muhakkak.
Yazıyı bitirmeden önce birkaç sağlık tavsiyesi vermekte fayda var. Vücudumuz dinlenirken beynimiz çalışmaya devam eder. Midemiz hazmeder, gözlerimiz ışığı algılar ya da kimyasallar ve hormonlar üretilir. Özellikle belirli saat aralıklarında ve ortamlarda uyumak vücut sağlığı için oldukça önemlidir. Saat 22:00 ile 00:00 arasında, karanlık ortamda uykuya dalmanız melatonin denilen hormonun daha fazla üretilmesini sağlar. Melatonin, bağışıklık sisteminizin uyarılmasında ve kanserin önlenmesinde ehemmiyet sağlayan bir hormondur. Uykuyu düzenlemesi sebebiyle tansiyonunuzu stabil hale getirerek kalp damar sağlığınızı da dolaylı yoldan düzenler. Bir diğer husus ise uyku süreleri. Tüm kaynaklarda en az sekiz saat uyumanız gerektiği söylenir. Fakat herkes aynı sürede dinlenemeyebilir, mevsime ya da yaşa bağlı olarak ihtiyacı farklılaşabilir. Örneğin insanlar kış mevsiminde daha çok uyur. Yetişme aşamasındaki çocukların en az 10 saat uyuması gerekir. Az önce bahsetmiş olduğumuz insomniada ise hiç uyumadan dinlenmek mümkündür. Bu nedenle uyku süresinin kişisel olduğunu bilinmekle birlikte, normal ve sağlıklı biri için 7 ila 9 saatin yeterli olacağı düşünülmektedir. Bazı çalışmalarda Non-Rem uykularının 1,5 saat olması sebebiyle hep 1,5 sayısının katları kadar uyunması tavsiye edilir. Yani uyuyacaksanız 6 veya 7,5 saat uyumalısınız. 8 saat uyursanız N3 aşamasına geçemediğiniz için dinlenemezsiniz. Elbette bu bilginin henüz doğrulanmaya muhtaç olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Bir sonraki yazımız olan Piromani’de görüşmek dileğiyle.