Fırsat eşitliği, saygın devletlerin politikaları tarafından idealize edilmiş ve çeşitli kamu kuruluşları aracılığıyla da mutlaka ulaşılması gereken bir amaç haline getirilmişken gerek ülkemiz gerek de dünyanın geri kalanı açısından gerçekleştirilmesi neredeyse imkansız bir eşitlik türü olduğuna inanılmış kavramdır. Hukuk sistemleri tarafından her yurttaşın eşit bir biçimde hayata geldiği kabul edilmişken, bu eşitlik hayatın genel akışı içerisinde varlığını yitirmiş ve halk arasında da hiçbir inanılırlığı kalmayan bir durum haline dönüşmüştür. Birçok ülke fırsat eşitliğini sağlamak adına sayısız kurum kurmuş, çok ciddi bütçeler ayırmış ve politikalar üretmiş olmasına rağmen bu fırsat eşitliği hiçbir zaman sağlanamamıştır. Fırsat eşitliğinin yüzde yüz gerçekleşmesini beklemek eminim ki hepimiz için ütopik bir umut olacaktır; yine de hepimizin bu cesarete ihtiyacı vardır çünkü fırsat eşitliğini tam anlamıyla gerçekleştiremesek bile, kendisini ne kadar yaygın hale getirirsek ve yüzde yüzüne ne kadar yaklaşırsak hepimiz için daha güzel bir gelecek yaratma fırsatı kazanmış olacağız.
Fırsat eşitliği kendi içinde birçok farklı türe sahip olsa da eğitimde fırsat eşitsizliğine ayrı bir parantez açılmalıdır çünkü okullar büyük ölçüde kariyer adımlarımızı attığımız ve geleceğimizi şekillendirdiğimiz yerlerdir. Doğal olarak bu yerler arasında bir eşitlik sağlanmadığı müddetçe, hayat akışlarımız arasında da insanlığa aykırı farklar oluşacaktır. Eğitim metotlarının değiştiği, bilişim çağına adapte olmaya çalıştığımız ve bireysel eğitimin yüzyıllar sonra tekrar önem kazandığı bugünlerde elbette ideal bir eğitim anlayışı yaratmak mümkün değildir. Mükemmel olsun ya da olmasın yüksek kaliteli bir eğitim herkes için haktır ve eğitim sistemini başarıya ulaştırmak için, başarıyı herkes için ulaşılır hale getirmek zorundayız. Toplumlar, eğitimi bir sivil hak mücadelesi olarak sahiplenmeli ve doğru şekilde uygulandığı zaman insanlar arasındaki uçurumları azaltacak ve herkese fırsatlar yaracak bir alan olarak görmeli. Dünya olarak küresel bir eğitim krizi yaşıyoruz; üniversitelerin bütçeleri arasındaki uçurumlar, eğitimciler arasındaki farklar, kampüsler arasındaki zıtlıklar ve bunun gibi birçok şey aslında eğitime olan erişimin ne kadar göreceli olduğunu gözler önüne seriyor. Eğitimde fırsat eşitliğine erişmek için elbette izlenmesi gereken birçok yol ve değiştirilmesi gereken birçok yöntem var. Liyakat gereği elbette bu meseleler uzmanlar rehberliğinde çözümlenmelidir aksi takdirde çok tehlikeli sonuçlara yol açılabilir.
Yine de bu ülkenin bir genci olarak gözlemlediğim eğitim sistemimizdeki eksiklikler hakkında konuşmanın hiçbir zararı olmadığı kanaatindeyim. Dünya genelinde eğitim sektörü globalleşiyor ve ülke olarak bu hızı yakalama konusunda eksikliklerimiz var. Her eğitim çağından öğrencimiz dış dünyaya daha fazla açılmalı ve bununla akalı üniversitelerimizin sunduğu programlar daha kapsamlı hale getirilmelidir. Hiç kuşku yok ki eğitim dünya genelinde önemli, bir o kadar da pahalı bir sektör haline gelmiştir. Ülkemiz ve dünya genelinde yaşanan ekonomik durgunluk göz önünde bulundurulduğunda, vatandaşlardan bu eğitim maliyetlerini karşılamasını beklemek fazla acımasız olacaktır. Burs kriterlerimiz fazla mükemmeliyetçi, öğrenci kredilerimiz yeteri kadar yardımsever değil. Yabancı dil eğitiminde istenilen seviyelerde değiliz. Yurtdışından hocalar getirmemiz gerekiyor, kapsamlı staj programları sunmamız gerekiyor, kütüphaneleri iyileştirmemiz gerekiyor. Kapitalizm adını verdiğimiz sermayecilik çağında doğal olarak öğrencilerin kişisel/ailesel sermayeleri, eğitim hayatlarında bir avantaj yaratacaktır, bunda da herhangi bir anormallik yoktur ancak eğitimi ülkemizin her köşesindeki genç için belli başlı standartlara ulaştırmak zorundayız. Eğitim çağında belli bir eşitlik yaratamadığımız müddetçe genel bir fırsat eşitliği yaratmamız mümkün değildir. Eğitim sektörünün özelleştirilmesi bir dünya gerçeği olsa da kamu kontrolü ve denetiminin bırakılması kurumlar arası ciddi kalite farklarına yol açacaktır. Ayrıca dünyanın en pahalı internetlerinden birine sahibiz ki bu gerçeğin görünmeyen birçok sonucu var. Bu ülkenin her bir genci çok değerli ve hepsinin çok farklı yetenekleri/becerileri var. Bu yüzden eğitimde belli kalıplar yaratmak yerine çeşitliliği sağlamak ve her gencin kendini geliştirebileceği kurumlar yaratmak zorundayız.
Eşitliği ve standartları yalnızca öğrenciler arasında değil, öğretmenler arasında da yaratmak zorundayız. Eğitimciler, yalnızca kutsal bir görevi ifa eden insanlar değil, aynı zamanda da özel sektörün büyük bir parçası haline gelmiş eğitim dünyasının profesyonel çalışanlarıdır. Bu sebeple de çalışma koşulları, hakları ve kazanımları yeterli seviyelerde olmazsa; sunacakları eğitimin kalite seviyesinde de bir beklentiye girmek pek mantıklı olmayacaktır. Eğitimcilerin çalışma koşullarında reformlar yapmak, eğitim sisteminde de ciddi değişimleri beraberinde getirecektir. Türkiye’de öğrencilerin yakındığı bir diğer durum ise ders kitaplarındaki pahalılıktır. Bu pahalılık yalnızca ders kitaplarında değil, fotokopicilerdeki ders notu fiyatlarında dahi öğrencilerin dilindedir. Bilgi, eğitimin temelini oluşturur ve bilgiye erişimi kolaylaştıramadığımız müddetçe yapacağımız diğer reformlar da pek bir anlam ifade etmeyecektir.
Evet, eğitim fazla masraflı bir hal almaya başladı; evet, politikacıların gözünde eğitime fazla bütçe ayırmanın bir önemi yok. Ne de olsa eğitim uzun vadede ortaya çıkan bir kazanımdır ve seçmenler sabırsızdır ama unutmayalım ki iş dünyasında bir fırsat eşitliği yaratmak istiyorsak buna eğitim dünyasında fırsat eşitliği yaratarak başlamak zorundayız. İyi bir eğitim sistemi ile tek bir nesli değiştirirsek, inanın bana bütün bir geleceğimizi değiştirmiş olabiliriz.
Eren Kotil