Giriş
Devletlerin en önemli gelir kaynağı olan ve geçmişi devletlerin bile öncesine dayanan bir uygulama olan vergi; bir dünya gerçeği olmasının yanı sıra, aynı zamanda oldukça tartışmalı ve bir o kadar da ilginç kanunlarda kendine yer bulmuştur. Muhakkak ki inanç, insanlık var olduğundan beri toplumlar arasında var olmuş, yüzyıllar boyunca gelişmiş ve neredeyse dünya tarihinin tamamında toplumlara yön veren bir kaynak olmuştur. Bu sebeple de bu kadar evrensel olan vergi ve inanç kavramları; dünyanın akışı içerisinde zaman zaman çatışmış, zaman zaman birbirini tamamlamış ama her zaman da yoğun ilişki içerisinde bulunmuştur. Semitik din kanunlarının vergi üzerine çok yönlü pratikler geliştirmiş olması da bir bakıma din ve vergi üzerine çok çeşitli tarihi kaynakların yazılmasına ve çok yönlü tartışmaların yapılmasına sebebiyet vermiştir. Unutulmamalıdır ki kiliseler, yüzyıllar boyunca Avrupa’daki tüm siyasi oluşumların yönetim merkezi olmuştur ve aslında toplumlar da vergilerini devlet adı altında kiliseye vermiştir. Bu yönüyle kiliseler de uzun yıllar boyunca ibadethane olmasının yanı sıra bir vergi toplama merkezi haline dönüşmüştür. Daha sonra ortaya çıkan Reform ve Rönesans hareketlerinin Avrupa’daki dini yönetimleri zayıflatması; kiliselerin vergi toplama yöntemlerinde yozlaşmanın artması ve denetim mekanizmasının olmaması vergileri topluma karşı bir cezalandırma aracı haline getirecekti.. Bu da hiç süphesiz olarak vergi etiği üzerine yeni tartışmaları beraberinde getirdi ve dini merkezlerin vergi toplama usülünde köklü değişiklikler yaptı. Reform hareketinin başladığı ve tarih boyunca da birçok kavmin göç noktası olmuş yer olan Almanya toprakları da doğal olarak inançlar üzerine köklü bir tarihe sahip olmuş ve vergi alanında çok farklı iktidarların uygulamarına şahit olmuştur.
- Almanya’da Dini Toplumlar: Almanya gerek kültür, gerek de demografik olarak Hristiyan bir ülkedir. Devlet tarafından yayınlanan raporlar da ülkenin %38’i kendini ateist olarak tanımlarken, Katolik Kilisesine üye olanlar %27, Protestan Kilisesine üye olanların oranı %24’tür ve Almanya’nın %5’i Müslüman’dır. Almanya’da her üç Müslüman’dan birinin Türk olduğunu ve tarihsel gerçeklikler ışığında Almanların İslam dini ile tanışmasının Türk toplumu aracılığı ile olduğunu da belirtmek gerekir.
- İnanç Özgürlüğünün Hukuki Koruması: Alman anayasası inanç özgürlüğüne önemli bir şekilde değinip, bu özgürlüğü güvence altına almaktadır. Vatandaşların bir dini inancı benimseyip benimsememesinde bireyin iradesi esas alınmakta ve Almanya’daki okullarda da aynı ülkemizdeki gibi din dersleri okutulmaktadır. Aynı şekilde dini bayramlar, eyaletlerin tamamında resmi tatil olarak kutlanır ve kiliseler dini ritüellerin yerine getirilmesi için bir merkez görevi işlemektedir.
- Almanya’da Kilise Vergisinin Dağılımı: Almanya’da kilise vergisi 19. Yüzyılın sonlarından bu yana uygulanmaktadır ve günümüze kadar üzerinde çok çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Verginin oranı her eyalette değişmekte olup genel olarak kişinin gelir vergisinin %8 ve %9’u arasındadır ki bu diğer Avrupa ülkelerindeki inanç vergilerine oranla oldukça yüksek bir rakamdır. Kilise vergisi Katolik ve Protestan kiliselerine üye vatandaşlardan alınmak da olup, Ortodoks Kilisesi üyeleri için böyle bir uygulama yoktur. Hiçbir vatandaş da anayasa gereği herhangi bir kiliseye üye olma zorunluluğu altında değildir.
- Kilise Vergisinin Ödenmemesi Halinde Hak Mahrumiyeti: Kilise vergisi ya da inanç vergisi denilen vergiyi ödememek için aslında birçok vatandaş resmiyette kendini inançsız olarak göstermekteyken sosyal hayatında kendini Hristiyan tanımlamaya devam etmektedir. Resmi olarak bir kiliseye bağlı olmayan vatandaş; inanç vergisi ödeme yükümlülüğü altında olmaz ancak bu sebeple de o kilisede evlenemez, vaftiz yaptıramaz ya da herhangi bir ritüel gerçekleştiremez.
- Almanya’da Kiliselerin Resmi Üye Sayısı: Ülkenin aşağı yukarı yarısı resmi olarak Katolik veya Protestan Kilisesine üyedir. IW verilerine göre iki Almanya'nın birleştiği 1990 yılından bu yana yılda ortalama 300 bini aşkın kişi kiliseden ayrıldı. 2004-2017 yılları arasında kiliseye üye olanların nüfusa oranı yüzde 51,6'dan yüzde 44,9'a geriledi. Bunun bir sebeplerinden biri de çok yüksek olan kilise vergileridir. Kiliselerdeki ciddi üye düşüşüne rağmen, kilise gelirlerindeki artış devam etmektedir. DW ajansının raporuna göre 2018 yılında Almanya’da kiliselerin vergi yoluyla elde ettiği gelirler üye sayısındaki azalmaya rağmen 12,6 milyar euroya ulaştı. Bu, dünyadaki her devlet için inanılmaz bir gelirdir. Yine de Avrupa toplumunun ve özellikle Z kuşağının dinden uzaklaşması sebebiyle bu gelir de uzun vadeli olamayacak ve gelecekteki 10 yıldan sonra ciddi bir şekilde düşüş yaşamaya başlayacaktır.
Yorum
Elbette ki devletin dini hizmetler başta olmak üzere çeşitli kamu hizmetlerinden yararlanan kitlelerden vergi alınması oldukça normal bir durumdur. Nitekim Almanya’da da bu uygulamanın varlığına dair akademik bir eleştiri yokken, eleştiriler daha çok verginin boyutu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yüzde dokuz, gerçekten yüksek bir miktardır ve bu vergilerden toplanan gelir, giderlerden çok daha fazladır. İlk soru olarak, ihtiyaç fazlası elde edilen gelirin devletin hangi kanalları tarafından, hangi hizmetler için kullandığıyla alakalı olacaktır. Vergi sistemi, iyi bir denetim mekanizması olmadan yozlaşmaya çok müsait bir alandır ve ilgili ülke sosyal devlet konusunda çığır açmış olan Almanya bile olsa vatandaşların bu konudaki kaygıları mevcuttur. Ne de olsa 12 milyar euronun kullanımı iktidar için başlı başına büyük bir sorumluluktur. İkinci soru ise devletin insanların inançları için vergi ödemesindeki ahlaki boyuttur. Bununla alakalı çok felsefi cevaplar yazılabilir zira inanç kavramının temel bir ihtiyaç olup olmadığı konusu Batı ülkelerinde yüzyıllardır tartışılmaktır. Eğer inanç ihtiyacı; tıpkı barınma, güvenlik gibi temel bir ihtiyaçsa, o zaman devletler bunun sağlanması için vatandaşlardan ekstra bir vergi daha almamalıdır; eğer inanç ihtiyacı temel bir ihtiyaç değil de özel bir ayrıcalık ise, o zaman devletlerin de bu hizmetlerden yararlanan vatandaşları için vergi alması yerinde olacaktır ancak vergilerin boyutu yüksek olmamak şartıyla. Öyle ya da böyle, kiliselerin masrafı Alman ekonomisi için mesele değildir ve eğer birçok insanın da belirttiği gibi Hristiyanlık Alman toplumu için birleştirici bir parça ise, o zaman bu alanla ilgili vergilerin acımasız olmaması gerekir. Üçüncü tartışılan konu, bu vergilerin yalnızca Katolik ve Protestan Kiliselerinden alınıp; diğer Hristiyan, Müslüman ve Budist vatandaşların böyle bir yükümlülüğe sahip olmamasıdır. Bu da Alman anayasasında belirtilen eşitlik ilkesi ile açıklanmalıdır zira bu uygulama vatandaşlar arasında çifte bir standart yaratmaktadır. Nitekim bununla alakalı çeşitli çalışmalar yapılmakta olup geçtiğimiz zaman içinde Müslümanların da üye oldukları cami için vergi vermesi konusu Parlementoda uzun uzun tartışılmıştır. Bazı Alman uzmanlara göre, camilerin gelirinin olmaması, onları ancak dışarıdan gelen bağışlarla ayakta durmasına sebebiyet vermektedir ve bu da bağış veren grupların camiler üzerinde etki yarattığına işarettir. Dördüncü soru ise, ibadetle alakalı bütün dinlerin kamusal giderlerinin birleştirilip bütün vatandaşlardan eşit alınıp alınmaması konusundadır. Ne de olsa bir ülkedeki tüm dini yapılar, o ülkeye aittir ve bu da bütün vatandaşların istediğinden yararlanabilme hakkını yaratmaktadır aslında. Böyle olduğu zaman da inançsız vatandaşların şikayeti ortaya çıkacaktır ki Almanya’da Hristiyanları Protestan ve Katolik olarak ayırırsak Almanya’da inanç alanında en kalabalık grup Ateistler olmaktadır. Sonuç olarak, böyle bir verginin varlığı hemen hemen bütün Batı Avrupa ülkelerinde vardır ancak genç nüfusun eğilimleri göz önünde bulundurulduğunda, uzun vadeli olmayacaktır ve bir rapora göre de Almanya’da 2023 yılından itibaren düşüş yaşamaya başlayacaktır.
Eren Kotil