Geride bıraktığımız 2023 Türkiye genel seçimlerinin sonuçlarını okumak, yükselen ama yükselirken farklı yollara ayrılan, farklı partiler haline gelen Türk milliyetçiliği ideolojisinin ve Türk milliyetçilerinin en belirleyici etken olduğunu bize gösterecektir. Gerek Cumhur ittifakı tarafında gerekse de Millet ittifakı tarafında yer alan, çıkış kaynağı aynı ancak bir noktadan sonra farklılaşan Türk milliyetçiliği, toplamda baktığımızda Türkiye’nin başat ideolojisi konumuna gelmiştir. Buna karşın bu gücünü farklı partilere bölmesi hem etkisini siyasete tam olarak yansıtamamasına hem de ideolojik açıdan zayıflamasına neden olmaktadır. Türk siyasetinin geleceğini anlamak için Türk milliyetçiliğinin doğasını anlamak gerekir.
Cumhur İttifakı yanında yer alan ve Türk milliyetçiliğinin en köklü partisi konumunda bulunan MHP ve bunun yanında yer alan BBP Türk milliyetçilerinin iktidar kanadına ciddi bir destek vermesine olanak tanımıştır. Buna karşın, Millet İttifakı tarafında yer alan ve bazı ideolojik noktalarda MHP’den ayrılan İYİ Parti ve daha sonra Millet İttifakına eklemlenen, söylem ve ideoloji açısından belki de milliyetçiliğin en keskin yanında duran, özellikle sığınmacılar konusundaki politikaları ile oy oranına nispeten Türk siyasetini oldukça etkilemiş olan Zafer Partisi ise Millet İttifakının oylarını artırmasında ciddi bir rol oynamıştır. İttifaklar farklı olsa da ortada olan –şüphesiz bir kısmı oldukça bariz olan birçok farklı nedenden dolayı- Türk milliyetçiliğinin Türk siyasetine yön veren ağırlığıdır. Bu yükseliş sadece milliyetçi partilerin kendisini değil, aynı zamanda ittifak yaptıkları partilerin politikalarını da etkilemekte, onları milliyetçi bir söyleme doğru itmektedir.
Türk milliyetçilerinin farklı fraksiyonlara ayrılması tamamen ‘milliyetçilik-din’ eksenine nasıl baktıkları ile ilişkilidir. Bir kısım milliyetçi cephe içerisinde Türk milliyetçiliği İslam ile birlikte tanımlanırken ve hatta ‘Müslüman olmayan Türk, Türk değildir’ diyecek kadar ileri gidilirken Türk milliyetçisi diğer bir cephe Türklük kavramını din kavramından soyutlayarak değerlendirmekte, hatta bunlar içerisinde bazı gruplar ‘Tengricilik’ gibi İslam öncesi Türk inanışlarını ön plana çıkarmaktadır. Bu noktada milliyetçilik ve din kavramlarını aynı potada eriten anlayış ve Türklük kavramını dinden soyutlayarak tanımlayan anlayış ortaya ‘Türk milliyetçiliği’ ve ‘Türkçülük’ ayrışmasını da çıkarmaktadır.
Neo-Osmanlıcılık (Yeni Osmanlıcılık) olarak tanımlanabilecek Türk-İslam anlayışı, Türkler’in İslamiyet’i kabulünden sonra ortaya çıkan, Türklük kavramını İslamiyet içerisindeki ümmet kavramı içerisinde eriten bir anlayış olarak görülebilir. Son zamanlarda, özellikle muhafazakar politikacıların söylemlerinde sık sık karşımıza çıkan ‘Bin yıllık tarihimiz’ gibi söylemler, bilinçaltında Türk tarihini Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları’na indirgemekte, bu yolla İslam öncesi Türk tarihini yok sayarak Türklüğün İslamiyet ile ortaya çıktığı anlayışını bilinçaltlarına yerleştirmek istemektedirler. Buradaki zorluk, İslamiyet’te ümmet ve millet kavramlarının birbirlerini inkar etmeleridir. İslamiyet’te önemli yeri bulunan ve kişinin milli kimliğini reddederek onu tamamen dini üzerinden tanımlayan, dolayısıyla içine aldığı milletlerin milli kimliklerini eriten ümmet anlayışı, bu yanıyla Türk-İslam anlayışının dışında durmaktadır. Buradaki bir diğer sorun, ümmetçilik anlayışının Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra özellikle tek taraflı olarak yerleşmesi, yani Türklerin Türk milli kimliklerini inkar ederek kendilerini din üzerinden tanımlamalarını istemesine rağmen Araplar gibi milletlerin buna yanaşmamaları, hatta Arapçanın kutsallığı gibi söylemlerle ümmet kavramını Arap kültür emperyalizminin kullanışlı bir aparatı olarak kullanmalarıdır. Zamanla bu durum Türk kimliğinin ve Türkçe’nin zarar görmesine, buna karşın özellikle Arapçanın kutsallık zırhına büründürülerek Türk dilinin aşındırılmasına neden olmuştur. Milli kimliğin en önemli parçalarından biri olan dili aşındırmak, milli kimliği aşındırmanın en önemli köşe taşlarından biridir.
Kuşkusuz Türk milliyetçiliğinin en köklü partisi olan MHP ve yine bu fraksiyondan sayabileceğimiz BBP, kendilerini Türk-İslam anlayışı üzerinden tanımlamaktadırlar. ‘Türk milliyetçisi’ denildiğinde akla gelen ilk oluşum olan Ülkücüler ve BBP taraftarı olan Alperenler Türk-İslam anlayışına sıkı sıkıya bağlı milliyetçi topluluklardır. MHP ve BBP gibi iki Türk milliyetçisi partinin AKP gibi kendisini önceleri muhafazakar demokrat olarak tanımlayan bir parti ile ortak kesişim noktası dindir. En başta milliyetçilik anlayışını reddeden, hatta ‘her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alan’ AKP yönetimi, MHP ve BBP özelinde Türk milliyetçilerine ihtiyaç duyduktan sonra daha milliyetçi bir çizgiye kaymış, buna karşın bu iki parti ile din ekseninde kesişebilmiştir. Bunun sonucu olarak ortaya ‘muhafazakar demokrat’ bir anlayış yerine ‘milliyetçi muhafazakar’ bir anlayış çıkmıştır. Buna karşın ortaya çıkan bu ‘milliyetçi muhafazakar’ anlayış birtakım Türk milliyetçilerinin tanımladığı ‘Türk milliyetçiliği’ anlayışından oldukça uzaktır. Bu anlayış daha çok ‘üzerine milliyetçilik sosu dökülmüş yeni tip bir ümmetçilik’ olarak tanımlanabilir. Çünkü Türk milliyetçiliği kavramını savunan kişilerin, aynı zamanda ülkedeki sığınmacı ve kaçakları göndermeyi reddeden, dolayısıyla uzun vadede Türk kimliğine zararı dokunacak hareketlere destek vermesi, milliyetçilik düşüncesinin bizatihi kendisi ile çelişmektedir.
MHP’den ‘seküler milliyetçilik’ diyebileceğimiz kavramla ayrılan İYİ Parti seçmeni ise milliyetçilik tanımını yaparken din eksenine daha mesafeli yaklaşmaktadır. Hareket noktası Türk kimliği olsa da İYİ Parti seçmeninin büyük bölümü Türk-İslam sentezinden daha çok ‘Türkçülük’ çizgisinde, dinden soyutlanmış bir Türk kimliği üzerinden hareket etmektedir. Burada bahsedilen ‘dinden soyutlanmış’ kavramı dinsizlik değil, hangi dine inandığı önemli olmadan Türk kimliğinin asıl etken olması gerektiği anlayışıdır. Tabiİ ki bu görüş partinin tüm tabanı bu görüşte anlamı taşımamakta, bununla birlikte bu durum MHP ve İYİ Parti seçmen tabanında ‘Türk milliyetçiliği’ (Ülkücülük diye tanımlayabileceğimiz) ve ‘Türkçülük’ bağlamında bir ayrım olduğunu açıkça göstermektedir.
Tüm bunların yanında, özellikle son zamanlarda ortaya çıkan ve yükselişe geçen Zafer Partisi, Türk milliyetçiliğinin renk skalasında en uçta görünmektedir. Özellikle sığınmacı karşıtı söylemlerle ön plana çıkan, bununla birlikte Atatürkçü bir çizgide gözüken Ümit Özdağ ve Zafer Partisi, Türk-İslam anlayışına mesafeli yaklaşan ve Atatürkçülüğü benimseyen bir kesim tarafından ciddi destek görmüş, 2023 genel seçimlerinde yüzde 2’den fazla oy almıştır. Bu hiç kuşkusuz yeni kurulan bir parti için oldukça önemli bir orandır. Bundan da önemlisi, bu kadar keskin bir milliyetçiliğin toplumda karşılığı olmadığını savunanlar için bu oran oldukça şaşırtıcıdır. Bu başarıda hiç kuşkusuz Türk milliyetçisi kesimi oldukça rahatsız eden ancak Türk-İslam anlayışı çerçevesinde sürekli görmezden gelinen sığınmacı ve kaçak sorununun aslında dip dalga şeklinde ciddi bir karşılığı olduğu gerçeği önemli rol oynamaktadır.
2023 Türkiye genel seçimlerine baktığımızda; MHP yüzde 10,06, İYİ Parti yüzde 9,75, yüzde Zafer Partisi yüzde 2,25 ve BBP yüzde 0,99 oranında oy almıştır. (Euronews, 2023). Bu oranlara baktığımızda farklı fraksiyonlara mensup Türk milliyetçisi partilerin toplam oy oranı % 23,05’tir. Bu oran oldukça önemlidir ve farklı versiyonları olsa da Türk milliyetçilerinin Türk seçmenin yaklaşık % 25’i oranında olduğunu göstermektedir. Bu da demektir ki oy veren her dört seçmenden biri Türk kimliğini öncelemekte ve Türklük değerlerine sahip çıkmaktadır. Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi, Türk milliyetçilerinin oyları sadece milliyetçi düşünceyi iktidara taşımakla kalmamakta, bunun yanında kendileriyle ittifak yapmak zorunda kalan diğer partilerin düşüncelerini de milliyetçi eksene itmektedir.
Peki Türk milliyetçiliğini bu denli yükselişe geçiren etkenler nelerdir? Bunların başında hükümetin uzun süre güttüğü ümmetçilik politikası gelmektedir. Ümmetçilik politikası çerçevesinde millet kavramının, bunun özelinde de Türk kimliğinin geri plana itilmeye çalışılması milliyetçilerde ciddi bir rahatsızlık oluşmasına neden olmuştur. Bununla beraber HDP ile ortak hareket edilerek sürdürülen ‘sözde açılım politikası’ Türk milliyetçiliğinin yükselmesinde dinamit etkisi yaratan süreçlerden biri olmuştur. Çadır mahkemeleri, terör yandaşlarının rahatça propaganda yapabilmesi, terör örgütü liderinin muhatap alınması ve sonunda 'Hendek Olayları' Türk milliyetçilerinin ‘Devletin kutsallığı ve iktidarın tek sahibi’ olduğu anlayışına endişeyle bakmasına neden olmuş ve affedilemez hatalar olarak görülmüştür.
Bir diğer etken son yapılan birkaç seçim boyunca HDP’nin ve HDP seçmeninin kilit parti olarak görülmesi ve bu seçmenin oyunu alabilmek için ulusal güvenliği tehlikeye atacak hamlelerin yapılmasıdır. Terör örgütü ile bağlantısı inkar edilemeyen söz konusu partinin kilit role bürünerek her seçimde kendi isteklerini dayatmaya çalışması Türk milliyetçisi olan seçmende rahatsızlık yaratmış, nihayetinde 2023 genel seçimlerinde HDP’nin kilit rolü ortadan kalkmış ve Türk milliyetçileri Türk siyasetini bu prangadan ve çıkmazdan kurtarmıştır.
Türk milliyetçiliğinin yükselmesinin belki de en önemli nedeni Suriyeli sığınmacılar ve kaçaklar sorunudur. Türkiye uzun yıllardır geçici koruma statüsündeki Suriyeliler’e evsahipliği yapmaktadır. Suriye’nin büyük bölümünde savaş ortamı olmamasına karşın bu kişilerin ülkelerine gönderilmemesi, sosyal yaşam içerisindeki rahat tavırları, iktidar tarafından sürekli sahiplenilmeleri ve yine iktidar sahipleri tarafından sürekli Türk toplumunun sinir uçlarıyla oynayıcı açıklamalar yapılması bu topluluğa karşı milliyetçi duyguların artmasına neden olmuştur. Bunların dışında ülkeye doğudan gelen Afgan, Pakistanlı vb. kaçak göçmenlerin durumu, bu kişilerin sınırlardan rahat geçişi ve toplum içerisinde tehlike yaratması, daha da kötüsü kendi kültürlerini burada yaşatmaya çalışmaları, Türk toplumu içerisinde bir refleks oluşturmuş, Türk milliyetçileri kendi kimlikleri ve kültürlerinin tehlikede olduğunu düşünerek milliyetçiliğin yükselmesini sağlamışlardır.
Bugün gelinen noktada Türk milliyetçileri ellerindeki gücü fark etmek zorundadırlar. Ülke çapında oy veren her dört kişiden birinin Türk milliyetçiliği dürtüleriyle hareket etmesi, Türk milliyetçilerinin ülkenin geleceğine yön verme konusunda nasıl bir güce sahip olduklarını açıkça göstermektedir. Bugün sahip olunan tek dezavantaj, milliyetçi hareket içindeki bölünmelerdir. Türk milliyetçileri aralarındaki farklılıkları gidermeli, birleşmeli ve ellerindeki gücü daha efektif bir şekilde kullanmalıdır.
Bugün Türk milliyetçiliği uyanışa geçmiş olan ideolojik yanını ve entelektüel çalışmalarını hızlandırarak artırmak zorundadır. Türk milliyetçiliğinin ve Türkçülüğün ideolojik yanını desteklemek, Türk dilinin gelişmesine katkıda bulunmak ve onu yaymak, Türk dünyası ile bağları artırarak güçlendirmek, Türk kültürüne ait eski değerleri yeniden ön plana çıkartmak, tarihe ve tarihte bıraktığımız ize Türkçü bir bakış açısıyla bakarak yeniden insanlara anlatmak, kısacası Türkçü bakış açısını bir çeşit düşünsel devrim haline getirmek gerekmektedir. Özellikle sivil anayasa tartışmalarının yeniden canlandığı bugünlerde anayasanın ilk dört maddesi ve 66. Maddesini değiştirmeyi tartışmaya açmak şöyle dursun, bu maddeleri daha da güçlendirmek gerekmektedir.
Önümüzdeki süreç geride bıraktığımız süreçten daha zorlu olacaktır. Bu süreçte Türkçü ideoloji yerini sağlamlaştırmalı, toplumsal baskı ile devletin politikalarına yön verici konuma gelmelidir. Yine tekrar etmek gerekir ki, bu yalnızca Türk milliyetçilerinin birleşmesinden geçer. Türk milliyetçiliği şu ana kadar bölünerek yükselmiştir, bundan sonra birleşerek yükselmeye devam etmelidir.
SMMM Erol Nagaş
KAYNAKÇA
Euronews (2023). Milletvekilliği seçim sonucu partilerin oy oranı: Hangi parti kaç oy alıyor? https://tr.euronews.com/2023/05/14/milletvekilligi-secim-sonucu-partilerin-oy-orani-hangi-parti-kac-oy-aliyor (Erişim tarihi 06 Haziran 2023)