Tevfik Göksu'nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Taylan Yıldız'la dalga geçer gibi konuşması ve gülmesi sosyal medya gündemini işgal etti. Gerçi, bu işgal görecelidir, daha çok bu tavırla hayatı boyunca sürekli karşılaşıp ikrah getirmiş eğitimli "beyaz" Türklerin gündemini işgal etti.
Sahne o kadar etkileyici ki, rahatsız olduğumuz, tiksindiğimiz zihniyetin bakışını yapay zekaya binlerce veri girerek tasarlatmaya çalışsak, Tevfik Göksu'nun o itici, iğrenç ifadesindeki organikliği yakalayamazdık. Doğru adama doğru yerde selam verip, doğru cemaate doğru zamanda katılmayı ve çıkmayı maharet sayanlar, herhalde eğitimi ve fikirleriyle siyasete katkı yapmak isteyenlere başka türlü bakamazlardı.
"İnternetçi arkadaş" hitabı ve buna hakkıyla bozulan Taylan Yıldız'ın "ben internetçi arkadaş değilim, herkes kendine gelsin" tepkisinden sonra AKP sıralarında gerinmeler, gülüşmeler... "Stanford'da doktorası varmış, peh... Benim üç tarikatte yeğenim, iki bakanlıkta dayım var" gülüşüdür. Mesele Stanford'da doktora sahibi olmak da değil, hiçbir resmi eğitimi de olmayabilirdi, ancak eğitim aldığı, meslekte tecrübe kazandığı ve seçmeninin gündeminde gördüğü konu hakkında talepte bulunan adama, mesleği siyasetçi olanın tepkisini izlemiş olduk.
Evet, burada asıl mesele mesleği siyasetçilik olanlardır. Ne iyi bir eğitim almıştır, ne kendini yetiştirmiştir. Ne iyi bir hatiptir, ne şeytan tüyü olup seçmenle iyi iletişim kurmada mahirdir. Bir partiye gittiğinde oranın kampanya harcamalarını karşılayacak parası yoktur, kurmay merkezine sunacağı bir fikri yoktur. Hemen hiçbir şeyi yoktur ama bu tipi siyasetin orta basamaklarında "sürüyle" görürüz. El oğuşturan, parlak siyasi figürlerin arkasında "ekip" olarak gezen; hani şu basın açıklamalarında, açılışlarda parlak siyasetçinin sağından, solundan kafasını çıkarıp kadraja girmeye çalışanlar...
İşte, nicel açıdan bakınca Türk siyasetinin insan tipi, beşeri sermayesi bunlardan müteşekkildir. Üstelik her partide böyledir. Birkaç parlak siyasi aktör bize yeterlidir, öne onları koyar, arkasını bunlarla doldururuz. Hatta o parlak aktörler de bundan memnundurlar, bu sayede ekiplerini ve partilerini yönetmeleri çok daha kolay olur.
Taylan Yıldız, İYİ Parti'ye geldiğinde biraz tantana koparılmıştı. Olduğundan çok daha parlak lanse edilmiş, bizim Türk sağının pohpohçuluğu ve basının magazin hastalığına kurban edilmişti. Bu yüzden geldiği "boyunu aşan" görevlerden acıklı bir şekilde uzaklaştırıldı, fakat suç kendisinin değildi. Önce, aşırı parlatmaya maruz bıraktılar, yükün altında kalınca da ezip yolladılar. Fakat şimdi yerini bulmuş görünüyor, bildiği konularda, genç bir kitlenin gündemini takip ederek siyaset yapıyor. Bu kadar namuslu bir tavır var mıdır siyasette? Okumuş, çalışmış, fikir ve kaygı sahibi olmuş -görece- genç bir adam, siyasi tabanının gündemini "yukarı"ya taşıyan bir işlevle siyaset yapıyor.
Bu ikinci tipin siyasetin beşeri sermayesi olmasını sağlamak, mevcuttan memnun olmayanların öncelikleri arasında yer almalı. Zira siyasetten geçim sağlayan, makamdan statü sağlayan, "veren" değil "alan" tipler için öncelikli olan kendi tatminleridir. İşte, iktidara oy verenler Tayyip'ten başkasından memnun değiller, onun şahsıyla kurdukları hastalıklı ve saplantılı ilişkiden dolayı kopamıyorlarsa da, içlerine girdiğinizde AKP'de gördükleri insanlardan hiç de memnun olmadıklarını görüyorsunuz. Muhalefet daha beter, hiçbir şeyden memnun olamıyoruz, olamama sebebimiz de, "işi gücü bırakıp siyasete giren" tipin bizi tatmin edecek seviyenin çok uzağında olması.
İşte, ikinci tip insanın siyaset yaptığında karşılaştığı, "ne gereği var" gülüşüdür. Saray yapmak, lüks makam aracıyla gezmek gereklidir ama metroda internetin, estetik kaygıların, mesela geçenlerde Harun Tekin'in dile getirdiği müzisyenlerin beklentilerinin ne gereği var? Soyutlamaların, ileriye dönük atılımların, nitelikli beklentilerin ne gereği var? Veririz seçim yaklaşırken biraz yardım, biraz vaat, oldu bitti işte.
Beyaz Türk'ün bir gündemi, talebi var. Üstelik "halkımız, Anadolumuz" denerek sürekli yağ çekilen ve devletten, siyaset kurumundan beklentileri sapıkça olan insanlardan çok daha faydalı, çok daha namuslu talepler bunlar. Şimdilik bu kitlenin siyasetini yapmak gevşek gevşek güldürüyorsa da, Taylan Yıldız ve benzerleri sesi titremeden adam tımar etmeyi, yani "onlar bu dilden anlar" demeyi öğrenebilirlerse, o sırıtan dişlere inen bir yumruk gibi dersler vermeyi başarırız.
*Ek: Yazıyı paylaşırken, "Adam hepimizin zihnindeki 'bir işe yaramadığı halde orta ölçekli makam işgal eden AKPli' imgesini ete kemiğe büründürdü, 'meme' oldu." dedim, enfes bir yorum bunu özetledi: Nesilden nesile aktarılarak atasözü haline gelecek bir gülüş bu. İleride Tevfik gibi sırıtma falan diyeceğiz.
M. Bahadırhan Dinçaslan