Çin’de iki cellat yarışıyorlarmış. Cellatlardan biri, kurbanın kafasını bir hamleyle, oldukça hızlı şekilde, ustaca düşürmüş. Öyle ki, tek bir pürüz yokmuş, dümdüz bir kesik… Diğer celladın bunun üstüne çıkmasının imkansız olduğunu düşünen kalabalıklar ilgiyle izlemişler. Diğer cellat yaklaşmış, kılıcını savurmuş. O da ne! Kurbanın kafası yerinde duruyor. Hem kurban hem kalabalıklar şaşkınlık içindeyken, cellat sakin bir sesle rica etmiş: “Başınızı eğmeye çalışır mısınız?”
Bu hikayeyi niye anlattım bilmiyorum – Şimşirgil taifesi böyle hikayelerle konuya girmeyi severler. Mutlaka bağlayacaksak, bağlayalım: Şimşirgil’in kafası kesilmiştir, fakat düşmesi için bir hareket yapması lazım.
İmdi, bu zat TamgaTürk’e bir “cevap” yazmış. Kendisinin Platon’u teslis inancını savunması üzerine “Şimşirgil Platon’u Hıristiyan yaptı” haberimize alınmış, ona cevap vermiş. İddiası basitçe şu; “Teslis inancı Platon’dan önce vardır, TamgaTürk cahildir, ben hata yapmam”. Evvela, Şimşirgil’in birilerini cehaletle itham edebilmesi ancak AKP Türkiye’sinde mümkün olurdu, oldu. Sonra, açık davet: Şimşirgil dinler tarihi alanında istediği konuyu seçsin, bir kağıda yazsın. Gelsin TamgaTürk stüdyosunda canlı yayına çıkalım, kağıdı o anda açsın ve ben hiç hazırlanmadan onunla tartışayım, görsün kim cahilmiş.
Sonra, diyor ki teslis Platon’da vardır. Platonik felsefenin Hıristiyanlık üzerinde tesirleri başlı başına bir araştırma konusudur – ancak şunu unutmamak lazım: Nasıl Müslümanken Hıristiyan olan Güney İspanya sakinleri Barnabas Gospeli’ni yarattılar ve eski fikirlerini İncil’de görmek istedilerse, Platonik okuldan gelenler de Hıristiyan olduktan sonra Hıristiyanlıkta Platon etkisi görmek istemişler ve hem yorumu değiştirmiş, hem de Platonik bakışlar eklemişler. Üstelik, Platon’un kendisi öyle oturmuş, belirgin bir “üçleme” ya da üçlük inşa etmemiştir, ancak onun fikirlerinde teslis bulunup, geriye dönüp şekilde Platon’a atfedilmiştir. (Tanrı – İdealar Alemi – Dünya)
Fakat işin önemli tarafı şu: Üçleme, Roma tanrıçası Diana’da trivia olarak var. Bir Romalıyı, o zaman, teslis inancını savunan diye mi takdim ederiz? Vikinglerde Asgard-Midgard-Utgard vardı, Vikingler teslis inancını savunarak mı Lindisfarne Manastırı’nı yaktılar? Logos, pathos, ethos evet bir üçlemedir, teslistir, Aristo’yu “teslis inancını savunan” diye mi takdim edeceğiz? Örnek verdiği dinlerdeki teslisler, Diana’nın triviası gibi, üçlü kültlerden ibarettir, Hıristiyanlığın koca teslisi ile bunlar aynı değildir. Hinduizmdeki Brahma-Vişnu-Şiva üçlemesi, Hıristiyanlığın teslisi ile aynı mıdır? Her gördüğümüz üçlemeyi Hıristiyanlığın teslisinin öncülü mü sayacağız?
Üstelik, “dinlerarası diyalog” bağlamında konuşuluyorsa, bunun bir Hıristiyan projesi olduğu açıktı. “İnanç” ifadesi geçiyorsa, teslis inancı ifadesi şüpheye mahal vermeyecek şekilde Hıristiyanlığı akla getirir. Şimdi, okuyucu karar versin: Şimşirgil, acaba vaktiyle “helal olsun” övgüsüne mazhar olduğu Cübbeli Ahmet Hocası ve geldiği ekolün tedrisatının buyurduğu üzere Platon ve Aristo’yu İsa’yla çağdaş zannettiği için mi böyle dedi, yoksa bu muğlak bağlantıyı kafasında saçmasapan kurarak, Platon’u “dinlerarası diyalog” bağlamına hiç oturmayan bir şekilde “teslis savunucusu” olarak mı takdim etti?
İlki cehalettir, ama daha sevimlidir: İçinde büyüdüğü tarikat-cemaat ortamının, İslamcı hezeyanların etkisinde kalmış, profesör olsa da o çocuksu imanı taşıyan bir yanık kafadır der geçeriz. Fakat ikincisi ise, yarım yamalak bilgileri iyice birbirine karıştıran, dolayısıyla logos-ethos-pathos teslisi bağlamında düzgün bir argüman inşa edemeyecek bir yanık kafadır demek. Bu bakışla Yerli ve Milli ifadesi de düalizmin savunuculuğu olur, üç isimli zatın canı sıkılır.
TamgaTürk adına,
M. Bahadırhan Dinçaslan