AKP’nin yumuşak karnı terör. Bir terör örgütüne vaktiyle ne istedilerse verdiklerini kendileri itiraf ettiler ve aldatıldık diyerek af dilediler. (Sonraları ne aldatan olduk, ne aldanan olduk dedilerse, bu bir itiraf mıdır, cumhuriyet savcıları karar versin.) Sonra, bir diğer terör örgütüne açıkça imkan sağladılar; Habur rezaletiyle ikonlaşan bu süreçte can çekişen PKK’yı diriltip uluslararası planda itibarlı ve bizzat Türk Devleti eliyle meşruiyet kazanmış hale getirdiler.
Haliyle “terörist” yaftasını ellerinden bırakmak istemiyorlar. Teröristin tanımı dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bağımsız yargı tarafından belirlenirse, AKP’nin canı Türkiye’deki bütün yapılardan, kurumlardan daha fazla yanacak zira. Hem ekonomiden eğitime, sağlıktan siyasete beceriksizliklerini, pespayeliklerini başka türlü gizleyemiyorlar, ancak birilerini terörist olarak gösterip faturayı kestikçe biraz olsun üzerlerindeki baskıyı hafifletebiliyorlar. Paranoya yaratmaya çalışıyorlar; reklam filmlerinden darbe iması seziyor, okullarına intihalci, troll grubu yöneticisi kifayetsiz bir tip rektör olmasın diye eylem yapan öğrencileri darbecilikle itham ediyorlar. Bir kere terörist ve darbeci diye yaftaladılar ya, sonra rahatça terörist leşlerini, yahut dayak yemiş darbeci fotoğraflarını paylaşıp “mesaj” veriyorlar.
Diyelim ki teröristiz. Devlet, hukuk kavramları bunların Kasımpaşalı külhanbeyi dünyalarına beş beden büyük olduğundan tahayyül edemiyorlar: Teröristin malını çalarsan, hırsızlık suçu işlemiş olursun. Teröristin miras hakkını engelleyebilir misin? Teröristin bacağını kesip yiyebilir misin mesela? Teröristi radyasyon etkilerini ölçmek için nükleer yakıt çubuğuna bağlayıp deney yapabilir misin? Hayır; devlet olmak, hukuk devleti olmak böyle bir şey değildir. Terörist teröristtir, yasalarımızın öngördüğü cezayı hak eder ve çeker. Zaten bizi teröristten ayıran budur: “Devlet destekçisi” diyerek yerel rakiplerini, hatta örgüt mensuplarını kafasına göre infaz edebilen yapının karşısında bizler haklıysak, her şeyi yasaya göre, şeffaf şekilde yapan “devlet”in tarafını tuttuğumuz için haklıyız; kazuratımızda boncuk bulunduğundan değil.
Şu halde, Boğaziçi Üniversitesi’nin başına kifayetsiz buldukları bir adamın gelmesini istemeyen öğrenciler, diyelim ki terörist olsunlar; bu onların taleplerini geçersiz kılmaz. Yahut onlara “her türlü kötü muamele”yi meşrulaştırmaz. Meşrulaştıracağı yegane şey, terör soruşturması geçirmeleri ve cezalandırılmalarıdır. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör ise hala kifayetsizdir.
Ömer Seyfettin’in Tuhaf Bir Zulüm öyküsündeki kurnaz Bulgar, silahla yerinden sökemediği Türkleri, köylerine domuz salarak kovuyordu. Bu analojiyi yıllardır kullanıyorum; AKP’nin elinde HDP, DHKP-C gibi yapılar böyledir. Gezi’de onları bu maksatla kullandılar. Sol yapılardan birçoğu da buna dünden razı, bu sayede haklı argümanların yanında görünüp etki alanlarını arttırmaya çalışıyorlar. İki tarafın da kazançlı çıktığı bir örtülü ittifak bu.
Bizim sormamız gerekense, böyle bir ittifak var diye, AKP’nin bu silahının tesir etmesine izin verip vermeyeceğimiz. Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde, yukarıdaki paragrafta açıklanan örtülü ittifak işbaşındaysa, sırf domuz tabumuz, fobimiz sebebiyle bırakacak, kifayetsiz bir adamın rektör olmasına alkış mı tutacağız? Tuttuğumuzda elimize ne geçecek? Türkiye daha güzel bir yer mi olacak? Terörün beli mi kırılacak? Yoksa, teröristler istedikleri mağduriyeti elde etmiş, mağdur edilmiş öğrenciler gözünde “tercih edilebilir adres” haline gelmiş mi olacaklar?
AKP’lilerin Erdoğan başta olmak üzere önde gelenlerinin demeçlerini şöyle bir sıralasak, Türkiye’de bunların terörist tanımına girmeyen yoktur. O halde bu fobimizin, yumuşak karnımızın bize karşı kullanılmasını engellemek lazım. Bunun yolu da, “dedikoducunun dedikodusuna aldırış etmemek”ten geçiyor. Bu denli ucuzlatılan “hain”, “terörist” yaftası, bu ifadeleri zayıflatıyor, şok ediciliğini azaltıyor. Terörün işine geliyor, terörü normalleştiriyor. AKP’li olmayıp da bu zaaf yüzünden propagandanın tesirinde kalan kitle ise, terörün iyi niyetli yığınları ajite etmesine dolaylı yoldan vesile oluyor.
AKP’nin domuzlarını etkisiz kılmak, ancak bu yolla mümkün: “Bakın bunlar böyledir” diyerek iktidarın göstermek istediği açıdan, onun projektöründen çıkan ışıkla görmeyeceğiz. Kendi açımızdan bakacağız: İntihal yapan, kurum tarafından seçilmemiş, yandaş bir tipin Türkiye’nin en başarılı üniversitesinin başına getirilmesi, buna karşı tepkilerin “teröristsiniz, darbecisiniz” yaftalarıyla karşılanması, polisin eğitim yuvasının kapısına kelepçe vurması doğru mudur? Bu soruya cevabınız “hayır” ise, terörist, merörist dinlememeniz lazım.
Zira teröristler devlet televizyonuna çıkıyorlar. Onları oraya çıkaran irade, elbette kitleleri soğutmak istediği hareketlerin içine de salabilir. Bu diskurun işlemesini sağlayan tutumunuz, sizi AKP’nin alternatifi yapmaz, rahatsız olduğunuz “şey”den de kurtarmaz – aksine AKP’nin iktidarını pekiştirir. “Gökçek gidecek sol gelecek” afişlerine kananlar, Gökçek’i hak ederler.
Karar sizin.
M. Bahadırhan Dinçaslan