TamgaTürk okurlarının bildiği üzere Twitter takipçilerimize 3 Mayıs’ta birtakım hediyeler veriyoruz. Bu hediyelerden biri, kurt pençesi ve dişiyle süslenmiş bir tespih. Türk coğrafyasının birçok yöresinde kurtların farklı uzuvlarına kutsallık atfedilir ve tılsım olarak kullanılır, şamanistik bir motif olduğuna şüphe yok. Fakat bizim tespihin üzerinde başka bir alamet daha var: Allah ve Muhammed isimleri Arapça yazılmış. Gördüğümde gülümsedim ve zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzağa, bilge Saemund’un Viking torunlarını Hıristiyan ettiği çağa gitti.
Göktürk Ömer Çakır’la düşmanca başlayan ilişkimiz tuhaf bir ilham alışverişiyle devam ederken, eski Norse şiirlerine dair ettiği bir laf belli metinleri tekrar okumama neden oldu. Bunlar arasında en ilginç örneklerden biri, Solarliodh aklıma düştü; yeterince çeviri yüküm yokmuş gibi girişecek olursam, ilk çevireceğim şiir o olacak. Solarliodh’un müellifi belirsiz, bağlam sebebiyle Saemund’a atfedilir. Özelliğiyse ilginç: Eski pagan “ilahi”leri formunda, ama bir Hıristiyan “ilahi”si. Yani üslup aynı kalmış, eski Kelt kahramanlarının yahut tanrılarının hikayelerinin aziz hikayelerine dönüşmesinin bir başka türlüsü: Eski pagan ilahilerinin/mistik şiirlerinin formu, bu defa yeni dinin ilahilerinin formuna dönüşmüş.
Bunun bizdeki karşılığı nedir? Zannediyorum Alevi deyişleridir, semahlarıdır. Formda eski şamanistik usullerin etkisi bariz: Hem usulde, hem içerikte. Hep verdiğim örnektir, şamanlar mağaraya kapanıp inisiasyon süreci geçirirler, bu sürede geyik, kurt, kuş “don”larında dünyayı gezerler. Öyleyse Pir Sultan’ın “Kırk yıl dağda gezdim geyiklerinen” demesi sırf kafiyeye uysun diye değildir, farkında olmadan geldiği şamanistik geleneğe yaptığı bir atıftır. Tabii Alevilik -kültüre dair hemen her şey gibi- dış etkilerden büsbütün azade, “saf, kopkoyu” bir şamanistik gelenek değil; fakat hiçbir gelenek öyle değildir zaten.
Dede Korkut’ta Kafkasyalılar “Ağaca tapan Çerkes” diye geçer; el-hak Kafkasyalılar ağaca taparlar. Ekseriyetle ağaç çevrelerinde dönerek ve müzikli ibadet edilirdi, hafızam beni yanıltmıyorsa bunun adı Adigelerde “Tıhaşuko Vıg”dır, birebir çevirisi “Ulu-tanrıya Semah” olur. Bir diğer Kafkas halkı olan Çeçenlerde de aynı pagan ibadet formu vardı – dönerek ibadet zaten evrensel bir motif. İşte o vıg dansı, bugün Çeçen zikri diye bildiğimiz, mizahi içeriklere konu olan “İslami ayin”de yaşıyor: Onlarca, bazı örneklerde binlerce adam, bir odak etrafında koşarak dönüyorlar ve bu esnada melodik bir terennümü sürekli tekrar ediyorlar. Bizim Alevilik de şamanizme nispetle budur: İslami motiflerin pagan motiflerle iç içe geçtiği, eski “usul”ün yeni anlatıyla birleşerek büyük oranda korunduğu bir gelenek. “Türk-İslamcılık”ın mucidi Arvasi dahi Türklerin sünni kısmına “Alevi meşrep” der ve haklıdır; ta Kaşgarlı dahi, Abdülkadir İnan’ın çok güzel tespit ettiği gibi, koyu bir Müslüman olmasına rağmen şamanistik motifleri iştahla ve çoğu zaman yermeden, hatta bazen gayet beğenerek-gururla aktarır.
Aleviliğin form ve içerik açısından şamanizmle bağlarını uzun uzadıya anlatmak bu yazının hacmini aşar, ama yine İnan’a başvurur ve yaptığı alıntılara bakarsak, yarı Müslüman, yarı Şamanist hayat süren Türklerin deyişleri, folklorik öğeleri ve en önemlisi şiir-şarkı icra ediş şekilleri bizim Alevilerle hemen hemen aynıdır. Bunları düşündükçe aklıma geliyor, kimi zaman tasvip etmediğim zaviyelerden, kimi zaman da iyi niyetli yaklaşımlarla “Türk usulü İslam” arayışlarına dair mülahazalara denk geliyorum. O halde evvela şunu sormalı: Türk usulü İslam nedir?
Yanık bir ses, hatta kadınsı bir ses, çığlık atarak tuhaf ve zerre estetik içermeyen, basit kafiyeli, ilkokul çocuğu ayarında metinleri tef eşliğinde seslendiren badem bıyıklı adamlar… Bu cümleyi okurken zihninizde canlanmış olmalı, böyle bir “ilahi janr”ı var ve hepsi birbirinin kopyası gibi. Söyleyen Türk, içerik Türkçe, hatta form dahi Türk şiirinin kalıplarına başvuruyor, fakat bu ilahiler “Türk usulü ilahiler” midir? Yoksa şamanistik bir esrimeyle gösterdiği bir kerametin hikayesini “Yürü sultan Hızır car günün geldi” nakaratıyla anlatan Aşık Daimi’nin dedesi mi “Türk usulü ilahi” okuyor?
Bana ikincisi gibi geliyor ve sadece bu veçhile değil, bütün yönleriyle “Türk usulü İslam” arayışında olanların Maturidilik meselesine bu kadar takılı kalıp Aleviliği büsbütün görmezden gelmesini tuhaf karşılıyorum. İşin teolojik yönüne giresim yok – ki yazının hacmini aşacaktır da, ancak söylemek gerekir ki Maturidilik meselesine kulaktan dolma bilgilerle gönül verenler, İslami açıdan yapılacak bir münazara sonunda Eşari okulunun çok daha tutarlı ve “İslami” olduğunu göreceklerdir. Maturidi hemen her ayrışma konusunda palyatif çözümler önermekten ileri gidememiştir ve belki bu yüzden Türk meşrebine daha uygun bir Sünni yorumu temsil eder: Türklerin Müslüman olma kabiliyetleri kısıtlıdır zira. Fakat meseleyi ısrarla teolojik açıdan ele alırsanız, mikyasınız milli menfaat yahut başka bir pragmatist hedefe uygunluk olamaz, salt teolojik olur ve geri kalan bütün kaygıları bir kenara bıraktığımızda Eşarilik her zaman üstün gelir.
Fakat Alevilik böyle değil, üstelik -ister mezhep, ister müstakil bir din kabul edin- liturgical language, yani “erkan dili” Türkçedir, bu özelliğiyle de eşsizdir. Yani bir Kürt Alevi olduğunda, mutlaka Türkçe ile ünsiyet kurar, zira külliyatın en önemli metinleri Türkçedir, erkan dili Türkçedir, Kürt ozanlar ustalıkla Türkçe deyiş ve semah söylerler. Meselemiz Türk kimliğini yozlaştırmayan, katılaşmadan çağı yakalayabilecek bir İslam yorumu bulmaksa, Solarliodh ve benzeri İzlanda ilahilerinde gördüğümüz süreci yaşayan Alevilik hem Türk kimliğine uygundur, hem de daha mistik ve dağınık olduğundan şekil vermeye müsaittir: Asırlardır kurumsallaşmış Sünni geleneğe şekil vermek mümkün olsaydı, bunu cumhuriyet başarırdı. Etraflı ve başarılı bir “Cumhuriyet İlahiyat Ekolü” çıkaramadıysak da, Ankara Okulu denen çevre buna çok yaklaştı ve bu çevrenin halesindeki isimler hemen her zaman hedefe kondular ve yenildiler. Bu alandaki her iyi niyetli atılım, küresel İslam akımlarının tesiri altına girmek zorunda kalacaktır, nihayetinde ya sekülerleşmeyi yegane çözüm olarak görecek, ya büsbütün yozlaşıp karşısına çıkmaya çalıştığı canavara dönüştüğünü aynada müşahede edecektir.
Tabii Aleviliğin elverişsiz yanları da var: Mistik ve kırsal bir akım oluşu, rasyonel düşünceye intibakını da zorlaştırıyor; Sünnilikte bu zorluk katılaşmışlıktan kaynaklanırken, Alevilikteki zorluk bizzat mayadan: Alevi öğreti mutlaka mistiktir, bugün şehirlerde Alevilik kırsal doğası itibariyle doku uyuşmazlığından yaşanamadığı için fiilen dini değil, etnik bir kimliğe dönüştüğü için bunu fark etmiyoruz ama, hakiki bir Alevi tedrisatı insanı rasyonel düşünceyi benimsemiş bir zihin seviyesine çıkarmaz. Hatta Eşarilikten buna ulaşmak, en azından tutarlılığı ve sibernetik açıdan benzeyen bir disiplini elde etmiş olmak anlamına geleceğinden daha kolaydır. Yine de mevcut “içeriksizliği” ve şehir yaşamına uyum sağlayamadığından öksüzlüğü bir avantaj olur mu, Aleviliğin usulünü alıp esasını dönüştürerek yeni bir Türk tipi İslam anlayışının çekirdeği yaratılabilir mi? Bu bence sormaya değecek sorulardan.
Tabii bir de şu var: Türk usulü İslam anlayışı yaratmak bir zaruret midir? Bence değildir, ancak bu kadar milliyetçi, üstelik aralarında zekası ve birikimine güvendiğim insanlar da var; bunu bir gereklilik olarak görüyorsa kafa yormak gerekir. Dini bireyselleştirmek ve kamusal alandaki bütün tezahürlerini engellemek benim sunduğum çözüm – fakat böyle olmayacaksa dinin teolojik alandan kurtarılıp bir kültürel motif olarak yaşamın içinde zararsızlaştırılmasının yollarını aramak karşı çıkılası bir çaba değil. Öncüllerimizden Ziya Gökalp’ı çokları “İslamlaşmak” dediği için İslamcı zannederler, oysa Gökalp en katı laiklerin dahi cesaret edemeyeceği bir yaklaşımla bakar İslam’a: Onu araçlaştırır. Bugün böyle bir araca ihtiyacımız var mı sorusuna benim cevabım menfi – ancak varsa, tozlu raflarda Mezopotamya şartlarında gelişmiş öncüllerden çekirdek arayacağımıza bir tür mutant Alevilik üzerinde yoğunlaşmak daha makul geliyor. Türkçe ibadet edilen, Türkçe ritüeller uygulanan ve formuyla Türk kültürünün/edebiyatının estetik motiflerini işleyip benimseten bir dini akım halihazırda var ancak Alevileri hep seviyor, hiç ciddiye almıyoruz.
M. Bahadırhan Dinçaslan