Saygıdeğer Muhalif Parti Liderleri, Divan Üyeleri, Parti Sözcüleri ve Muhalif Partilerin Diğer Karar Alıcıları;
Yaptığınız ve söylediğiniz birçok şeyi eleştirsem de sizler hala saygıdeğersiniz, zira neticede Tayyip Erdoğan yahut Erdoğan kurmayı değilsiniz. Bütün varlığınızı, ağırlığınızı ve kıymetinizi buna borçlusunuz, sizler de farkındasınız ki “Tayyip Erdoğan olmamak” pek de matah bir iltifat değildir. Ancak çeşme akarken maşrapayı doldurmayı tercih etmediniz, öyle ya da böyle, istediğimiz kadar net, sert yahut kamil olmasa da “böyle gitmez” demeyi tercih ettiniz. Yarın iktidar olsanız eleştirilmedik tarafınızı bırakmayacağız belki, yine de bugün siz varsınız ve -şu günlerde muhalif yığınların çoğunun tesellisi ‘beterin beteri var’- olmadığınız senaryoyla karşılaştırdığımda “iyi ki varsınız” diyorum.
Hemen hepinizde “AKP’li seçmenin oyunu almak” fikr-i sabitiyle epey fevri, can sıkıcı ve acemi hareketler müşahede ediyorum. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak deyimini uygulamalı olarak eğreti bir ilkokul müsameresi tadında bize seyrettirmenizden korkuyorum. Zira sizler vekilsiniz – ayrıcalıklarınız var, dokunulmazlığınız var, paranız var; kaybetseniz dahi bizim kadar beter bir hale düşmeyeceksiniz. Ancak bizler kısa ömrümüzün kısm-ı küllisini AKP rejimi altında geçirdik ve artık sabrımız yok. Bir dönem daha iktidar olurlarsa çoğumuz ya pes edeceğiz, ya iyice sivrilip ifrada kaçacağız.
Herkesin oyunu alamazsınız, ancak sizin de cılız da olsa dile getirdiğiniz gibi “bu böyle gitmez” diyenlerin oyunu alabilirsiniz. Bunun ötesinde, “pekala nasıl gitsin?” sorusuna verdiğiniz cevabın ikna ediciliğiyle doğru oranda oy alırsınız. Yapmaya kalktığınız açılımlar “pekala nasıl gitsin?” sorusuna “AKP’nin götürdüğü gibi” cevabı veriyor, bu bir.
İkincisi, bizlerin kafasını karıştırıyorsunuz. “Ne idüğünüz” belli değil. Bütün partilerde, bir söylemi yahut eylemi beğensek, ikrah getireceğimiz bir başka eylem çok geçmeden karşımıza konuyor. CHP ahkamlı köşkemli omzu kalabalık zata “sen silah arkadaşlarının bedduasını almış adamsın!” diyen (ve kalbimizi kazanan) CHP mi, mesela, Sezgin Tanrıkulu’nun CHP’si mi? Milliyetçiliğin içeriğine dair güzel analizler yapan Kılıçdaroğlu’na mı oy verelim, “Roman çocuklara burs vereceğiz” gibi ayrımcı ve eyyamcı bir politikayı vaat diye sunan kafaya mı? İYİ Parti İlteriş’ten bahseden bir kadın genel başkanın partisi mi, yoksa “Kafir atalarını benimseyen milliyetçi”leri eleştiren, ideal kadını “kocasına itaatkar ve asla bir işte çalışmayan, evine dönen” kadın olarak tanımlayan Minyeli Abdullah’ın “samimiyet ve adanmışlığı”nı hayatına tatbik etmek için dua eden Yavuz Ağıralioğlu’nun partisi mi? AKP’yi çözüm sürecinin ortağı olmakla haklı olarak itham eden Akşener’in partisine mi oy verelim, çözüm süreci destekçisi Salim Ensarioğlu’na mı?
Fark etmediğiniz bir şey var ki, vitrine “şundan da olsun” diyerek koyduğunuz isimlerin yahut yaptığınız çıkışların kimseyi ikna ettiği, oy kazandırdığı yok. Partilerinizi ve sizleri var eden, kerameti kendinden menkul birkaç tipin birkaç bin kişiyi ilgilendiren cambazlıkları değil. İnsanların yönetemeyeceği, yaratamayacağı sosyolojik ve ekonomik akımlar: CHP yaşam tarzına dair haklı kaygı duyan yığınların, İYİ Parti bu kaygıya Türk kimliğine dair daha ideolojik kaygıları ekleyenlerin partisi. Şirin gözükmek, mesaj vermek vs. maksadıyla yaptığınız transferler yahut açılımlar bu kitlenin umrunda değil; üstelik hitap ettiğinizi sandığınız kitlelerin de. Zira onlar aslı varken suretine itibar etmeyecekler. Elbette hiçbir kesimin kalbi kırılmamalı, hiçbir kesime alerjik çıkışlar yapılmamalı – fakat kazanmak için farklı markaların müşterilerine o markaların çakmasıyla pazarlama yapmak yanlış bir hamle. (Pazarlamada bu hamle ancak daha güçlü bir dağıtım ağın varsa başarılı olabilir – medya büsbütün AKP ve mücavir alanının elindeyken imkansızdır.)
Yıllar önce bir reklamcılık öğrencisiyken kendisinden çok şey öğrendiğim “meslekten gelme” bir hocam, yazdığım metnin çok güzel olduğunu ancak reklam metni olmadığını söyleyerek bana ders vermişti: İnsanların bütün mesajları anlamak için vakitleri yok. Bir ana mesajın olmalı ve ne yaparsan yap o mesajın akılda kalmasını sağlamalısın. Sizin çabanızla değil, çoğu zaman size rağmen rüzgara karşı yürüyen ve ahlaki, ideolojik ve sair gerekçelerle iktidarın karşısında duran seçmen kesimlerinizin birer mesajı var. Duymak istedikleri mesajlar da var. Bu mesajları vermez oldunuz: Tayyip Erdoğan gibi mahir ve muhalefeti de tanzim etmekle maruf bir siyasetçinin karşısında bu derece zayıf inşa edilmiş bir birliktelikle seçim yarışına girmek kaybetmek demektir.
Sizlerden aynı anda birçok mesajı birçok yere ulaştırmanızı beklemiyoruz, hele bu mesajlar birbirleriyle çelişiyor, çatışıyorsa. Temel vaadinizi tespit edin ve bizimle bu dilde konuşun – geniş kitlelere hitap etmek yalnız bu yolla mümkündür.
Yılların muhalifi ve bir muhalif partinin eski yöneticisi, emektarı olarak ben kafa karışıklığı yaşıyorsam, öyle ya da böyle AKP’ye oy vermiş ama sair sebeplerden uzaklaşmış seçmenin ikna olmasını nasıl bekliyorsunuz? Bizler öyle katı ideolojik kabuklarımız sebebiyle tutturuyor değiliz – “böyle olacaksa ben neden AKP’ye oy vermedim?” diyerek kendini sorgular hale getirdiğiniz muhalifleriz. Sandıkları biz koruyacağız, sizinle hiç tanışmamamıza ve hiç çıkarımız olmamasına rağmen (bu rağmen buraya fazladır ama AKP sağ olsun artık fazla değil) propagandanızı biz yapacağız, kavganızı biz vereceğiz. Size oy vermek için can atan bizler böyle mütereddit bir hale düşüyor ve dağılıyorsak, enerjimizi, yakıtımızı kaybediyorsak, yıllardır sizin nasıl birer şeytan olduğunuzu dinleyen seçmen yaptığınız saçma çıkışları görünce bir anda size koşar mı zannediyorsunuz?
Kendinize bir alan ve mesaj belirleyiniz, kafamızı karıştırmayınız. Seçmen zannettiğiniz gibi aşiretler ve ağalardan müteşekkil değil – bizler de maraba değiliz. Üstelik, taklit ve benzeme işinde, literatürün “tekinsiz vadi” dediği bir fenomen vardır: Benzerlik seviyesi azken sempati toplar, arttıkça sempati azalır, bir yerde bırak sempatiyi, ikraha dönüşür ve ancak “aynı” hale geldiğinde tekrar sempatiye döner. Çizgi film karakterlerinin sempatik gelmesi ama -kanımca- travestilerin birçok insan için sevimsiz, “tekinsiz” bir his yaratması bundandır; zihninde kadın yahut erkek kategorilerine oturtamaz ve benzerlik derecesi grafikte tam olarak o vadide bir yerdedir. Siyasetin şu sıralar net kategorilere ihtiyacı var – travestilere değil. (Hitap ettiğim genel başkanlardan biri kadın ve bu ifadem lüzumsuz yerlere çekilebilir. Fakat kendisini hala kişisel olarak severim, okuyunca ona yönelen bir ima olmadığını anlayacaktır – hep böyle sivri gevezelik ederdim zaten.)
Kaybederseniz siz bir makam daha az işgal etmiş olacaksınız, biz artık nefes alamadığımız bir ülkede ruh sağlığımızı büsbütün kaybedeceğiz. Ne olur falanca filanca yerden yanınıza monte edilmiş ‘hallederiz Kadir’ nevinden danışmanlarınızı değil, seçmeninizi dinleyin. Bizi vaktiyle ikna etmiştiniz – yeni müşterileri ikna etmenin yolu önceki iknanın gerekçelerini ve içeriğini anlamakla başlar.
Saygılarımla.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Yaptığınız ve söylediğiniz birçok şeyi eleştirsem de sizler hala saygıdeğersiniz, zira neticede Tayyip Erdoğan yahut Erdoğan kurmayı değilsiniz. Bütün varlığınızı, ağırlığınızı ve kıymetinizi buna borçlusunuz, sizler de farkındasınız ki “Tayyip Erdoğan olmamak” pek de matah bir iltifat değildir. Ancak çeşme akarken maşrapayı doldurmayı tercih etmediniz, öyle ya da böyle, istediğimiz kadar net, sert yahut kamil olmasa da “böyle gitmez” demeyi tercih ettiniz. Yarın iktidar olsanız eleştirilmedik tarafınızı bırakmayacağız belki, yine de bugün siz varsınız ve -şu günlerde muhalif yığınların çoğunun tesellisi ‘beterin beteri var’- olmadığınız senaryoyla karşılaştırdığımda “iyi ki varsınız” diyorum.
Hemen hepinizde “AKP’li seçmenin oyunu almak” fikr-i sabitiyle epey fevri, can sıkıcı ve acemi hareketler müşahede ediyorum. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak deyimini uygulamalı olarak eğreti bir ilkokul müsameresi tadında bize seyrettirmenizden korkuyorum. Zira sizler vekilsiniz – ayrıcalıklarınız var, dokunulmazlığınız var, paranız var; kaybetseniz dahi bizim kadar beter bir hale düşmeyeceksiniz. Ancak bizler kısa ömrümüzün kısm-ı küllisini AKP rejimi altında geçirdik ve artık sabrımız yok. Bir dönem daha iktidar olurlarsa çoğumuz ya pes edeceğiz, ya iyice sivrilip ifrada kaçacağız.
Herkesin oyunu alamazsınız, ancak sizin de cılız da olsa dile getirdiğiniz gibi “bu böyle gitmez” diyenlerin oyunu alabilirsiniz. Bunun ötesinde, “pekala nasıl gitsin?” sorusuna verdiğiniz cevabın ikna ediciliğiyle doğru oranda oy alırsınız. Yapmaya kalktığınız açılımlar “pekala nasıl gitsin?” sorusuna “AKP’nin götürdüğü gibi” cevabı veriyor, bu bir.
İkincisi, bizlerin kafasını karıştırıyorsunuz. “Ne idüğünüz” belli değil. Bütün partilerde, bir söylemi yahut eylemi beğensek, ikrah getireceğimiz bir başka eylem çok geçmeden karşımıza konuyor. CHP ahkamlı köşkemli omzu kalabalık zata “sen silah arkadaşlarının bedduasını almış adamsın!” diyen (ve kalbimizi kazanan) CHP mi, mesela, Sezgin Tanrıkulu’nun CHP’si mi? Milliyetçiliğin içeriğine dair güzel analizler yapan Kılıçdaroğlu’na mı oy verelim, “Roman çocuklara burs vereceğiz” gibi ayrımcı ve eyyamcı bir politikayı vaat diye sunan kafaya mı? İYİ Parti İlteriş’ten bahseden bir kadın genel başkanın partisi mi, yoksa “Kafir atalarını benimseyen milliyetçi”leri eleştiren, ideal kadını “kocasına itaatkar ve asla bir işte çalışmayan, evine dönen” kadın olarak tanımlayan Minyeli Abdullah’ın “samimiyet ve adanmışlığı”nı hayatına tatbik etmek için dua eden Yavuz Ağıralioğlu’nun partisi mi? AKP’yi çözüm sürecinin ortağı olmakla haklı olarak itham eden Akşener’in partisine mi oy verelim, çözüm süreci destekçisi Salim Ensarioğlu’na mı?
Fark etmediğiniz bir şey var ki, vitrine “şundan da olsun” diyerek koyduğunuz isimlerin yahut yaptığınız çıkışların kimseyi ikna ettiği, oy kazandırdığı yok. Partilerinizi ve sizleri var eden, kerameti kendinden menkul birkaç tipin birkaç bin kişiyi ilgilendiren cambazlıkları değil. İnsanların yönetemeyeceği, yaratamayacağı sosyolojik ve ekonomik akımlar: CHP yaşam tarzına dair haklı kaygı duyan yığınların, İYİ Parti bu kaygıya Türk kimliğine dair daha ideolojik kaygıları ekleyenlerin partisi. Şirin gözükmek, mesaj vermek vs. maksadıyla yaptığınız transferler yahut açılımlar bu kitlenin umrunda değil; üstelik hitap ettiğinizi sandığınız kitlelerin de. Zira onlar aslı varken suretine itibar etmeyecekler. Elbette hiçbir kesimin kalbi kırılmamalı, hiçbir kesime alerjik çıkışlar yapılmamalı – fakat kazanmak için farklı markaların müşterilerine o markaların çakmasıyla pazarlama yapmak yanlış bir hamle. (Pazarlamada bu hamle ancak daha güçlü bir dağıtım ağın varsa başarılı olabilir – medya büsbütün AKP ve mücavir alanının elindeyken imkansızdır.)
Yıllar önce bir reklamcılık öğrencisiyken kendisinden çok şey öğrendiğim “meslekten gelme” bir hocam, yazdığım metnin çok güzel olduğunu ancak reklam metni olmadığını söyleyerek bana ders vermişti: İnsanların bütün mesajları anlamak için vakitleri yok. Bir ana mesajın olmalı ve ne yaparsan yap o mesajın akılda kalmasını sağlamalısın. Sizin çabanızla değil, çoğu zaman size rağmen rüzgara karşı yürüyen ve ahlaki, ideolojik ve sair gerekçelerle iktidarın karşısında duran seçmen kesimlerinizin birer mesajı var. Duymak istedikleri mesajlar da var. Bu mesajları vermez oldunuz: Tayyip Erdoğan gibi mahir ve muhalefeti de tanzim etmekle maruf bir siyasetçinin karşısında bu derece zayıf inşa edilmiş bir birliktelikle seçim yarışına girmek kaybetmek demektir.
Sizlerden aynı anda birçok mesajı birçok yere ulaştırmanızı beklemiyoruz, hele bu mesajlar birbirleriyle çelişiyor, çatışıyorsa. Temel vaadinizi tespit edin ve bizimle bu dilde konuşun – geniş kitlelere hitap etmek yalnız bu yolla mümkündür.
Yılların muhalifi ve bir muhalif partinin eski yöneticisi, emektarı olarak ben kafa karışıklığı yaşıyorsam, öyle ya da böyle AKP’ye oy vermiş ama sair sebeplerden uzaklaşmış seçmenin ikna olmasını nasıl bekliyorsunuz? Bizler öyle katı ideolojik kabuklarımız sebebiyle tutturuyor değiliz – “böyle olacaksa ben neden AKP’ye oy vermedim?” diyerek kendini sorgular hale getirdiğiniz muhalifleriz. Sandıkları biz koruyacağız, sizinle hiç tanışmamamıza ve hiç çıkarımız olmamasına rağmen (bu rağmen buraya fazladır ama AKP sağ olsun artık fazla değil) propagandanızı biz yapacağız, kavganızı biz vereceğiz. Size oy vermek için can atan bizler böyle mütereddit bir hale düşüyor ve dağılıyorsak, enerjimizi, yakıtımızı kaybediyorsak, yıllardır sizin nasıl birer şeytan olduğunuzu dinleyen seçmen yaptığınız saçma çıkışları görünce bir anda size koşar mı zannediyorsunuz?
Kendinize bir alan ve mesaj belirleyiniz, kafamızı karıştırmayınız. Seçmen zannettiğiniz gibi aşiretler ve ağalardan müteşekkil değil – bizler de maraba değiliz. Üstelik, taklit ve benzeme işinde, literatürün “tekinsiz vadi” dediği bir fenomen vardır: Benzerlik seviyesi azken sempati toplar, arttıkça sempati azalır, bir yerde bırak sempatiyi, ikraha dönüşür ve ancak “aynı” hale geldiğinde tekrar sempatiye döner. Çizgi film karakterlerinin sempatik gelmesi ama -kanımca- travestilerin birçok insan için sevimsiz, “tekinsiz” bir his yaratması bundandır; zihninde kadın yahut erkek kategorilerine oturtamaz ve benzerlik derecesi grafikte tam olarak o vadide bir yerdedir. Siyasetin şu sıralar net kategorilere ihtiyacı var – travestilere değil. (Hitap ettiğim genel başkanlardan biri kadın ve bu ifadem lüzumsuz yerlere çekilebilir. Fakat kendisini hala kişisel olarak severim, okuyunca ona yönelen bir ima olmadığını anlayacaktır – hep böyle sivri gevezelik ederdim zaten.)
Kaybederseniz siz bir makam daha az işgal etmiş olacaksınız, biz artık nefes alamadığımız bir ülkede ruh sağlığımızı büsbütün kaybedeceğiz. Ne olur falanca filanca yerden yanınıza monte edilmiş ‘hallederiz Kadir’ nevinden danışmanlarınızı değil, seçmeninizi dinleyin. Bizi vaktiyle ikna etmiştiniz – yeni müşterileri ikna etmenin yolu önceki iknanın gerekçelerini ve içeriğini anlamakla başlar.
Saygılarımla.
M. Bahadırhan Dinçaslan