Psikoloji, en azından Freudyen psikoloji ne kadar bilimseldir tartışılır – son tahlilde pozitif gözlemlere, deneylere dayanmaz ve sınanamaz. Fakat insanı anlamakta faydalı olduğu aşikar, ayrıca sinir sistemine dair bilgilerimiz arttıkça, psikolojiyi de pozitif bilim haline getirmeye dönük hamlelerimiz artıyor.
En temel psikolojik konseptlerden biri, savunma mekanizmalarıdır. İnsanlar bilinçaltlarında yuvalanan bir rahatsızlığa karşı reaksiyon gösterirler; yansıtma, bastırma, yüceltme gibi reaksiyonlar bu savunma mekanizmalarının başında gelir.
Sinan Ateş cinayetinde bir kısım Türk milliyetçilerinin yüceltme savunmasına başvurduğunu görüyorum. Esasen Sinan Ateş’le ilgili yazmayacaktım, bunun üç sebebi var. Birincisi, Sinan Ateş yıllar önce beni gördüğü yerde vuracağını söylemişti. Ben kindar bir insanım, kin hayatta tanıdığım en kutsal duygulardan biridir ve ölümle dahi sönümlenmez. Bu yüzden objektifliğine gölge düşmüş bir insan olarak bu tartışmayı başkalarına bırakmanın daha doğru olduğunu düşündüm. İkincisi, sevdiğim, kıymet verdiğim birçok insan, bunu yüceltme savunması olarak görsem de, epey acılıydılar ve sebepleri her ne kadar benim gözümde “sorunlu” olursa olsun, acıları gerçekti. Bu acıya saygı göstermek gerekiyordu. Üçüncüsü, geride bıraktığı iki kızcağız Sinan Ateş’ten nefret eden bir insan olarak benim dahi içimi sızlattı, onların en karanlık gününde ölmüş babalarına dair olumsuz şeyler yazmak istemedim.
Fakat görülen o ki, yazmak gerekiyor zira ciddi bir furya bu işin sağlıklı bir analizinin yapılmasını engelliyor; benim kişisel husumetimden çok daha güçlü bir psikolojik itki insanların zihinlerini karartıyor. Sinan Ateş’in “şehit” ilan edilmesi, bu karartmanın ne kadar güçlü olduğunun göstergesi, bu yüzden bunu yazmam gerekiyor. İnsanlar faillere, Türkiye’de gündüz vakti kiralık katiller tarafından cinayet işlenmesine neden olan düzene, yıllardır her türlü muhalife saldıran şer odağına saldıramadıkça, eleştiri yöneltemedikçe, kurbanı yücelterek zihinlerini rahatlatıyorlar. Halbuki gündeme oturtması ve asla inmemesi gereken veçhe, Ülkü Ocakları yöneticilerinin olayın gerçekleştiği sabah Sinan Ateş’le ilgili tehdit içeren tweetler atmış olmaları ve bunları silmeleridir. Normal bir ülkede bir savcı hemen harekete geçer, bu şahısları anında derdest ederdi. Derdest çağrısından çok kurban yüceltme furyası, Ülkücü Hareket’in her şeye rağmen cari olan duygusallığı ve Ülkü Ocakları’nın muarızları gözünde dahi bilinçaltında kutsal bir mekan olarak imajını sürdürmesinden kaynaklanıyor.
Sinan Ateş, onun ölümüne neden olan “mekanizma”nın bozulması için hiçbir şey yapmadı. Aksine, bu mekanizmanın kusurlarını gösteren, hatta bu suç işleme özgürlüğünün, bu güç zehirlenmesinin apaçık cinayetlerle sonuçlanacağını ikaz eden insanlara saldırdı, saldırı emri verdi. "Davamız üzerinde, hareketimiz üzerinde, hesap yapanların ölümünün ve sonlarının nasıl korkunç olduğunu herkes müşahede edecektir. İbretle seyredin." sözleri kendisinindir. Yarı deli bir gazeteci Devlet Bahçeli’ye sıradan bir laf etti diye dayak yedikten sonra “Ülkü Ocakları Hesap Sorar” diyerek böbürlenen kendisidir. Bu karanlık çarkın mimarı olan Devlet Bahçeli’ye sürekli olarak bağlılık bildiren ve nihayet kendisinin ölümüyle sonuçlanan çarkın dişlisi olmaktan memnun olan kendisidir. Karşılığında, mesela, puanları epey düşük ve “ateist olmak için gerizekalı olmak lazım” lafından belli olduğu üzere ışıksız bir kafası olmasına rağmen Hacettepe’de hocalık sıfatını kazanmıştır. Sinan Ateş gibi insanlar hep var olacaklar, gözden düştüklerinde başına gelecekler ile göze girmek için yapabilecekleri ve alacakları ödülü karşılaştırınca, bu kumara razı olacaklar. Ödülü, yıllar sonra “Eski Ülkü Ocakları Başkanı” sıfatı ve akademisyen kimliği ile siyasette etkili bir yer işgal etmek olacaktı ama, savunduğu, uğruna dövüştüğü, insanlara saldırdığı yapının geldiği hal; onu kurban etti.
Şu halde Sinan Ateş neden şehittir? Bir ideolojik duruş gösterirken mi öldürüldü? Yüce bir dava uğruna çalışırken mi? Bir masumu mu korumaya çalışıyordu? İçinden çıktığı kurumun çarpıklıklarını ortaya koyuyordu da bu yüzden mi öldürüldü? Hayır, devamlılığında pay sahibi olduğu bir yapı tarafından tehdit edildi ve faillerini henüz bilmesek de, bu tehditlerden sonra öldürüldü. Ölümle sonuçlanmaya gittiğini ikaz ettiğimiz saldırılar serisinde bir dönem payı vardı (kendisinin başkanlığında saldırıya uğrayanlar dahi ona şehit diyor) ve kalanına bir tepkisi olmamıştı. Bu bakımdan Ateş, diğer faşizm kurbanlarından farklıdır.
Öyleyse sağlıklı tepki kurbanı yüceltmek ve ona hak etmediği sıfatlar yüklemek değil, evvela “olağan şüpheliler”in dokunulmazlığına dikkat çekmektir. Bir etkinliği basıp 80 yaşında adamı dövdüler, bütün olay kameralar tarafından kaydedildi, ancak ceza almadılar. Gencecik bir delikanlıyı kaçırıp zorla video çektirdiler, ancak ceza almadılar. Böylesine suç işleme özgürlüğü bahşedilmiş bir yapının varlığı Türkiye’de herkes için tehdittir ve bunu haykırmak yerine abartılı yas gösterileri yapmak sorunu çözmeyecek – yalnızca sorunu çözemedikçe içimizde biriken öfkeyi ağıtlar yakarak, dost ortamlarında buğulu gözlerle uzaklara bakıp poz keserek küçük küçük boşaltmamızı sağlayacak.
Bu işin bir “kırılma noktası” olduğu tespitine de mevcut MHP seçmeninin ve Ülkü Ocaklıların kurumlarından soğuması anlamına geliyorsa, katılmıyorum. Onlar şimdiye dek işlenen her türlü suçu gözü kapalı desteklediler. Dedeleri yaşındaki insanlara, kurumları ve kimliklerini var eden insanlara saldırılar olurken alkışladılar ve bu insanlara sövdüler. Tepki gösterenlerin çoğu, esasen MHP’den çok zaman önce soğumuş olsa da, Türkeş zamanının hatırası sebebiyle gönlünün bir yanında üç hilali taşımaya devam eden, oy vermese de MHP’den haber almaya meraklı, muhalif insanlardan ibaret.
Ancak bu iş adalet mekanizmasını çalışmaya mecbur bırakmak açısından bir kırılma noktası olabilir. Bunun için de, sabıkalı bir adamla “resmi olmayan” ofisinden çıkarken bir başka sabıkalı tarafından öldürülen insanı, “Cuma namazından çıkarken şehit edildi” diye yüceltip, büyük şehidi ardından asıl faile hiç dokunmayan laflar eden, yas tutup tatmin olan kalabalıkların öfkesinin sembolünün Sinan Ateş’ten uzaklaşıp, günahsız iki kızının feryatlarında cisimleşmesi gerekiyor. Sinan Ateş'in ululanması, bu işin aynı zamanda onun gibi ufak tefek şeylere tepki gösterebilecek olup, çıkar beklentisiyle mevcut yapıda bulunan insanlara dair bir ders olmasının da önüne geçiyor. Trajik olay, bütün trajikliğiyle anlaşılmalı ve gösterilmeli ki, kurdun kuzu parçalarken gözü dönünce yavrusunu da parçaladığı bu çocukların gözüne sokulsun. Dertsiz tasasız, dişsiz tırnaksız kuzu eti umarak girdikleri gayrımeşru yolun sonunun böyle olabileceğini görsünler.
Hukuk, nizam, izan, düzen herkese lazım. Tarih, güçlüyken bunları rafa kaldıranların zayıflayınca bunlara muhtaç olup zerresini bulamadığı ibretlik sahnelerle dolu. Ateş bunun trajik kurbanı, failleri için de aynı döngünün işlemesini bütün kalbimle diliyorum. Ancak tekrar ikaz ediyorum ki küçük riyakarlıklar, küçük çelişkiler hoş görülerek büyük çarpıklık çözülmez. Bu bir yoldur, süreçtir ve belki okur, belki bu satırların yazarı sıradaki kurban olacak. Dilerim ki Ateş’in acıklı akıbeti, “idare-i maslahat yapar, her kötülüğe lider, teşkilat, doktrin zırvasıyla göz yumar, mertçe muhaliflik yapanlar hayatlarını yakarken ben makam, güç elde eder yoluma bakarım” diyen arkadaşlarına ders olur. Tek ümidim, içinde yer almaya ve mimarlarından olmaya çalıştığım yeni milliyetçiliğin, eskisine zihinlerde ve iradelerde görünmez bir duvar çeken ve genetik bir hasar bırakan takıntılardan azade bir şekilde tesis edilmesi. O zaman özgürleşeceğiz ve o zaman milliyetçiliği kalkan edenler ahlaksızlık yapamayacak.
Bahadırhan Dinçaslan
Mezkur olay bir milat olur veya infiale yol açar mı bilemiyorum - ki bence fazlasıyla haklı tepki verildi, veriliyor ama birilerinin çıkıp, içeriden biri olma sıfatıyla bunları dile getirmesi gerekiyordu. Sinan Ateş sanki öylesine ölmüş/öldürülmüş gibi yorum yapanlar, bence cinayeti ağzına almayanlardan daha kaba ve çirkin bir iş yapıyordu. Ben, bu yazının en gerekli ve önemli reaksiyonlardan birisi olduğuna inanıyorum.
Hükümetin fikirleri ile fikirleri uyuşmuyordu ve susan dilsiz şeytandır diyordu . Mevzu bu kadar
Teşekkürler, çok doğru bir şekilde durumu özetlemişsiniz. Özeleştiri ve olayları öbjektif bakış açısıyla görmek, buna alışmak çürümeye direnme konusunda tek silahımız. Bu açıdan siz ve TamgaTürk çok değerlisiniz.
İçimizden birinin bunları yazabilmesi, büyük cesaret... Sinan Ateş'in tek farkı; Atatürk'ün değerini anlamış olmasıydı.
Bahadırhan Bey kardeşim, yazı için çok teşekkür ederim. Çok üzücü bir hadise, Allah rahmet eylesin merhuma, kızlarına da ferahlıklar ve güzel sabır lutfeylesin. Hadisenin sıcaklığı ile kurbanın yüceltilmesi yerine aklı selim ile genel olarak bu vakanın analiz edilmesi çok değerli, az karşılaşılan önemli bir haslet. Hangi konu olursa olsun mert ve ferdiyyet/şahsiyetine halel getirmemeye çalışan tarafınızı senelerdir yazılarınızda gözlemliyorum, birçok konuda farklı düşünsek de bu tarafınızı kıymetli buluyorum. Arada sizin için “Rabbimiz rızası yolunda ona tevfikini refik eylesin” diye dua ediyorum, zira sağlam bir karakter üzerine sağlam değerler bina edilebilir. “Bir Allah’a kul, kullara hür” değeri de böyle… Kolaylıklar, sağlık ve afiyet dilerim.
Yazdıklarına katılmamak mümkün değil kardeşim ama bir noktayı atlamamak gerekiyor, rahmetlinin katli alçakça, kahpece gerçekleştirildi. Herkesin zihninde, yerde ancak kurban bayramında gördüğümüz ve yürekleri acıtan bir can çekişme sahnesi ve iki masum yavrunun feryadı kaldı. Bu kırılma hiçbir şey eskisi gibi olmayacak türünden bir kopuştu, camiadan herkes bu saldırıyı tiksintiyle izledi ve aidiyetini muhasebeye çekti. Partinin ve ocağın insan kaynakları bu işten çok zararlı çıkacaktır. Daha ileri giderek söyleyeyim bu iş mevcut iktidarın bile ilişkilerini gözden geçirmesine sebep olacak çünkü ayının dostluğu tehlikeli olmaya başladı. Sinan Ateş ile bir mesaim olmadı, sizin de yazınızda belirttiğiniz bir takım olumsuzlukları olsa da eski bir Genel Başkanın, ondan önce bir babanın, bir evlâdın, bir insanın böyle bir sonla karşılaşması Ülkücü hafızada hep hatırlanacak; tüm hatalarına rağmen gariban oluşu, arkasında kimsenin olmayışı insana dokunuyor.
Evet, maalesef durum budur.
Git gellerle dolu, nalına mıhına, okuyanı yoran egolarla dolu bir yazı
Doğru söylemişsin bu tür yapılar olduktan sonra çok kişinin canı yanar acilen kapılarına mühür vurulmalıdır. Bu yola girende mafya ile iş tuttuğunu bilmeli ve sonuçlarını baştan kabul etmeli...
Çok iyi analiz. Toplumun olayı deşmesinin sebebi bence de kızları. İlk siyasi cinayet sayılabilecek türden bir durum da var. Tahminimce bahsettiğiniz ortam değişmeyecek, bu da siyasi cinayetlerin devam etmesi anlamına gelir Siyasi cinayetler artarak devam ettikçe bu toplumsal duyarlılık da azalacaktır. Sonuç itibari ile aynı noktadayız. Yarattıkları canavarın kurbanı oluyorlar.
Yazinizin genis birsekilde suanki sureci ve aslinda Basbugun vefatindan sonra yasanan düzensizligi cok iyi analiz ettiginiz görülüyor. Malesef benden degil diye mafyacilik oynaniyor. Bu Türk milliyetciligi olamaz!
Sinan Ateşi ölümü ile tanıyan, daha doğrusu gören kişiyim. Atatürke olan saygısı, Ülkü ocakları uyurken, Ateş'in Uygur Türklerini unutmayışı (eski bazı tivitlerinde ve öldüğü gün Uygurları takip etmeye başlamış hesaplardan) MHP den ayrı duruşu varmış gibi görülmesi de ölümü ile görenlerin sempatisini ve acısını arttırdı. Elbette ölümü de çok adi ve kahpece olmuş... MHP ve Ülkü ocakları, AKP'nin din ve bayrak suitsimali gibi Türkçülük, milliyetçilik suistimali eden mafyatik, bomboş ve AKP'nin bir yan ayağıdır. Türkiyedeki "Bizi Talibana, ölüme yollamayaın, Türkün Türkten başka dostu yoktur" diyen Güney Türkistanlılar ile Uygurları umursamayan Türkçü bir kuruluş olması elbette gözlenemez...
Geniş perspektiften bakıldığında yazı çok doğru ama içeriğine girdiğimizde Sinan'ı vuran düzene değil de Sinan'ın bu düzende yer alışına daha çok yer vermişsiniz. Yazınızda kin ve acıma duygusu arasında gidip gelmişsiniz. Genel hatlarıyla okumaya değer bir yazı kaleminize sağlık.