Aday olmaktaki ısrarı ve bu ısrarını açık, uzlaştırıcı ve şüphe giderici bir üslupla yürütmedeki beceriksizliği sebebiyle son günlerde muhalif kitlenin sandıktan uzaklaştırılması operasyonunun en önemli bileşenine dönüşen Kılıçdaroğlu, hala açıkça adayım diyemese de örtülü şekilde bir süredir devam ettirdiği kampanyasını astırdığı birtakım afişlerle aşikar hale getirmiş. Siyasetini olabilecek en kötü şekilde yürütmesi bir yana, kampanya yönetimi açısından beceriksizliğine dair bir delil olarak gördüğüm bu iş, “Neden Kılıçdaroğlu Aday Olmamalı?” sorusunun cevaplarından birini de teşkil ediyor.
“Ey Dünya, sana rakip olmaya geliyorum” sloganıyla bir dizi mesajı birleştiren kampanyada “Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak”, “Türkiye senin mülteci kampın olmayacak”, “Türkiye senin ucuz işgücü alanın olmayacak” gibi ifadeler var.
Evvela hangi ajansla çalışıldı ise, metin yazarlığı açısından ciddi bir toyluk ve iş bilmezlik var. Mezkur ifadeleri tanıdığım en iyi metin yazarına yeniden yazdırdım (burada sadık okurum espriyi anlayacak ve tsı tsı sesiyle burnundan gülecektir) ve şöyle düzeltti:
Ey Dünya, rakibin geliyor.
Türkiye çöplüğün olmayacak
Türkiye mülteci kampın olmayacak
Türkiye amele pazarın olmayacak
Uzun, bölük pörçük, bir çırpıda çıkmayan cümlelerle slogan yazılmaz, “ucuz işgücü alanın” gibi uzun, zincirleme tamlamalarla mesaj verilmez. İletişim fakültelerinde ilk derslerde öğretilir bu. Mesajların, vaatlerin saçmalığına daha geleceğiz, ancak bu mesajlarda uzlaşılmışsa bile, bu ifadeler böyle acemice yazılmamalıydı.
Gelelim mahiyete. Kılıçdaroğlu, evvela, muhalefet içinde açık, net ve dürüst bir şekilde yürütemediği adaylık sürecindeki korkak tavrını devam ettiriyor ve “rakip” olarak Erdoğan’ı değil, “dünya” denen ne idüğü belirsiz muhayyel bir düşmanı belirliyor. Bu, ilk etapta “AKP’li seçmeni incitmemek” için bir taktik olarak yorumlanabilir ancak değil: Mesajlar öyle kurgulanmış ki, mevcut sorunların müsebbibi Erdoğan değil de, “dünya” denen gizli, muğlak bir düşman gibi gösterilmiş. Türkiye mülteci kampına döndüyse bunu dünya, Türkiye’yi işgal ederek yahut tehdit ederek mi yaptı? Türkiye “ucuz işgücü alanı”na döndüyse bu dış müdahalelerle mi oldu? Dünyanın çöpleri Türkiye’ye getiriliyorsa burada alıcı olduğu için değil mi?
Rakibin olmaya geliyorum ifadesindeki biçimsel acemilik, mesajın içeriğini kurgularken de kendisini göstermiş. Rakip olarak belirlenen muhayyel adres, mevcut rakibin dezavantajlarını gizliyor. Üstelik Kılıçdaroğlu’na bir avantaj da yaratmıyor: Bu diskur, Erdoğan’ın diskurudur. Türkiye’de hala Lozan’ın 2023’te biteceğine, Tayyip Erdoğan’ın dış güçlerle boğuştuğuna ve her gece gizemli kahraman fedailerin dünyanın çeşitli yerlerinde müthiş operasyonlar yaptığına inanan milyonlarca ahmak var. Bu ahmaklar devlet kaynaklarını sömüren bir partinin finansmanıyla yaratılıyorlar; dizilerden televizyon programlarına, kitaplardan konferanslara hemen bütün iletişim mecralarında “Türkiye üzerinde sinsi halaylar çeken lobiler” ve ona karşı harmandalı oynayan Tayyip Erdoğan imgesi işleniyor, yerleştiriliyor. Rakip bütün ekonomik beceriksizliğini, yönetim beceriksizliğini, hülasa iktidarsızlığını “dış güçlerin oyunu” bahanesiyle perdelerken o perdeden kendine afiş bezi bastırmak rakibe yarar.
Bu basit afiş hamlesinde bile ne kadar beceriksiz bir kadroyla çalıştığını ispatlayan Kılıçdaroğlu için tekrar soruyorum: Adaylık sürecini keşmekeşe çeviren, muhalif yığınlar arasına nifak sokan, dayatmacı tavrıyla insanları sandıktan soğutmaya başlayan ve Joel Shulman isimli basit bir Ankara esnafından bile fakir adamı dünyanın önde gelen iş adamı diye sunacak kadar dünyadan bihaber, baş örtüsü gündemini küllerinden doğuracak kadar gafil, nihayet ilk aşikar hamlesinde reklamcılık birinci sınıf öğrencisinin dahi yapmayacağı hatalarla dolu afişlerle adım atan biri,
1. Seçim sürecini yönetebilir mi?
2. Olmaz olur da seçilirse Türkiye’yi yönetebilir mi?
M. Bahadırhan Dinçaslan
Tüm bunlar çok yanlış bir zaman algısının ürünü. Çok ciddiyim bu konuda. İnsanlar ileride ışık göremez oldukça geçmişe kaçarak oradaki parlaklığı yakalamaya kendini kaptırdı. SHP, ANAP'tan belediyeler almış da CHP de aynısını yapmış da... Erdoğan-İmamoğlu-İstanbul ilişkisi kurulması çok büyük bir hataydı; AKP'nin yolundan geçmenin psikolojik alt yapısıdır bu; sonuç da ortadadır.
Biz zaten Erdoğan'ın bu "Eyyy" li, mahalle kabadayısı ağzından bıkmışız. Kılıçdaroğlu rakibinin bu itici özelliğini kullanarak destek devşirmeye çalışıyor. Biri bu adama söyleminde Erdoğanlaşarak rakibin seçmenini kazanamayacağı gibi, kendi seçmenini de istikrah ettireceğini anlatmalı.