Ermenistan’ın Karabağ cephe hattında Azerbaycan’a saldırması ile başlayan çatışmalar Azerbaycan’ın bazı topraklarını geri alması ile devam ederken gözler de Türk Dünyası diye tanımlayabileceğimiz coğrafyaya / kurumlara çevrildi. İlk anda Türkiye, Azerbaycan’a tam desteğini ifade ederken Türk Keneşi de bir açıklama yaptı. Elbette bunlar olması beklenen hadiselerdi.
Öte yandan İran üzerinden Ermenistan’a paralı asker ve mühimmat sevki yaptığı basına yansıdı ve İran, günler sonra, bunu yalanladı. Tabii ki biz bu açıklamaya itibar etmiyoruz ve etmediğimiz gibi, İran’ın 1992 yılında Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali sürecinde, bu ülkeye yardım ettiğini de biliyoruz. Özellikle, Elçibey hakkında bir dergi için araştırma dosyası hazırladığımız dönemde konuştuğumuz, o dönem Azerbaycan Ordusu ve Dahili Koşunlar’da görev yapmış askerler de bunu bu şekilde ifade etti. Bizim için de asıl olan bu beyanlardır. Özellikle Güney Azerbaycan’daki Türk nüfusu ve bunların Azerbaycan ile bağları düşünüldüğünde, İranlı mollaların gece uykularından olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil üstelik.
Elçibey için Bütov Azerbaycan büyük ve hayatını adadığı bir ülkü idi. Güney Azerbaycan’ın azatlığı içinde her daim yanan o meşalenin yakıtı idi adeta. Bu duygusunu da “Benim kanım da Aras çayına akmalı, Tebriz bir özgür olsun da onun ziyaretine yalınayak gideceğim” diyerek ifade ettiği söylenir. Tebriz’e açılan tarihi köprüden yalınayak geçerek bu toprakların azatlığını oradaki soydaşları ile kutlamak, hangi Türkçünün içini heyecanla doldurmaz ki... İşte, İran’ın da korktuğu şey budur. Türkiye ve Azerbaycan’dan hem çekinmesi hem de bu iki ülkenin düşmanlarıyla “iş tutması” hep bu yüzdendir. İslam Devrimi kisvesi altına sığınmış şovenist bir rejimden de bundan ötesini beklemek iyi niyet gösterisi olur zaten. Üstelik bunu da tarihte farklı defalar yaptıkları ile göstermiştir.
Bizim kuşağın Güney Azerbaycan ismini ilk olarak duyması her ne kadar Elçibey ile olsa da Mahmut Ali Çöhreganlı’nın başını çektiği GAMOH (Güney Azerbaycan Milli Oyanış Hareketi) da özellikle 90’ların ortasından itibaren yükselen ve 2000’lerin üst seviyeye ulaşan “popülaritesi” ile bu alanda hatırı sayılır bir etki bıraktı. Burada uzun uzun Çöhreganlı veya GAMOH hakkında bilgiler vermeyeceğim fakat milletvekili seçilmesi sonrası bu hakkının elinden alınması sebebiyle İran’da başlayan olaylarda o dönem pek çok gözaltı ve yaralama hadisesi gerçekleşirken beş Türk genci de rejim tarafından vinçlere asılarak idam edilmişti.
Tabii ki bu Güney Azerbaycan’daki ilk olay olmadığı gibi son olay da olmayacaktı. Özellikle 2006 yılı Mayıs ayında başlayan ve benim de farklı kaynaklardan gün gün takip etmeye çalıştığım bir olay da oldukça önemlidir. İnternette basit bir aramayla “İran Karikatür Krizi” diye bulabileceğiniz olayda, “İran” adlı resmi bir gazetenin ekinde Türklerin “hamamböceği” şeklinde karikatürize edilmesi görünen sebep olsa da rejimin Türk diline karşı yürüttüğü baskının yansıması olması olayları büyüttü. Tahran Üniversitesi’nde ve Tebriz başta olmak üzere pek çok şehirde başlayan ve devam eden gösterilerde, bizi en fazla heyecanlandıran olaylardan biri, basına yansıyan fotolarda, bozkurt yapan yüzlerce genç erkek ve genç kız görmemizdi. Bu görüntü bizi adeta o kalabalığın arasına almıştı ve onlarla yürütmüştü.
- Burada bir not olarak eklemem gerekiyor ki basından kastım, Azerbaycan merkezli yayın yapan basın kuruluşları, Güney Azerbaycan’dan yazan bazı hesaplar ve bazı yabancı basın kuruluşlarıdır. Ne yazık ki Türkiye merkezli basın o dönem bu olaylara çok fazla yer vermemiştir. (Milli basın organlarının yayılmasını ve gelişmesini, bu sebeple hep önemsedim ve önemsemeye devam edeceğim.) –
Rejim ilk anda olayları görmezden gelmiş, Amerika’nın bölgeyi karıştırma hamlesi olduğuna yönelik ifadelerde bulunmuş olmasına rağmen daha sonra göstericilere ateş açarak müdahale etmiştir. Söz konusu gazeteyi kapattıklarını ve sorumluları tutukladıklarını ifade etmişlerse de ne geç gelen bu uygulama olayları sonlandırmış ne de elliden fazla Türkün ölümünü durdurmuştu. Üstelik yaralıların sayısı net olarak öğrenilememiş ve tutuklananların akıbeti hakkında ise kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Yine de rejim bu ortamda üste çıkmaya çalışmış, bazı yerlerde halkın üstüne ateş açanların kendileri olmadığını ifade etmekten çekinmemiştir.
Gelgelelim başlığa…
Artık 2006 yılında değiliz ve sosyal medya vesilesi ile dünyanın her yanına ulaşabildiğimiz gibi, her yanından haberler de alabiliyoruz. Tractor Sazi ve Kızılkurtlar da sosyal medyanın ve bu gelişen iletişim ağının bize kazandırdıklarından. Azerbaycan’da halkın “Vur gır sengeri, Azerbaycan esgeri” dediği bir anda onlar da “Sen çağırsan gelerem men, çok yaşa Azerbaycan” diyordu.
Biz ise ülkemizde, içimizde yanan Turan ateşi ile bu seslere kulak kabartıyorduk ve bu seslerle göğsümüz kabarıyordu.
İşte bugün, Karabağ için yeniden ayağa kalkmışken, bizlere düşen bu iletişim ağını genişletmek, birbirimize ulaşmak ve Türk topraklarının azatlığı için mücadeleye elimizden gelen her türlü şekilde mücadele etmektir.
“Heleki vicdanlar qoyulub dince
Köksünü ötürür meğrur elince
Senin ayağına biz gelmeyince
Bağışlama bizi Veten”
-Rəsmiyyə Sabir-
Veysel Çıtlak