CHP’nin benim de vaktiyle bir ayağına katıldığım Kanaat Önderleri ve Muhtarlar toplantıları devam ediyor. Devam ettikçe insanın aklına iki soru gelip duruyor: “Bunlarla seçimi kazanabilir miyiz?”, “seçimi bunlarla kazanmak iyi bir şey mi?”
Kılıçdaroğlu’na yakın döneme dek büyük sempati duyuyordum. En başta iki büyükşehirdeki zaferin mimarı odur. İki tercihi de (İmamoğlu-Mansur) sair sebeplerden en başta partisi içinde sorgulanmış, hatta açık salvolara neden olmuştu. İkisinde de haklı olduğunu ispatlamış oldu. Söylemleri yapıcıydı, kişisel olarak kendisine hala sevgi duyuyorum. Ancak Peter prensibi diye bir hakikat var. Bir işte iyi olan birini, sırf o işte iyi diye terfi ettirirseniz, onu nihayet iyi olmadığı bir seviyeye çıkarmış olursunuz. Yani bir işte iyi olmak, üst seviyeye terfi için gerekçe olmamalıdır. İyi bir CHP Genel Başkanı olmak, otomatik olarak iyi bir cumhurbaşkanı adayı yahut cumhurbaşkanı olmayı getirmiyor. Kılıçdaroğlu’nun iyi olduğu yerde kalması Türkiye için daha İYİ.
Son toplantıda verilen vaatlere şöyle bir bakınca, cumhurbaşkanlığına aday olmayı kafasına koyan Kılıçdaroğlu’nun oldukça yanlış temellendirilen, saplantı haline gelmiş iki politikaya saplandığını görüyorum: Beleş vereceğim popülizmi ve Kürtlere maraba muamelesi.
Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak ve Siirt’te elektriği bedava verme projesi, mesela… Vergi mükellefi olarak böyle bir şey yapıldığında devletin bana verdiği mesaj şudur: Acilen vergi ödemeyi kes, dağa çık. Kimin parasıyla kime bedava elektrik vereceksiniz, öyle değil mi? Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde insanlar devlet ve terör eliyle halihazırda asalaklaştırılıyorlar. Kaçak elektrik kullanıyorlar ve buna göz yumuluyor. Yığınla sosyal yardım, resmi ve gayrıresmi yollardan bölge halkına rüşvet olarak dağıtılıyor. Kaçak elektriğe müdahale edilecek olsa, yahut bölgenin çehresini değiştirecek ve asalaklık düzenini bitirecek işler yapılsa terör devreye giriyor, hem görevliye saldırıyorlar, hem de nasıl asimile edildiklerinden, Kürt oldukları için ayrımcılığa uğradıklarından dem vuran nutuklar atıyorlar. Elbette bir parti genel başkanının bunu benim dile getirdiğim gibi dile getirmesi mahzurludur, ancak bu gerçeği göremeyip, bu bozuk düzeni değiştirmek yerine akla zarar bir yolla pekiştirme tercihi anlaşılır değildir. Demirtaş’ı “bırakacağız” ifadesi de maraba Kürtlere bedava elektrik gibi AKP usulü ulufeleri verirken, ağayı da bir enstrüman olarak gördüğünün ifadesidir.
Bu 6 ilde, özellikle Diyarbakır’da tarım nüfusunun azaldığından bahsediyor, mesela. 2002’den beri bu illerde tarım nüfusu azalmış ama tarım alanı artmış, Diyarbakır’da artış oranı neredeyse %50, bunu görmüyor. Subsistence denen usulle köylünün kendi ektiğini yediği ve çok az katma değer sağladığı bir tarım sisteminden uzaklaşıldığının göstergesi tam olarak budur: Tarımla uğraşan nüfusun azalması, tarım alanının artması, büyük ölçekli işletmelerin tarım işine girmesi. Öyle “çiftçimiz, köylümüz” geyiğiyle tarım düzelecek olsa AKP düzeltirdi. Bize çiftçi köylüler değil, dev tarım şirketleri lazımdır. Bu 6 il, kalkınmada epey öncelikli bölgede olmalarına rağmen, 6. Bölge statüsünde prim muafiyetleri, vergi muafiyetleri ile desteklenmelerine rağmen beklenen “kalkınma” gerçekleşmiyorsa, bedava elektrik bunu nasıl çözecek? Üstelik bu ulufeci sistemi aynen devam ettireceğini beyan eden CHP, bedava elektrikle bitcoin tarlalarının kurulmasını nasıl engelleyecek?
Son dönemde CHP başta olmak üzere Millet İttifakı’nın söylemleri, “Erdoğan kadar gözü dönmüş, güç zehirlenmesi yaşamış bir lider figürü olmadan AKP olmak” üzerine kurulu. Bu AKP’nin en sonunda bugünün Erdoğan’ını yaratacağı bir tarafa, hiçbir soruna çözüm de önermiyor. Üstelik muhalif liderler ve danışmanlar kadrosunun tuhaf saplantıları alım gücümüzün en çok düştüğü dönemde, AKP’den şikayetin zirveye çıktığı dönemde ekonomik sorunları odağa almak yerine onların yarattığı memnuniyetsizliğin doğuracağı dalgada tuhaf, niş ve siyasi anlamda “karşılıksız” gündemlere sörf yaptırmak istiyorlar. İlginç olan bir şey de şu: Ben bu partilerden birinde danışmanlık yaparken birçok stratejik ve hayati konu “en önemli mesele ekonomi” denerek arka plana atılıyordu. Şimdi hep ekonomi konuşulması gerekirken bundan kaçınılıyor da, Diyarbakır Cezaevi, helalleşme, Ömer’in yolu vs konuşuluyor. Hasadı yapılmış tarlayı tırmıklayıp ne kadar tane yakalayacaklarını düşünüyorlar bilmiyorum – bu madenleri Erdoğan işletti, tüketti. Bu korkunç taklitçiliğin sonu yalnızca “kötü bir iktidar kurmak” değil, iktidara hiç gelemeyip Erdoğan’ın ömrünü uzatmak.
Türkiye’nin ihtiyacı olan peşkeş ve ulufe değil, AKP bunu sistematik hale getirerek ülkeyi de bu hale getirdi zaten. Türkiye’nin ihtiyacı sağlıklı ve aklı önceleyen bir ekonomik çevre yaratmak. Bunu yaratabilecek zihin, 6 ile bedava elektrik projesiyle bir “bilişsel çelişki” yaşar, bunu diyen bir zihin sağlıklı ekonomik model kuramaz. Yarın Erdoğan gibi çıkar “bu da benim teorim” der, bizim sırtımızdaki yükü daha da artırır.
Öyle ya, şuradan bakalım: “Mezopotamya” çok önemli, diyelim ki Muğla neden değil? Çankırı, Bartın, Bayburt, Gümüşhane neden değil? Neden bir bölgenin çiftçisi devlet kesesinden, yani hepimizin cebinden çıkacak parayla bedava elektriğe kavuşacak da, öteki kavuşmayacak? Elektrik parayla satılıyorsa, bunun bir sebebi vardır. Sağ sosyalist hülyaların mahvettiği Türkiye’yi sol sosyalist rüyalar imar edemez. Üstelik Türkiye’de sorun elektriğin bedava olmaması değil: Hak edenin hak ettiğini elde edememesi. Çok çalışmanın yahut iyi çalışmanın, yeniliğin, yaratıcılığın değil, sadakatin, biatin, kalabalığın ödüllendirilmesi. CHP’nin bu projesi “durmak yok yola devam” anlamına geliyor.
Bürokratlara çağrı, haksız elde edilmiş yandaş kazançlarına el koyma ilanı vs. ne kadar iyiydiyse, ekonomiden uzaklaşan, Demirtaş, Ömer’in Yolu vs vurgusu yapan dil o kadar saçma. Ekonomiye değinmek gerektiğinde çözümü bedava elektrikte arayan zihinse bulanık. Böyle bir cumhurbaşkanı adayı istemiyorum. Tayyip Erdoğan’ın karşısında Deccal aday olsa ona oy veririm, bu konuda bu kadar netim, fakat Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçim kazandığı bir Türkiye’de doğacak öfke ona değil, muhalif liderlere yönelir. Çok da haklı olur – Türkiye’ye bunu yapacaksanız, hezimet yaşadığınızda büyük bir öfke seliyle muhatap olacağınızı bilin. Olur da kazara kazanırsanız, Türk insanının uzun süren islamofaşist iktidarda çeşitli ve epey elastik, hayatta kalma kabiliyeti yüksek direnç noktaları yarattığını fark edin: İşiniz o kadar kolay olmayacak. Türkiye zırvalardan usandı, zırvalamanıza müsaade etmeyeceğiz.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Bahadırhan Dinçaslan'ın "Muhalefet Liderlerine Açık Mektup" başlıklı yazısını okumak için tıklayınız.
Bahadırhan Dinçaslan'ın "Muhalefetin Özgüvenini Baltalamak: Altı Küçüktür Bir" başlıklı yazısını okumak için tıklayınız.
Kılıçdaroğlu’na yakın döneme dek büyük sempati duyuyordum. En başta iki büyükşehirdeki zaferin mimarı odur. İki tercihi de (İmamoğlu-Mansur) sair sebeplerden en başta partisi içinde sorgulanmış, hatta açık salvolara neden olmuştu. İkisinde de haklı olduğunu ispatlamış oldu. Söylemleri yapıcıydı, kişisel olarak kendisine hala sevgi duyuyorum. Ancak Peter prensibi diye bir hakikat var. Bir işte iyi olan birini, sırf o işte iyi diye terfi ettirirseniz, onu nihayet iyi olmadığı bir seviyeye çıkarmış olursunuz. Yani bir işte iyi olmak, üst seviyeye terfi için gerekçe olmamalıdır. İyi bir CHP Genel Başkanı olmak, otomatik olarak iyi bir cumhurbaşkanı adayı yahut cumhurbaşkanı olmayı getirmiyor. Kılıçdaroğlu’nun iyi olduğu yerde kalması Türkiye için daha İYİ.
Son toplantıda verilen vaatlere şöyle bir bakınca, cumhurbaşkanlığına aday olmayı kafasına koyan Kılıçdaroğlu’nun oldukça yanlış temellendirilen, saplantı haline gelmiş iki politikaya saplandığını görüyorum: Beleş vereceğim popülizmi ve Kürtlere maraba muamelesi.
Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak ve Siirt’te elektriği bedava verme projesi, mesela… Vergi mükellefi olarak böyle bir şey yapıldığında devletin bana verdiği mesaj şudur: Acilen vergi ödemeyi kes, dağa çık. Kimin parasıyla kime bedava elektrik vereceksiniz, öyle değil mi? Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde insanlar devlet ve terör eliyle halihazırda asalaklaştırılıyorlar. Kaçak elektrik kullanıyorlar ve buna göz yumuluyor. Yığınla sosyal yardım, resmi ve gayrıresmi yollardan bölge halkına rüşvet olarak dağıtılıyor. Kaçak elektriğe müdahale edilecek olsa, yahut bölgenin çehresini değiştirecek ve asalaklık düzenini bitirecek işler yapılsa terör devreye giriyor, hem görevliye saldırıyorlar, hem de nasıl asimile edildiklerinden, Kürt oldukları için ayrımcılığa uğradıklarından dem vuran nutuklar atıyorlar. Elbette bir parti genel başkanının bunu benim dile getirdiğim gibi dile getirmesi mahzurludur, ancak bu gerçeği göremeyip, bu bozuk düzeni değiştirmek yerine akla zarar bir yolla pekiştirme tercihi anlaşılır değildir. Demirtaş’ı “bırakacağız” ifadesi de maraba Kürtlere bedava elektrik gibi AKP usulü ulufeleri verirken, ağayı da bir enstrüman olarak gördüğünün ifadesidir.
Bu 6 ilde, özellikle Diyarbakır’da tarım nüfusunun azaldığından bahsediyor, mesela. 2002’den beri bu illerde tarım nüfusu azalmış ama tarım alanı artmış, Diyarbakır’da artış oranı neredeyse %50, bunu görmüyor. Subsistence denen usulle köylünün kendi ektiğini yediği ve çok az katma değer sağladığı bir tarım sisteminden uzaklaşıldığının göstergesi tam olarak budur: Tarımla uğraşan nüfusun azalması, tarım alanının artması, büyük ölçekli işletmelerin tarım işine girmesi. Öyle “çiftçimiz, köylümüz” geyiğiyle tarım düzelecek olsa AKP düzeltirdi. Bize çiftçi köylüler değil, dev tarım şirketleri lazımdır. Bu 6 il, kalkınmada epey öncelikli bölgede olmalarına rağmen, 6. Bölge statüsünde prim muafiyetleri, vergi muafiyetleri ile desteklenmelerine rağmen beklenen “kalkınma” gerçekleşmiyorsa, bedava elektrik bunu nasıl çözecek? Üstelik bu ulufeci sistemi aynen devam ettireceğini beyan eden CHP, bedava elektrikle bitcoin tarlalarının kurulmasını nasıl engelleyecek?
Son dönemde CHP başta olmak üzere Millet İttifakı’nın söylemleri, “Erdoğan kadar gözü dönmüş, güç zehirlenmesi yaşamış bir lider figürü olmadan AKP olmak” üzerine kurulu. Bu AKP’nin en sonunda bugünün Erdoğan’ını yaratacağı bir tarafa, hiçbir soruna çözüm de önermiyor. Üstelik muhalif liderler ve danışmanlar kadrosunun tuhaf saplantıları alım gücümüzün en çok düştüğü dönemde, AKP’den şikayetin zirveye çıktığı dönemde ekonomik sorunları odağa almak yerine onların yarattığı memnuniyetsizliğin doğuracağı dalgada tuhaf, niş ve siyasi anlamda “karşılıksız” gündemlere sörf yaptırmak istiyorlar. İlginç olan bir şey de şu: Ben bu partilerden birinde danışmanlık yaparken birçok stratejik ve hayati konu “en önemli mesele ekonomi” denerek arka plana atılıyordu. Şimdi hep ekonomi konuşulması gerekirken bundan kaçınılıyor da, Diyarbakır Cezaevi, helalleşme, Ömer’in yolu vs konuşuluyor. Hasadı yapılmış tarlayı tırmıklayıp ne kadar tane yakalayacaklarını düşünüyorlar bilmiyorum – bu madenleri Erdoğan işletti, tüketti. Bu korkunç taklitçiliğin sonu yalnızca “kötü bir iktidar kurmak” değil, iktidara hiç gelemeyip Erdoğan’ın ömrünü uzatmak.
Türkiye’nin ihtiyacı olan peşkeş ve ulufe değil, AKP bunu sistematik hale getirerek ülkeyi de bu hale getirdi zaten. Türkiye’nin ihtiyacı sağlıklı ve aklı önceleyen bir ekonomik çevre yaratmak. Bunu yaratabilecek zihin, 6 ile bedava elektrik projesiyle bir “bilişsel çelişki” yaşar, bunu diyen bir zihin sağlıklı ekonomik model kuramaz. Yarın Erdoğan gibi çıkar “bu da benim teorim” der, bizim sırtımızdaki yükü daha da artırır.
Öyle ya, şuradan bakalım: “Mezopotamya” çok önemli, diyelim ki Muğla neden değil? Çankırı, Bartın, Bayburt, Gümüşhane neden değil? Neden bir bölgenin çiftçisi devlet kesesinden, yani hepimizin cebinden çıkacak parayla bedava elektriğe kavuşacak da, öteki kavuşmayacak? Elektrik parayla satılıyorsa, bunun bir sebebi vardır. Sağ sosyalist hülyaların mahvettiği Türkiye’yi sol sosyalist rüyalar imar edemez. Üstelik Türkiye’de sorun elektriğin bedava olmaması değil: Hak edenin hak ettiğini elde edememesi. Çok çalışmanın yahut iyi çalışmanın, yeniliğin, yaratıcılığın değil, sadakatin, biatin, kalabalığın ödüllendirilmesi. CHP’nin bu projesi “durmak yok yola devam” anlamına geliyor.
Bürokratlara çağrı, haksız elde edilmiş yandaş kazançlarına el koyma ilanı vs. ne kadar iyiydiyse, ekonomiden uzaklaşan, Demirtaş, Ömer’in Yolu vs vurgusu yapan dil o kadar saçma. Ekonomiye değinmek gerektiğinde çözümü bedava elektrikte arayan zihinse bulanık. Böyle bir cumhurbaşkanı adayı istemiyorum. Tayyip Erdoğan’ın karşısında Deccal aday olsa ona oy veririm, bu konuda bu kadar netim, fakat Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçim kazandığı bir Türkiye’de doğacak öfke ona değil, muhalif liderlere yönelir. Çok da haklı olur – Türkiye’ye bunu yapacaksanız, hezimet yaşadığınızda büyük bir öfke seliyle muhatap olacağınızı bilin. Olur da kazara kazanırsanız, Türk insanının uzun süren islamofaşist iktidarda çeşitli ve epey elastik, hayatta kalma kabiliyeti yüksek direnç noktaları yarattığını fark edin: İşiniz o kadar kolay olmayacak. Türkiye zırvalardan usandı, zırvalamanıza müsaade etmeyeceğiz.
M. Bahadırhan Dinçaslan
Bahadırhan Dinçaslan'ın "Muhalefet Liderlerine Açık Mektup" başlıklı yazısını okumak için tıklayınız.
Bahadırhan Dinçaslan'ın "Muhalefetin Özgüvenini Baltalamak: Altı Küçüktür Bir" başlıklı yazısını okumak için tıklayınız.