Bir yüzyılı geride bıraktı “kimsesizlerin kimsesi" parolasıyla kurulan cumhuriyet. İkinci yüzyılına giriyor heyecansız, coşkusuz, buruk, renksiz, tatsız, tuzsuz, umutsuz ve mutsuz. Türk kimliğinden olabildiğince uzaklaştırılmış, Türk olmanın haklı gururu kırılmış, bütün değer yargıları ayaklar altına alınmış, kendi öz vatanında üçüncü sınıf vatandaş haline getirilmiş, ağır yaşam koşullarıyla ezilmiş, kanunlar yoluyla ayar verilerek uysallaştırılıp hizaya çekilmiş, vatandaşlık haklarını bile koruyamayacak ve uygulayamayacak kadar sindirilmiş, elinden oyuncağı veya şekeri alınmış bir çocuk gibi hüzünlendirilmiş, bütün milli refleksleri yok edilmiş, siyasi ve dini ağalara maraba oldurulmuş, yalnızlığa ve kaderine terk edilmiş bir halk haline getirildi bu toprakların insanı. Oysa böyle mi başlamıştı bu güzel ve kutlu hikaye...
Erzurum Kongresi günlerinde kendisine “Yoksa cumhuriyete mi gidiyoruz?” diye soran Mazhar Müfit'e “Yoksa kuşkun mu var?” diye karşılık vermişti Mustafa Kemal. Dört yıla yakın Milli Mücadele sonucunda kahpe düşman yurttan kovulmuş, işbirlikçi vatansız hainler dize getirilmiş, Lozan ile bağımsızlığımız tescillenmiş ve ülkenin tapusu bizde kalmış, ulusun sırtına yüzlerce yıl yük olmuş saltanat ve hilafet makamları kaldırılmış, egemenlik kayıtsız ve şartsız millete verilmişti. Türk Rönesansı diyebileceğimiz “1923-1938” yılları arasında sayısız devrimler yapılmıştı. Bu yüzlerce devrimi burada tek tek yazmaya imkan yok elbet ama ümmet toplumundan millet toplumuna geçilmiş, tam bir ortaçağ karanlığına mahkum olmuş bir toplum aydınlığa yönlendirilmişti. Okuma yazma oranının neredeyse yerlerde süründüğü bir ortamda eğitim ve kültür alanlarında üst üste yenilikler yapılmıştı. Ekonomisi yüzlerce yıl kapitülasyonlar yüzünden mahvolmuş, beceriksiz padişahlar ve devlet adamları yüzünden yoksulluğa mahkum edilmiş bir halk bilinçli ekonomi politikalarıyla yeniden ayağa kaldırılmak istenmişti. İmparatorluk yapısı içinde eritilmiş ve yok olmaya yüz tutmuş Türk kültürü ve Türklük bilinci hızla canlandırılmaya çalışılmıştı. Belki ironik gelecek ama binlerce yıldır Türk olan bir halka Türk olduğu yeniden hatırlatılmıştı. Ülkenin kaymağını çoğunlukla azınlıklar yerken yüzlerce yıl savaştan savaşa, cepheden cepheye koşturulmuş ve arap çöllerinde kanı boş yere akıtılmış; kaderine sadece askerlik yapmak, ırgat veya memur olmak düşmüş bir halka bu toprakların gerçek sahibinin kendisi olduğu gerçeği aşılanmıştı. Padişah veya halifeye kul olmaya alışmış bir halka vatandaşlık ve eşit yurttaşlık verilmişti. Erkeğin hep arkasında kalmış, toplumda çoğu zaman insan yerine bile konulmamış, özgürlüğüne el koyulmuş kadınlara İslam öncesi Türk devletlerinde olduğu gibi yeniden değer verilmiş ve cemiyetteki statüsü arttırılmıştı. Osmanlıdan kalan yüzlerce yıllık sorunlar çözülmüş, dış politikada bağımsızlığımızdan taviz verilmemiş, “yurtta barış, dünyada barış” ilkesi başarıyla uygulanmış, ülkemiz ve milletimiz muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarılmaya çalışılmış, başı dik ve mağrur bir devlet ve halk ortaya çıkarılmıştı.
Cumhuriyetin 75. yılı kutlandığında ortaokula gidiyordum ve henüz 13 yaşındaydım. Hem devletçe hem ulusça cumhuriyeti büyük bir coşkuyla kutladığımızı gayet net şekilde hatırlıyorum. Ülkemiz mükemmel, dört dörtlük, sorunsuz, güllük gülistanlık bir ülke miydi? Tabii ki hayır ama her türlü eksikliğe rağmen cumhuriyetin, Atatürk'ün, Türk devrimlerinin değerini bugünlere göre daha çok biliyorduk sanki. En azından gazetelerde ve televizyonlarda sabah akşam Atatürk’e ve cumhuriyete hakaret eden aşağılık, iğrenç, rezil yaratıklar görmüyorduk. Devletin ve halkın kanalı TRT'de bugüne kadar yapılmış en güzel filmlerden olan, halen büyük bir keyifle izlediğimiz 5 bölümlük “Cumhuriyet" dizisi yayınlanmıştı. Şimdi cumhuriyetin 100. yılına girdik ama ortada yapılan ne doğru düzgün bir film ne bir dizi ne bir marş var! Bu ülkenin o kadar yönetmeni, senaristi, sanatçısı nerede ve ne yapıyor bilmiyoruz. Değerli Fazıl Say'ın bestelediği 100. yıl marşı var ki ucube demeye dilim varmıyor ama her anlamda evlere şenlik! Allah'tan kardeş ülke Azerbaycan’dan Turan Manafzade adlı sanatçımızın sesi yükseldi ve onun 100. Yıl Marşı bizi gururlandırdı.
Yazımızın başlığını üzülerek “Cumhuriyete Layık Olamadık" koydum. Ama maalesef hakikat bu. Cumhuriyetimizin birinci yüzyılı bu şekilde sönük ve silik kutlanmamalıydı. Bambaşka bir coşku ve duyguyla girmeliydik cumhuriyetin ikinci yüzyılına. Türklük şuurumuz daha yüksek olmalıydı. “Türk milletinin yaradılış ve anlayışına en uygun olan yönetim cumhuriyet yönetimidir.” demişti Atatürk, yeterince anlayamadık. “Egemenlik mutlaka milletin elinde olmalıdır. Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi kader ve yazgısını birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.” demişti, pek uyanamadık. Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk kitabında "Sevgili çocuklar! Her birinizin bir annesi ve bir babası var. Onlar olmasaydı dünyaya gelmezdiniz. Eğer Atatürk, milletinin ve ordularının başında Anadolu savaşlarını kazanmasaydı, bu dünyada vatansız ve hürriyetsiz kalırdınız. Asıl öksüzlük budur. Onun için kitaba Babanız Atatürk adını koydum. Hayatınızı ana-babanıza, hür, şanlı ve şerefli Türklüğünüzü Atatürk'e borçlusunuz." diye yazmıştı. Bizi vatansız, istiklalsiz ve hürriyetsiz bırakmayan, şanlı ve şerefli Türklüğümüzü borçlu olduğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun kurduğu tertemiz cumhuriyetine minnettarız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Türk ulusu hak ettiği değeri kazansın. Türk milleti ve Türk devleti çok yaşasın.
Atatürk'e ve cumhuriyete ihanet ettik.
Cumhuriyete layık olamadık ne yazık ki.
Çok teşekkür ediyorum ihtiyacımız olan güzel bir yazı kaleme almışınız,bir söz var "Çamur topuktan sıçrar"diye Kurucu iradenin kurduğu çok kıymetli CHP'nin yıllar içinde nasıl pasifize edildiğine kuşatılıp bu günlere getirildiğine şahit olduk,oluyoruz,Laik Cumhuriyete maledelilen uydurma çarpıtma hurafe denecek sinsi ve hainlik içeren yalanları bile ifşa edip doğrusunu ve gerçeğini kamuoyuna açıklamadılar,anlatmadılar hep sustu yöneticiler halkın ve Laik Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yanında dik durmadılar T.C mız Andımız ve istiklal marşımızın siyasi içerik denerek okutulmasını bile görmezden gelip sustular ve halada CHP'si ne yakışanı yapmıyorlar,unutulmasınki Mustafa Kemal Atatürk'ün ruhu bu toprakları korumaya devam ediyor bunu sinsi planı yapan güç odakları da çok iyi biliyor,bunu anlatan bir rölyef çalışması da yapmıştım.
Selçukludan, Osmanlıdan çıkmış safi mal sürüsüne Cumhuriyeti nasıl anlatacaksın. 100 senede medeniyeti ve evrensel değerleri hazmedememiş halk dediğimiz bu şebekler hala halifesi ve sultanı için yanıp tutuşmaktadır, Oysa ki, ulu önder Atatürk ümmetten süzüp ortaya akılcı ve çağdaş bir millet çıkrmak istemişti. Bunlardan birey ve vatandaş olmaz, kul köle teba olur. Barış zamanı tarlada öküz, savaş zamanı cephede harcanacak kelledir bunlar.
Çok güzel bir yazı olmuş. Birinci paragraf biraz ağır olmuş gibi, ama gidişat maalesef o istikamette.
Yazımın başlığını böyle koymak, böyle bir yazı yazmak istemezdim ama ne yazık ki hakikat bu. Cumhuriyete layık olamadık. Üzgünüm...
Kalemine sağlık kardeşim. Düşüncelerime tercüman olmuşsun..
Çok doğru ne yazık ki